Zaman zaman üzerinde tartışmalar çıkan ambulansın nasıl bir ihtiyaçtan doğduğunu öğrenmek istedim. Tarihsel gelişimini merak edenler, Acil Ambulans Hekimleri Derneği Başkanı Dr. Turhan Sofuoğlu’nun yazısını okuyabilirler. https://www.aahd.org.tr/tarihce/
Ben tarihçesinden çok Türkiye’de siyaset unsuru olarak kullanılan ambulansın yurdumuzda ilk kez ne zaman kullanıldığını, günümüze kadar hangi aşamalardan geçtiğini, kısaca ambulansın Türkiye’deki yolculuğunu, hikâyesini merak ettim.
Ambulansın hikâyesini foto muhabirliğimin ağır basmasıyla, dilimin döndüğünce fotoğraflar eşliğinde aktarmak istedim. Girdim, Depo Photos’un görsel tarihinin derin arşivine. Çok güzel fotoğraflar buldum, seçtiğim birkaçını diğer fotoğraflarla birlikte sizlerle bu yazıda paylaşacağım.
Ulaşabildiğim kaynaklar, ambulansın Türkiye’ye giriş tarihi olarak 1917 yılını işaret ediyor. Kanıtını ararken fotoğrafına ulaştım. Albion A10 X-Işını Ambulansı. İskoç Albion firması tarafından üretilen ambulans, 1. Dünya Savaşı sırasında Müttefik Kuvvetler ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki çatışmada kullanılmış. Üzerinde Kızılay amblemiyle tarihin tanığı olarak İstanbul’da Rahmi Koç müzesinde zamana direnircesine pırıl pırıl sergileniyor.

Her ne kadar Osmanlı İmparatorluğu döneminde Hilal-i Ahmer (Kızılay) tarafından atlı ambulanslar kullanılıyor olsa da, modern ambulansın Türkiye’deki atası olarak A10 ambulansını kabul edip yolculuğa oradan başlamak doğru olacak.
Arşivler, 1955 yılında İstanbul’da kurulan cankurtaran merkezinde 15 cankurtaran aracının hizmet ettiğini söylüyor.
Bir ayrıntıyı gözden kaçırmamak için hemen not edelim, Türkiye’de önceleri adı cankurtaran olarak geçer, halk arasında da öyle kullanılırdı. Belki de cankurtaran, işlevi nedeniyle de çok daha uygundu.
Çok uzatmayalım, yolculuğa Depo Photos’un arşiv fotoğraflarıyla devam edelim.



Aradan yıllar geçer, 1978 yılında Bülent Ecevit ve ünlü 11’ler hükümeti zamanıdır. Cankurtaran konusunda ihtiyaçlar talepleri ve çözüm önerilerini de beraberinde getirir. Sosyal Güvenlik bakanı 11’lerden Hilmi İşgüzar’dır. Çözüm önerisi için mantıklı bir formül, özel görüşme sırasında genç Ankara gazetecilerinden birinden gelir. Öneri, bütün cankurtaranların tek bir merkezde toplanması projesidir. Bu merkezin nasıl anılacağı, adının ne olması gerektiği konuşulurken genç gazetecinin ağzından “Adı Hızır olsun, Hızır gibi yetişsin” cümlesi çıkıverir. Öneri Başbakan Bülent Ecevit’e de götürülür. Hızır Acil’in temelleri o gün atılmıştır.

Ancak süreç içinde hatırlayacağınız gibi TÜSİAD’ın hükümetin istifasını isteyen tam sayfa gazete ilanlarıyla Ecevit dönemi son buldu. MHP ve MSP’nin desteğini alarak Demirel’in kurduğu azınlık hükümeti ülkeyi 12 Eylül darbesine kadar götürebildi.
Hızır Acil Servis Numune Hastanesi’nde açıldı. Önce 077 telefon numarasıyla Hızır Acil olarak çalışmaya başlayan sistemin telefon numarası 1994 yılında değiştirilerek 112 Acil Yardım ve Kurtarma olarak hizmet vermeye başladı.

Gördüğünüz gibi, Türkiye’de ambulansın neredeyse yüz yıllık bir hikâyesi var, pek öyle azımsanacak bir geçmiş değil bu. Sağlıkçılarımız yalnızca karada değil, denizde ve havada canlarını ortaya koyuyorlar hayat kurtarmak için.
Anmadan geçmek istemiyorum Kıdemli Pilot Albay Süleyman Kıyak’ı. Ben Selimiye Kışlası’nda asteğmen olarak askerliğimi yaparken tanıdım, asker arkadaşımdı. Dünyanın en keyifli, en neşeli, en muzip insanlarından biriydi. Erzincanlı, 1981 mezunu gencecik bir teğmendi Selimiye Kışlası’nda. NBC bölüğünün takım komutanıydı. Duramadı, Ankara’ya Kara Havacılık Okulu’na gitti pilot olmak için. 1 Şubat 2009’da Bolu Kıbrısçık’ta bir tepeye çarpan ambulans helikopterde kaybettik. Öldüğünde 5435 saat uçuşu olan, 27 yıllık tecrübeli bir pilottu Süleyman. Yıldızlar yoldaşı olsun. Bu yazımı ona ithaf etmek istedim.