Öncelikle yeni yıla perakende sektörü penceresinden baktığımızı hatırlatalım.
2018’in son çeyreğinde resesyona giren Türkiye ekonomisi; üç çeyrek sonra ilk defa pozitif gelen büyüme rakamı (yüzde 0,9) ile 2020 için bir nebze daha iyimser olmamızı sağlıyor. Ancak diğer resmi veriler iç talep daralmasında kalıcı bir düzelmeye işaret etmiyor.
Sebepleri yazının devamında tek tek açıklayacağım. Şirket bütçelerine son şekli verilirken bu hususların dikkate alınmasında fayda görüyorum.
Zira güçlü ihtimal; iç talep canlanmayınca cirolarda beklenen artışların gerçekleşemeyeceği ve hem üretici hem de perakendeci kanadında zorunlu olarak kâr marjlarının yetersiz kalacağıdır. Mağaza başına müşteri sayısı azalabilir. Aynı mağazalarda sepet hacmi (TL) enflasyon oranı kadar artmayabilir.
Ciroları iç talep yönünden en fazla etkileyecek husus yüksek işsizlik oranlarıdır.
TÜİK verilerine göre Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2019 yılı Ağustos döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 980 bin kişi artarak 4 milyon 65 bin kişiye ulaştı. İşsizlik oranı 2,9 puanlık artış ile yüzde 14 seviyesinde gerçekleşti. Daha önemlisi, tarım dışı işsizlik oranı 3,5 puanlık artışla yüzde 16,7’ye yükseldi. Genç nüfusta işsizlik oranı, 2005 yılından bu yana yüzde 27,4’lük oranla en yüksek seviyeye çıktı. Yaz mevsiminin tam ortasına denk gelen bu tabloda tarım ve turizmin olumlu katkısı görmezden gelinemez. Mevsim değişikliği ile birlikte Kasım ve Aralık aylarında işsizlikte yüzde 16’ların görülmesi şaşırtıcı olmaz.
TÜİK, Kasım ayına ilişkin tüketici güven endeksini açıkladı. Endeks, Ekim ayındaki 57’lik seviyeden bir miktar artış kaydederek 59,9’a yükselmiştir.
Tüketici güven endeksi sıfır ile 200 arasında değer almakta ve 100’ün altındaki değerler kötümserliğe, 100’ün üstündeki değerler ise iyimserliğe işaret etmektedir. İyimserlik sınırı 100 olduğuna göre tüketici güveninin hâlâ dip seviyelerde kaldığını söyleyebiliriz. 70‘in altındaki her rakam ekonomide işlerin iyi gitmediğine işarettir. Yani bu seviyelerde 2-3 puan artış tüketici güveninin arttığını göstermez, güvensizlikte küçük bir azalış olduğuna işaret eder. Tüketicinin güven eksikliği, parayı rahatça kullanmasını engeller, harcamasını kısar, bu da işlerin yavaşlamasına sebep olur. Cirolar kira maliyetini karşılayamaz hale gelir, iyi lokasyona ulaşmak zorlaşır.
Dolayısıyla gelecek kaygısı geniş bir kesimde ‘mevcut işini kaybedebilme’ endişesi yaşatır ve kredi kartını daha tasarruflu kullanmaya iter. İnsanlar borca girmemeye özen gösterirler. Neticede, iç tüketimde harcamalar acil ihtiyaçlar düzeyini korur. Çeşitliliği azaltan ve öncelikle temel ürünlere yönelen tüketici tercihi, fiziki perakendeciler arasında en çok indirim marketlerine yarar.
E- ticaretin yükselişine rağmen, sektörde ” pazar günü tatil olsun” istekleri yoğunlaşmıştır. Zannediliyor ki; en büyük cironun yapıldığı gün mağazalar kapalı olursa müşteri diğer günlere dağılır. Öyle olmaz. O ciroların en az yarısı e- ticaret kanallarına kayar ve bu yanlış talep fiziki perakendeciye ciro kaybettirir. Dolayısıyla yerel zincirler e-ticaretin ve indirim marketlerinin kıskacında daha da sıkıntı çekebilirler. En önemlisi, büyük tedarikçiler vurucu kampanyalarda, satış hacmi nedeniyle büyük perakendecilere yoğunlaşmışlardır. Bu da bir başka tehdittir. Yani ulusal ve yerel gruplarda dertler ortak değildir!
