AKEPE 27 Mayıs’tan zarar görenleri memnun etmek için bir yasa hazırlığında…
Gazeteci çocuklar, hem “maalesef TBMM başkanı” (“maalesef”, çünkü kendisini Atatürk’ün koltuğuna yakıştırmıyorum. Onlar kendilerini Atatürk’e ayyaş demek hakkına, haddine sahip görüyorsa ben de bunu hakkım ve haddim olarak görüyorum) hem de yine “maalesef “anayasa hukuku profesörü” (nasıl profesör edildiğini profesör dostlarımdan biliyorum) Mustafa Şentop’a akıllıca bir soru soruyorlar: “12 Mart ve 12 Eylül sıkıyönötemi mahkemelerinde yargılananlar da mağdur edildi. Niye onları dahil etmediniz” mealinde. Anayasa hukuku profesörü(!), Meclis Başkanı(!) bu ünlem işaretlerini hak edecek bir cevap veriyor: “Onların legaliteleri vardı!!!…” Yani 12 Mart ve 12 Eylül sıkıyönetim mahkemelerinin “legaliteleri” varmış!!! Oysa, Şentop’a göre Yassıada mahkemesinin legalitesi yokmuş. Olağanüstü mahkeme imiş!..
Doğrudur. Yassıada mahkemesi bence de 27 Mayıs’ın büyük defosudur. O yargılamalar, zaten mevcut herhangi bir ağır ceza mahkemesinde de görülebilirdi. Belki yine idam cezaları olabilirdi, ama bugünkü tartışmaların yarısı düşerdi. Kaldı ki idam cezası verilmeyip, müebbet de çıkabilirdi.
Burada asıl sorun şu: İster olağan, tabii hakim ilkesine uygun mahkeme olsun, ister bir suç işlendikten sonra sırf o suçu ve sanıklarını yarılamak üzere kurulmuş olsun, önemli olanın söz konusu mahkemelerin siyasi iktidarın tasallutu altında olup olmadıkları değil mi???!!!
AKP-Tayyip döneminin en büyük, en büyük çabası mahkemeleri, yargıyı hakimiyet altına almak değil miydi? Çünkü yargılanmalarını gerektirecek haltlar karıştıracaklarını en iyi kendileri biliyordu bizden çok önce. Nitekim karıştırdılar da…
Sözüm ona özel yetkili mahkemeler kaldırıldı. Devlet Güvenlik Mahkemeleri, yine bu makule tarafından sözde çok önce kaldırılmıştı. Sözde ülkede sıkıyönetim de yok, sıkıyönetim mahkemesi de yok. (Evet 1402 sayılı Sıkıyönetim Mahkemesi ve dolayısıyla Sıkıyönetim mahkemeleri, Devlet Güvenlik Mahkemeleri bizzat AKP tarafından kaldırıldı.)
Peki “yalnız ve güzel” Türkiye’de mahkemeler bugün iktidarın tasallutundan “masun” (dokunulmaz, azade) mi? Bugün değil, taaa Ergenekon sürecinin başından bu yana?…
Bir başka ifadeyle… Sıkıyönetim olmasa, askeri darbe dönemi olmasa da yargı iktidarın boyunduruğunda ise, tepedeki tek yaratık yakala diyince yakalıyor, tutukla diyince tutukluyor, hapset diyince hapsediyor, ya da tersine, bırak diyince bırakıyorsa; YASSIADA MAHKEMESİYLE, 12 MART-12 EYLÜL MAHKEMELERİNİN, 12 MART-12 EYLÜL MAHKEMELERİYLE 18 YILLIK AKP DÖNEMİ MAHKEMELERİNİN NE FARKI VAR, NE FARKI OLABİLİR?
Adamın, Erdoğan’ın ilk ve en önemli amacı, mahkemelere, yargıya hâkim olmakmış. 18 sene sonra bunu herhalde görmüş, anlamış, fark etmişizdir umarım.
Şentop’un açıklaması üzerine hukukçulardan, 12 Mart-Eylül sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanmış olanlara kadar kimi dostlarımla görüştüm. Barış Derneği Davasından yargılanmış iktisat profesörü dostum Yakup Kepenek “ne demek?!! Ben sıkıyönetim mahkemesinde yargılandım; sıkıyönetim mahkemeleri de elbette tabii hâkim ilkesine aykırı olağanüstü mahkemelerdi” dedi.
