Bu yazı, önemli bir problem karşısında toplumsal kayıtsızlığa duyduğum şaşkınlığın bir ifadesidir. Zira birkaç bin mülteci akınına uğrayan ülkeler bile dünyayı ayağa kaldırırken, 2,5 milyon mülteciyi sorun etmeyen bir ırkın ahfadıyız.
Suriye’de yaşanan insanlık dramının en önemli mağduru ülkemizdir. Dünya’nın paylaşması gereken bu sorun maalesef sadece bizim omuzlarımıza kalmıştır.
Uyanık AB ülkeleri önce takdirlerini belirterek bizi motive etmeye çalışırken, son zamanlarda kaçak yollardan sınırlarını zorlayanları engellemek ve ülkelerine girenleri de geri göndermek üzere 3 milyar avroluk bir yem attılar önümüze. Bu dişimizin kovuğuna gitmeyecek rakamı da 72 kritere bağlayarak dilimler halinde ve zorlaştırarak ödemeyi programa aldılar.
Ülkemizde şu anda yüzde 95’i karnını doyurmakta zorlanan 2,5 milyon Suriyeli mülteci bulunmaktadır. Şehirlerimizin yollarında “Açım” yazan levhalarla ailece dilenen insanlar vardır. Hırsızlık ve güvenlik sorunlarının artışı da cabasıdır.
Üstelik bu rakamın artacağı ve artık bu misafirlerin kalıcı olacağı da neredeyse garantidir. Hatay, Gaziantep ve Kilis’te bizim insanımız, kendi öz vatanında adeta mülteci durumunda kalmaya başlamıştır!
Dolayısıyla yaşamları zorlaştığından mülteciden illallah etmişlerdir.
Kayıt dışı ucuz işçilik sunan ve bu yüzden kendi vatandaşımızı işsiz bırakan bir ortam oluşmuştur. Merhamet lazımdır ama onun da sınırı olması gerekir. Dünyanın en zengin ülkesi olsaydık, yine de bu yükü tek başımıza omuzlamak anlamsız olurdu.
Nüfusumuz artık 80 milyondur. Millî gelirimiz bundan sonra daha fazla kişiye bölüştürülecektir. Fert başı gelirimiz 8 sene önceki rakamın da altına düşecektir. Artık ekonomik gelecek planlanırken burada oluşacak kayıp ve kaçaklar da dikkate alınmak zorundadır. 2023 hedeflerinin tamamen yenilenmesi gerekiyor.
ABD, Kanada gibi ülkeler eğitim ve mesleki durumuna, hatta banka cüzdanına bakmadan göçmen kabul etmezken, bizim bu kadar kolay razı olacağımıza kimse inanmıyordu.
Yukarda belirttiğim rakamın ne kadar küçük kaldığını iyi anlamak bakımından, AB’nin Yunanistan’ı ekonomik krizden çıkartmak üzere ödeyeceği rakama bakmakta yarar vardır. Yunanistan son beş yılda AB’den toplam 296 milyar avro yardım almıştır.
Bize bu rakamın yüzde birini vermek üzere; sınır bekçiliği yaptırıp bundan sonraki geçişleri engelletecekler, kaçak yollarla gidenleri de geri göndereceklerdir. Bitmedi, bu mültecilerin barınma, tedavi, eğitim tesislerini ve iş sahibi oldukları projeleri görecekler ve de ikna olurlarsa bugüne kadar ki zararımızın yarısını karşılayacaklardır. Ha bir de Kıbrıs Rum Kesimi’nin onayını alabilirlerse…
Bonkörlüğe bakar mısınız?
Sonuçta; gelişmiş ülkelere üreten mülteci, bizim kısmetimize de tüketen mülteci düşmüştür. Elbette bunu kader olarak kabullenmek o kadar kolay olmamalıdır.
Tersine, girişleri zorlaştırıp, çıkışları kolaylaştırmak gerekir.
Tıpkı onların yaptıkları gibi.