Taklit ve tağşiş yapan firmaların ve markaların kamuoyuna duyurulması, hükümetin en önemli icraatlarından biriydi. 2012 yılı başından 2016 yılı sonuna kadar yılda 2 defa düzenli olarak bu bilgilendirmeler yapılmıştı.
Elbette hileyi yapanlar ve bundan haksız kazanç sağlayanlar bu durumdan memnun kalmadılar. Hatta markalarının zarar gördüğünü bile hiç sıkılmadan dillendirdiler. Yani hileyi yaparken marka değerini düşünmeyenler, halkın sağlığını hiçe sayanlar, her şey ortaya dökülünce markalarını düşünür oldular.
Neticede bu güzel uygulama son yıllarda aksamaya başladı.
Ne zamandan beri?
En son 23 Mart 2018 tarihinden beri…
Yani tam 16 aydır taklit-tağşiş listelerini görmüyoruz. Yukarıdaki tarihten önceki 14 aylık dönemde de görmemiştik. Bu konudaki son yazım, 12 Nisan 2019 tarihinde “Gıda denetimleri yeterli mi ?” başlığı ile yayımlanmıştı. Hâlâ bu üreticilerin neden açıklanmadığını bilmiyorum. Ancak bir tek şeyi çok iyi biliyorum ki; bu gecikmeler hileyi yapanların cesaretini artırıyor.
Oysa, 17 Aralık 2011 tarihli Gıda ve Yemin Resmi Kontrolüne Dair Yönetmeliğin 8. maddesi gereğince, kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye düşürecek şekilde bozulmuş, değiştirilmiş gıdaları üreten ve/veya satan firmanın adı, ürün adı, markası, parti ve/veya seri numarasının Bakanlık resmi internet sitesinde Bakanlıkça kamuoyunun bilgisine sunulabileceği hükmü yer alıyordu.
Nitekim yukarda da belirttiğim gibi 2016 yılı sonuna kadar sistem başarılı şekilde yürüdü. O tarihten sonra da 2 defa 1 seneyi aşan aralar verildiğini izledik. Son gecikmenin daha ne kadar süreceğini ise bilmiyoruz.
Kırk iki yıllık gıda satıcısı olarak yetkilileri uyarıyorum; Bakanlık listelerinde gördüğüm hilelerin bir tanesi bile masum bir hata sonucu oluşmaz. Düşünerek, tasarlayarak, kazanç hesabı yapılarak tağşiş edilmiş ürünlerdir. Dolayısıyla sahibinin korumadığı bir markayı milli değer olarak görmek ve korumak anlamlı değildir. En önemli değer halkın sağlığıdır.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 2017 yılı ilk 6 ay itibariyle gıda işletmelerine yaklaşık 495 bin denetim yapıp bu işletmelerden mevzuata aykırı hareket edenlere 6.593 adet idari para cezası (37.381.732 TL) kesip, 34 iş yeri için savcılığa suç duyurusunda bulunmuş. Bunda bir tereddüt yok zaten. Her sene bu kontrollerin yapıldığını biliyoruz ama listelerin yayınlanmadığını söylüyoruz. Örneğin yukarıdaki kusurlu firmalar 2017 yılında kamuoyuna açıklanmadı. Sadece para cezası, hile ile sağlanan kazancın küçük bir kısmının feda edilmesini sağlıyor ve caydırıcı olmuyor. Oysa yapılacak açıklama ile; hileyi yapan markalara esas cezayı tüketici kesmelidir. İşte o cezayı telafi edecek bir kazanca ulaşılması da o kadar kolay olmaz. Zira perakendeci de tüketicinin vekili olarak o ürünleri raftan çıkartmak zorunda kalacaktır.
2012-2017 yılları arasında en fazla ifşa; et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri, özel beslenme amaçlı gıdalar (takviye edici gıda, enerji içeceği), bitkisel yağ, arıcılık ürünleri (bal), alkolsüz içecekler, bitki- çay ve kahve ürünleri, alkollü içki, baharat, şekerli mamuller (fıstık ezmesi, tahin), çikolata, tahıl, un ve unlu mamuller, kuru yemiş ve çerez (yer fıstığı) kategorilerinde görülmüş.
Titiz markalar kendi kategorilerinde yapılan her türlü hileyi biliyorlar, ancak bu hileleri zaman zaman firma ve marka adı vermeden açıklıyorlar. Bu yetmez.
Etik olmayan şey, sebepsiz yere rakibi kötülemektir. Ancak hile yapanı ihbar etmek milli görevdir. Bu bakımdan hem bakanlık birimlerine hem de perakendecilere şikâyetlerde bulunmak halk sağlığı için elzemdir.
Kötü niyetli üreticiler, tüketicilerin dikkatsizliğine ve bilinçli seçim yapmamalarına aşırı güveniyorlar. İşte bunu kırmak üzere bir taraftan tüketicinin eğitimi ve hilekârların açıklanması, diğer taraftan da cezaların artırılması gerekir. Taklit ve tağşiş yapan gıda üreticisine 10 bin lira para cezası, “bu sefer de atlattık” sevinciyle kutlama yapmasını bile sağlayabilir. Zira kazancının en fazla yüzde 5’i kadar ceza bahşiş yerine geçer.
Ülkemizde kırk yıldır iade peynirlerden ‘eritme’ işlemi ile peynir yapılıyor. Devamlı yazıyorum; ‘perakendecilerden iade peynirleri kimlerin topladığı takip edilmeli’ diye. Yine bu kadar zamandır margarin, nişasta ve bitkisel yağdan peynir imal ediliyor. Bakanlık analizlerinden de çıkıyor zaten. Ve bu dolandırıcılar sütün fiyatı artınca peynire zam istiyorlar. Sanki o peynirin içinde süt varmış gibi…
Çok sık rastlamasak da; taklit ve tağşişin idari ve hukuki yaptırımları yanında, mahkeme kararına dayanan cezai yaptırımları da vardır.
Gaziantep’te ayçiçeği yağına soya karıştıran bir üreticiye verilen 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezası hileli gıda cezalarında emsal teşkil edecek bir karar olmuştur. Burada övgüyü hak eden iki kurum vardır.
Mahkemeye başvuruyu yapan Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği ve Gaziantep Tarım İl Müdürlüğü…
“Cezayı öderim, üretime devam ederim” aymazlığı azalsın isteniyorsa, bir taraftan hilekârlar açıklanırken, diğer taraftan da sorumluluk sahibi bu kurumlar açıklanmalıdır.
Yoksa, bu mücadele başka türlü kazanılamaz!