Enver Paşa’nın torunu Osman Mayatepek’le 90’ların başına uzanan bir tanışıklığımız vardı. Tanışmamız, benim arkadaşım, kendisinin de çocukluk arkadaşı olan Müjde Arbak’ın yönetici sekreter olarak onun yanında çalışmaya başlamasıyla oldu. Dedesi Enver Paşa’nın kabrinin Tacikistan’dan Türkiye’ye nakledilmesi sırasında birlikte imza attığımız bir kitabın basında yansımaları, mesleki anlamda bana olan güvenini arttırdı.
Beni aradı ve dedesinin kabrinin Tacikistan’dan alınıp Türkiye’ye nakledilmesi sırasında yayınlanmış bütün gazeteleri topladığını ama bunları nasıl saklayacağını, nasıl arşivleyeceğini bilmediğini söyledi. Çalışma ofisinde buluştuk, toplantı masasının üzerine bütün gazeteleri yaydık. Yalnızca Türk gazeteleri değil, yabancı gazeteler de vardı. Haberler, köşe yazıları, yazı dizileri… Hepsini satır satır okumuş.
Gazetelerin saklanması, arşivlenmesi çok zor ve zamanla yıpranmaları, sararmaları kaçınılmaz olduğu için bütün bu gazeteleri tarayarak bir kitap haline getirmeyi önerdim. “Hepsini mi?” diye sordu. “Evet, hiç ayırmadan hepsini” dedim. Kısa bir sessizlik oldu, “Ama Enver Paşa hakkında olumsuz şeyler, hakaretler var, hatta açıkça ‘dangalak’ diye yazan bile var” dedi. Söz ettiği gazeteleri diğerlerinin arasından buldu, verdi. “Bunları girmek doğru olur mu?” diye sordu. Verdiği gazeteleri açtım, hızlıca bir göz attım. Gerçekten de eleştiri sınırlarını aşan, tarih bilgisinden yoksun yorumlar, haberlerdi kitapta yer vermemeyi düşündükleri. Olumlu eleştirileri, gerçeklerden söz edenleri, duygusal yazı dizilerini girip olumsuz olanları ve hakaret içerenleri girmemek bana yanlış geldi. “Evet, bize düşen Enver Paşa’nın adının geçtiği bütün haberlere bu kitapta yer vermek” dedim. “Kalıcı bir arşiv çalışması yapacağız, Enver Paşa tartışmalı bir isim. Derleyeceğimiz haberlerle oluşturacağımız bu kitap tartışılmamalı. Tartışmayı tarihçilere bırakalım, yalnızca Enver Paşa övgüsü yapanları değil, eleştirenleri, küfür edenleri de girelim. Doğru olan, bize yakışan da budur”.

Hürriyet’in haberi
Üzerinde uzun bir süre çalıştım. Taramalar bitti, “Basında Enver Paşa” adını verdiğimiz kitap baskıdan çıktı. Bir protokol listesi hazırladı Osman Mayatepek. Dışişlerine, siyasetçilere, köşe yazarlarına, ilgili gördüğü herkese ulaştırdı kitabı. Hatta Enver Paşa’ya yazılarında hakaret edenlere bile. Birkaç gün sonra telefon etti. Çok keyifliydi, “Saim Bey, gördünüz mü Hürriyet gazetesindeki haberi?” dedi. “Çok teşekkür ederim. Olumsuz haberleri, yazıları da girelim demiştiniz, haklı çıktınız” diye ekledi.