Ankara Hukuk Fakültesi’nden kamu hukuku hocam Prof. Dr. Anıl Çeçen “sıkıyönetim mahkemelerinin olağanüstü mahkeme olduğunun tartışılması bile imkânsız” dedi.
Ergenekon (veya Balyoz) davası “mağdur”larından birini savunurken, birden sanık durumuna gelip kendisi de 36 yıl hapisle yargılanıp, sonra hepsiyle birlikte beraat eden “mağdur” Avukat dostum Hüseyin Buzoğlu ilginç bir yorum yaptı. Mealen, Şentop’un sıkıyönetim kurumunun anayasadaki ve o gün yürürlükte olan (bugün kaldırdıkları) 1402 sayılı sıkıyönetim kanunundaki hukuki temellere dayanarak böyle konuştuğunu sandığını; darbe söz konusu değilken de sıkıyönetim mahkemelerinin var olduğunu, bunun örneğinin Kahramanmaraş olaylarına bakan Adana sıkıyönetim mahkemesi olduğunu, amma, olağanüstü dönem mahkemesinin legalitesinden söz edilemeyeceğini söyledi.
En şaşırtıcı cevabı ise Barolar Birliği Başkan Yardımcısı, neredeyse 30 yıllık dostum, Cumhuriyet’in ikinci sayfasında onun kadar yayınlanma mazhariyetine ulaşamasam da sayfa komşum Avukat Hüseyin Özbek yaptı. İlk tepkisi, bu konuyu deşelemenin Kurtuluş Savaşı dönemi İstiklal Mahkemelerine kadar uzanabileceğini, bu nedenle bu konunun fazla deşelenmesinden yana olmadığı şeklinde oldu. Herkes kendi mağdurları için tazminat demeye kalkarsa bunun sonunun gelmeyeceğini söyledi. Ben, “hayır sidik yarıştırmaktan söz etmiyorum. AKP’nin buradaki samimiyetsizliği ortada… Madem 27 Mayıs mağdurlarına tazminat ödenmesini istiyorsunuz, diğer darbelerin mağdurlarına da ödensin, demek istemiyorum. Mahkemeler pek çok haksız karar vermiş olabilir. Bunlara karşı, mağdurlar zaten bizzat gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar bireysel hak arayabiliyorlar. Ama böyle çok özel bir kanunla çok özel bir kayırmaya tepki göstermek gerekmez mi?…” demek istediğimi söyledim.
Sevgili Özbek’in şaşırttığı nokta tam burada ortaya çıktı: “Şu anda bu noktada hiçbir şey düşünmüyorum…”
Şimdiii…
Hüseyin Buzoğlu’nun, 12 Mart ve 12 Eylül’deki siyasi yargılamaları yapan sıkıyönetim mahkemelerini, Anayasa ve Sıkıyönetim Kanunundaki hükümlerden hareketle meşru ve olağan saymasına katılmıyorum.
Anayasanın sıkıyönetimle ilgili hükümlerini de, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanununu da bu sohbetlerden sonra tekrar dikkatle inceledim. Ama bu mahkemelerin tabii hâkim ilkesine uygun olağan mahkemeler olduğu izlenimini hiç edinmedim. Yine de Buzoğlu’nun “oloğanüstü durumda kurulmuş mahkemeler için legaliteden söz edilemez” yorumuna teşekkür etmekle birlikte, “olağanüstü dönemde kurulmuş” sözlerine de ayrıca takdirlerimi sunuyorum. Çünkü zaten olağan mahkeme, tabii hâkim suçun işlenmesinden önce o tür suçları ve sanıklarını yargılamak üzere kurulmuş mahkeme demek… Sıkıyönetim mahkemeleri olağanüstü dönemde “kurulMUŞ” (yani ondan önce olmayan) mahkemelerse, Buzoğlu da beni onaylamış demektir.