Elimde, başarılı bir yerel perakendecimizin yılsonu için aldığı küçülme kararına dair bilgi notu var. Gerekçelerini o kadar isabetli açıklamışlar ki; örnek olması bakımından satırbaşları ile aktarmayı uygun buldum:
• “Giderek vahşileşen ‘fiyat’ ve ‘ölçek’ odaklı rekabet ortamı,
• Yeni iş modellerinin ve tüketici davranışlarının ‘aracılık’ hizmeti verenler üzerinde yarattığı baskı,
• ‘Dışsal’ gelişmelerin faaliyet giderlerinde neden olduğu artış,
• Fizikselden dijitale doğru yaşanan dönüşüm,
• Ve yol haritasını zorunlu olarak dijitale kaydıran, ‘en büyük’ değil, ‘en iyi’ olma yeni hedefimiz…”
Böyle söylüyor 45 yıllık aile şirketinin temsilcileri. Bütün şirketlerin her yılsonunda benzer analizleri yaparak gelecek planlarını şekillendirmeleri gerekir. Zira olumsuzlukları yaşadıktan sonra alınacak kararlar için çok geç kalınabilir.
Dışsal gelişmelerle devam edelim.
Bütçe açığı geçen yıla göre katlanmış, ilk 10 ayda 100 milyar TL açık vermişiz. 2018’in ilk 10 ayındaki açık 62,1 milyar liraydı. Bu yılın tamamında 80,6 milyar TL bütçe açığı hedeflenmişken, YEP 125 milyar TL olacağını açıkladı. Üstelik Merkez Bankası’nın 40 milyar TL’lik yedek akçesi aktarılmasaydı bu açık daha da fazla olacaktı. Doğal olarak bütün bunların karşılığı yeni vergilerdir.
Her tüketicinin ve her perakendecinin enflasyonu farklıdır. Ancak mutlaka TÜİK rakamlarını esas alacaksak, onda da doğru yere bakmamız gerekir.
Vatandaşın yaşadığı gerçeğe en yakın enflasyon; 12 ayın artış ortalamasının, bir önceki 12 ayın artış ortalaması ile kıyaslanmasından elde edilir. TÜİK açıklamalarına bakılınca; TÜFE’de 12 aylık ortalamaya göre, Eylül ayında yüzde 18,27, Ekim ayında yüzde 16,81, Kasım ayında ise yüzde 15,87 değişim yaşanmıştır. Baz etkisiyle Ekim’de tek haneye inen yüzde 8,55’lik enflasyon oranı geçiciydi. Nitekim Kasım ayının yüzde 10,56 çıkan TÜFE oranı ile tekrar çift haneler görülmüştür. Gıda perakendecilerine özel dikkat çekeceğim konu; Kasım ayında 12 aylık ortalamalara göre yüzde 15,87 olan değişim oranı, gıda ve alkolsüz içecekler grubunda yüzde 20,76, alkollü içecekler ve tütün grubunda yüzde 20,96 olarak gerçekleşmiştir. Büyüme hesaplarında referans alınması gereken oranlar bunlardır. Elbette en doğrusu her perakendecinin kendi enflasyonuna bakmasıdır ki, bu rakamlara yakın çıkması muhtemeldir.
Maaş zamlarında, 12 aylık ortalamalar dikkate alınmayacağından (fark en az 5 puan), tüketicinin satın alma gücü biraz daha azalacaktır. Sonuçta, yukarıdaki sebeplerle birebir aynı mağazalarda ciro artış oranlarının enflasyon oranını yakalaması zor gözüküyor.
Üçüncü çeyrekteki yüzde 0,9 büyüme ile ilk 9 ayda geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 0,9 küçülmüş olduk.
IMF, OECD, Dünya Bankası, Fitch gibi kuruluşlar 2020’de Türkiye ekonomisinin yüzde 3 civarında büyüyeceğini tahmin ediyorlar. Elbette bu yıldan daha yüksek bir büyümedir ama yeterli değildir. Zira yüzde 4-5’in altındaki büyüme işsizliği artırıyor, ekonomideki olumsuz gidişatı değiştirmeye yetmiyor. Ayrıca Türkiye’nin potansiyel büyümesi yüzde 5’tir zaten.
Görüldüğü gibi tahminlerimizi tamamen resmi rakamlara dayandırdık.
Bir de enflasyon oranları yüzde 0-1 arasında seyreden gelişmiş ülkelerin negatif faizini örnek göstererek ülkemize para yağacağını söyleyenler var ki, bizim negatif reel faizimizi görmezden gelmeye devam ediyorlar. Hatta 2 puana yakın stopaj kesintisine ve 300 baz puanı aşan Türkiye CDS’ine rağmen faizlerin daha da düşmesi gerektiğini savunuyorlar. Şaka gibidir, keşke her sorun sadece faizi indirerek çözülebilseydi!
Faizi düşürerek enflasyonun düşürülemeyeceğini şu son sahnede bile yaşayarak gördük. Daha önce de yılın ilk 6 ayında, uzun süre sabit kalan yüksek oranlı faize rağmen enflasyonun gerilediğini izlemiştik.
Yeni yılda şirketlerimiz için risksiz bir iş ortamı, ülkemiz için de mevcut şartlarımızı dikkate alan ve ekonominin kurallarına uyan bir yönetim sistemi temenni ediyorum.