Hürriyet gazetesi, “Basında Enver Paşa” başlığı ve kitabın kapağındaki Enver Paşa fotoğrafına “Torundan dedeye vefa kitabı” fotoğraf altını ekleyerek şu haberi yapmıştı;
“Geçen Ağustos’ta, Türkiye’de Enver Paşa fırtınası esti… Paşa’nın kabri şehid edilişinden tam 74 yıl sonra Ortaasya’dan vatanına taşındı ve cenaze 4 Ağustos günü, devlet töreniyle Hürriyet-i Ebediye Tepesi’ne defnedildi… O günlerde basında, Paşa hakkında kıyamet kadar yazı çıktı… Kimisi lehinde, kimisi aleyhindeydi ama bütün bu yazılanların tek ortak noktası vardı: İsmi bir zamanlar “Devlet-i Aliyye” ile eşdeğer olan “Enver Paşa” bizden biriydi ama biz sanki bir yabancının gözüyle bakıyorduk ona…
Paşa’nın torunu Osman Mayatepek, dedesiyle ilgili olarak basında çıkan bütün yazıları, şık bir kitap haline getirmiş… “Basında Enver Paşa” adını vermiş ve lehte yahut aleyhte ayırımı yapmadan, cenazenin nakli sırasında kim ne yazdıysa kitaba almış…
Muhaliflerin hakkında bin türlü şey söyledikleri ama namusu konusunda tek bir söz edemedikleri Enver Paşa’nın torunundan beklenen de zaten böyle bir dürüstlüktü…”
Enver Paşa’nın silahı, kılıcı ve el yazması Kur’an-ı Kerim
Aradan zaman geçti, Osman Bey dedesine ait zati eşyaların fotoğrafını çekmemi istedi. Evinde buluştuk. Ev diyorum ama belki de Enver Paşa Müzesi demek daha doğru olur. Üniformasından beylik tabancasına, el yazısıyla üzerine eski Türkçe yazıyla notlar aldığı harekât planlarına kadar neler yok ki? Dijital öncesi, 6×7 cm diapozitif olarak çektim bütün fotoğrafları. Hepsini Osman Mayatepek’e verdim, elimde bir tek aşağıdaki fotoğraf kaldı. Karede yer alanlar, Enver Paşa için de çok özel olduğuna inandığım şeyler. Neler mi var? Üzerine Enver Paşa ve Naciye Sultan’ın isimlerinin baş harfleri işlenmiş olan kahve fincanı zarfları, Himmler tarafından hediye edildiği söylenen Luger P08 beylik tabanca, kılıç, Enver Paşa’nın nişanları, kızı Türkan Mayatepek’in fotoğrafı. Bir de kapağının içinde kendi el yazısıyla Naciye Sultan’a hitaben eski Türkçe “Seni Allah’a emanet ediyorum” yazdığı el yazması Kur’an-ı Kerim. Bu Kur’an-ı Kerim, cephanesi bittiğinde Rus mitralyözlerinin üzerine kılıcını çekerek hücum emrini verip şehit düştüğünde üzerindeymiş.

Güzel bir fotoğraftı ve Osman Mayatepek için çok şey ifade ediyordu. Takvim yaptırmakla kalmadı, çerçeveletip duvarına astı bu fotoğrafı.
Halife Abdülmecid Efendi
Mart 2006’ydı, Osman Bey tarih kokan kolileri, kutuları karıştırırken Dürrüşehvar Sultan’a ait birçok cam negatif ve siyah beyaz sinema filmi bulmuş. Bunları nasıl bastıracağımızı, nasıl izleyeceğimizi sordu. Dijital döneme geçmiştik artık. Hepsini bilgisayara aktarmayı önerdim. Dürrüşehvar Sultan’ın çektiği filmleri, cam negatifleri aldım. Cam negatiflerin bir kısmı o günkü teknolojiyle stereo çekilmiş. Hepsini teker teker dijital fotoğraf makinesiyle çektim, aktardım bilgisayara. Çok güzel çekilmiş, pırıl pırıl aile fotoğrafları çıktı karşıma. Sıra hareketli görüntülere geldi. Bulunan bir format değildi Pathé 9,5 mm. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi yetişti imdadıma. Göstericiyi bulduk, ufak bir temizlik yaptık, tıkır tıkır çalışıyordu. DVD’ye basıp Osman Mayatepek’e götürdüm hepsini. Oturduk birlikte seyrettik, filmdeki birçok kişiyi tanıdı tabii. Tanıyamadıkları için “Murat (Bardakçı) mutlaka tanır” dedi. Akrabasıydı, hepsinin bir kopyasını da Murat Bardakçı’ya gönderdi. Murat Bardakçı o filmlerden birini Habertürk’ün akşam haberlerinde gösterdi, “İlk kez ben gösteriyorum” dedi, heyecanlıydı, 8 mm olduğunu ifade etti 9,5 mm Pathé filmlerin. O filmlerden kısa bir bölümü sizlerle paylaşıyorum. Kim mi var, ne mi var görüntülerde? Sıkı durun, son Osmanlı Halifesi Abdülmecid Efendi, mayosuyla denize giriyor!
Acaba Bodrum’daki 100 milyon liralık külliye inşaatı bittiğinde Diyanet İşleri Başkanı da Halife Abdülmecid Efendi gibi mayosunu giyip girer mi denize?
Görüntünün tamamı 6 dakika 46 saniyedir, Bizhaberiz’in YouTube kanalından da izleyebilirsiniz.