Sevgili Özbek’e gelince…
İstiklal Mahkemelerine kadar gidebilirler… Doğrudur, olabilir. Ama giderlerse gitsinler. Bizim buna verebileceğimiz hiç mi cevabımız yok? Yukarıda anlattık. AKP 18 yılının gerek AKP-FETÖ ortak, gerek tek başına AKP yargı düzeninin olağanüstü mahkemelerden, skıyönetim mahkemelerden farkı var mı? Suçun işlenmesinden önce veya sonra kurulmuş olsun veya olmasın… Bütün mahkemeler, elbette sıradan kira davasında, boşanma davasında olmasa bile özellikle kritik siyasi davalarda Tayyip Erdoğan’ın ağzından çıkacak söze bakıyorsa, sıkıyönetim komutanının veya Kenan Evren’in ağzından çıkacak söze bakmakla bunun ne farkı var? Bağımsız olmadıktan sonra, tarafsız olabilmeleri mümkün mü? Bağımsız olamadıktan sonra suçun işlenmesinden önce veya sonra kurulmuş olmalarının anlamı ne?
Bir başka önemli nokta… Bana göre en önemli nokta…
Gazeteci gençler Şentop’a doğru, isabetli sormuşlar ama eksik sormuşlar. Çünkü Yargılama darbelerinin mağdurları 27 Mayıs dışında 12 Mart, 12 Eylül Mağdurlarından ibaret değil. Ergenekon, balyoz, askeri casusluk, nihayet Barış’lar, Müyesser, İsmail ve daha pek çok insan…
Hadi maalesef anayasa profesörü, maalesef meclis başkanı Şentop, dinci minci ezcümle sağlı olduğu için 12 Mart-Eylül sanıklarını çoğunlukla solcu bildiği için (belki Özbek ve Buzoğlu da) bu mağdurları önemsemiyorlar diyelim. Deniz Gezmiş ve arkadaşları hadi onlar için önemli olmasın.
Peki Kuddusi Okkır’dan Ali Tatar’a, Mustafa Önsel’den İlker Başbuğ’a ve hatta bizzat Hüseyin Buzoğlu’na sayısız insanın mağduriyeti ne olacak? Yani sırf Hüseyin Özbek’in mantığıyla İstiklal Mahkemelerine kadar uzanır diye bunları görmezden mi gelmeliyiz?
Evet bence de görmezden gelmeliyiz. Çünkü 27 Mayıs Mağdurları dahil hepsinin ulusal ve uluslararası mahkemelere başvurma hakkı vardı. Var. Hepsi de bu yolu deneyebilirdi. Denemediler, denememişler. Şimdi bunlardan sadece bir kesimi için, onların böyle bir talebi olmadığı halde (ki bu talep yasama organına değil yargı organına yapılır), durduk yerde yasama organını harekete geçirip yasa çıkarmaya, çıkarılmasına, İstiklal Mahkemelerine kadar uzanabilir diye hiç sesimizi çıkarmayalım mı Sayın Hüseyin Özbek?
Ama iktidara da “böyle özel muamele yapmayın. Bu, anayasanın eşitlik ilkesine aykırı… Hukukumuzda bu insanların hak arama yöntemleri zaten var. Amacınız darbelere karşı tavır almaksa, yargılama hatalarının mağdurlarına yardım etmekse, başka mağdur mu yok? Bırakın siyasi davaları, sıradan adli yargılamalarda mahkemeler hata yapmıyor mu? Bunların hepsi için yasa mı çıkaracaksınız” denemez mi?
Hukuk fakülteleri, tek tek hukuk, anayasa, idare hukuku profesörleri, hadi Barolar Birliğinden böyle bir şey artık beklemesek de tek tek barolar, başta Diyanet İşleri Başkanının korona ile eşcinsellik ve nikahsız birliktelik arasında ilişki kuran alabildiğine densiz açıklamasına kahramanca karşı çıkan Ankara Barosu olmak üzere, hiç mi açıklama bile yapamaz?
Hüseyin Özbek’e… AKP bu konuda İstiklal Mahkemelerine kadar gidecekse, giderse, bizim ona “e oldu olacak İstiklal mahkemeleri mağdurlarına, hatta 28 Şubat Mağdurlarına da tazminat yasası getirin. Dipteki amacınız bu mu” demek imkânımız yok mu? Buna da “”aman akıllarına getirme” mi diyeceksin sevgili Özbek!?