Gündemi Erdoğan belirledi, bir sanat eserini “ucube”ye benzeterek. Herkesin sanat eserlerine farklı bir yorumu olabilir. Kimisi heykelleri tükürük hokkasına benzetir, içine tükürür, kimisi ucubeye benzetir. Dervişin fikri neyse, zikri de odur. Korkarım bu kez Mehmet Aksoy’un İnsanlık Anıtı içine tükürülmekle kalmayacak, emir büyük yerden! Bu kez heykeli yok edecekler. Konuyla ilgili NTV’ye konuşan Aksoy, “Kaldıramazlar, kaldırmamaları gerekir. Heykelleri dinamitleyen Taliban’a dönerler” dedi. Heykeller hep saldırı altında değil mi zaten? Düşünün Sivas’ta aydınlarımızın diri diri yakılmasıyla sonuçlanan katliamın nasıl başladığını. Orada da hedefte bir heykel, Pir Sultan Abdal heykeli yok muydu?
Heykeller…
Başkent’le özdeşleşen heykeller de birer birer yok ediliyor, kimse farkında değil! Önce Tandoğan Meydanı’nda bulunan heykel kaldırılıp bir hurdalığa atıldı. Şimdi yerinde başka bir sanat eseri (!) var, bir ibrik! Onun ağzından sular akıyor. Akan suyun “çay renginde” olmasını istiyordu Gökçek, zor ikna ettiler, su akmasına razı oldu.
Çocukluğumuzun Gençlik Parkı’ndaki heykelleri hatırlayanınız var mı? Birçoğunuzun fotoğrafları vardır o heykellerin önünde çekilmiş. Neredeler dersiniz şimdi? Büyükşehir’in bir hurdalığında!
Basın Yayın’ın sergi salonu da kapatıldı
“Şarap içiliyor” diye İdil Biret’in Dolmabahçe konseri saldırıya uğruyor, sergi salonları basılıyor. Radikal grupların benzer eylemleri her zaman olabilir. Ama “resmî görüş” de onaylar bir tavır içindeyse, orada biraz durup düşünmek gerekir. Sergileri izleyenler yakından bilirler, Ankara’da genel olarak bir sergi salonu sorunu vardır. Özellikle sanattan bir gelir beklemeyenler için sıkıntılı bir durumdur bu. Bir karma sergiye katılmak için bile aylarca beklerler. Sergi açacak yer bulunmaz, hepsi doludur. TESK gibi, Millî Piyango gibi, Ziraat Bankası gibi kurumlar sanata destek olmak adına bu tür salonları ayakta tutmaya çalışırlar. BYEGM de bu kurumlardan biriydi. Biriydi diyorum, çünkü artık değil! Balgat’ta bulunan BYEGM binasının girişinde güzel, büyük bir sergi salonu vardı. Sergi açılışlarında kokteyl verildiği, içki içildiği için kapatıldı!
Sanat saldırı altında
Atatürk, “Sanatsız kalan toplumun, hayat damarlarından biri kopmuş demektir!” derken, sanatın bir toplumun ilerlemesinde ne denli önemli olduğuna dikkat çekiyordu. Sanata saldıranlar da bunun bilincinde. Bu nedenle toplumun hayat damarını kopartmaya çalışıyorlar!
Biz bu filmi daha önce gördük! Sesini çıkartanı alıyorlardı içeri. İçerde bağır bağırabildiğin kadar. Kitaplar, filmler yakılıyor, gazeteler kapatılıyordu. Şarkılar, türküler, her şey sansüre tabiydi. Yaşadığımız versiyonun tek farkı, artık omuzlarda yıldızlar yok!
Yakında bu tartışmaların hepsi bitebilir. “Muhteşem Yüzyıl” olayından sonra, kimin haddine hükümetin beğenmeyeceği bir senaryoyu çekmek, kimin haddine heykel yapmak!
Bazı ana haber bültenlerinin çığırtkanlarının narasıyla bitirelim, “Azzz sonra!”