Bu durum yeni de değildir. Yıllardır yazıyoruz, bu ülkenin dünya lideri olduğu bu üründe herhangi bir stratejisi yoktur. Oysa 14 ilde yoğun olmak üzere yaklaşık 30 ilde fındık üretilmektedir. Bu işten geçimini sağlayan nüfus yaklaşık 3 milyondur. Senelik ihracat tutarının ise 3 milyar dolara (2015) ulaştığı yıllar yaşanmıştır.
Dünya fındık üretim alanlarının yüzde 80’i ülkemizde bulunuyor. Bütün bunlara rağmen ‘davulun tokmağı’ başka ellerdedir.
Bu ülkede dünyanın en büyük fındık ihracatçısı kimdir bilir misiniz?
Herhalde millî bir ürün için ‘yerli bir şirket olmalı’ diye düşünürsünüz değil mi?
Değil, ama en azından isim olarak yakın zamana kadar öyleydi. Yıllarca Oltan Gıda olarak Türkiye’nin ihracat şampiyonu oldu. Nisan 17’de ise ismini de “Ferrero Fındık” olarak değiştirdi. Bir İtalyan çikolata devinin ismini taşıması o kadar önemli değil, zaten fındık alımları eskiden beri bu şirketin kontrolündeydi.
Yani anlayacağınız fındık piyasası ‘tekelci’ bir yapıya sahiptir. Örneğin ülkemizden ihracat yapan bir başka yabancı şirket olan Stelliferi’yi de 2012 yılında Ferrero satın almıştır. Bir başka Singapur sermayeli Progıda da bir diğer güçlü şirkettir. Bu şirketlerin ortak hareket etmesi ve piyasayı oluşturması ticaretin en doğal sonucudur.
Önce Fiskobirlik, daha sonra da TMO’nun yerini bunlar almışlardır. Hani fındık üreticisi sahipsiz diyoruz ya, haksızlık olmasın, işte bu yabancı şirketler üreticinin muhatabı olmuşlardır!
Bu görevi nasıl yaptıkları da bu yazının konusudur zaten.
Tarım sektörünün tamamında olduğu gibi fındık konusunda da ülkemizin uzman yazarı ve bilirkişisi Ali Ekber Yıldırım Trabzon’daki fındık panelinde konuşturulmamıştır. Onun yerine yukarda saydığım şirketlerin temsilcileri seslerini duyurmuşlardır. Bu çok önemli bir ayrıntıdır. Ülkemizin en değerli ürünü hakkında bu toprakların gerçeğini en iyi bilen bir kişinin susturulması da yeterli fikir vermiyor mu?
Fiskobirlik şu anda devre dışıdır. TMO tarafından 10 TL fiyat açıklanmış olmasına rağmen, yetersiz fındık alım kapasitesi sebebiyle piyasada fiyatlar 9 TL’nin altına düşmüştür.
Alıma devam edileceğinin belirtilmesi konusunda ise geç kalınmıştır. Zira şu anda Ekim ayının ortalarındayız. Okullar açılmadan çok önce (Ağustos ayında) paraya ihtiyacı olan küçük üretici tüccardan avansını aldı.
Eylül ayının ilk haftası ise kurutma işlemi dâhil hasat sonudur. Ve de fiyatların en düşük olduğu zamandır. Fındık üreticisi bu dönemde avans aldığı tüccarın deposuna üretiminin tamamını emanete bırakıyor. Avansı kadar olan kısmı için fındığını bu düşük fiyatlardan satıyor, kalan kısım emanette kalıyor.
Üreticinin elinde bulunmayan fındık bu sebeple bir türlü zam görmüyor.
Bunun için ‘Lisanslı Depolama’ sistemi doğru bir yöntemdir. Bu konuda iki farklı yerde yapılan denemede başarısız olunmuştur. Ancak bu başarısızlık modelin yanlışlığından değil, üreticinin eğitilmemesinden kaynaklanmıştır.
Netice olarak; emanete fındık bırakılmaya devam ettikçe kesinlikle fiyat artmayacaktır.
Başka olumsuz durum; tüccara borçlu olan üreticinin randıman konusunda istismara açık olmasıdır. Örneğin üreticiden yüzde 52 randımanla alınan bir fındığın yüzde 54 randımanla el değiştirme ihtimali her zaman vardır.
Fındık üreticisinin bir şansızlığı da hasat zamanının Bakan değişikliğine denk gelmesidir. Yeni Bakan fındık konusuna hâkim olacak zamanı henüz bulamamıştır. Muhalefet partisinin ise dersine çalışmadan yürüyüş organize etmesi tam bir fiyaskodur.
Şimdi bu işin nasıl çözüleceğine kafa yoralım. Bir kere dünyada çikolata sektörü için fındığın yerini tutacak bir ürün henüz bulunamadı. Bu elimizi güçlendiren en önemli husustur. İkincisi de bizim dışımızda miktar ve kalite olarak kıyaslanacağımız bir ülke yoktur.
Teklifim; örneğin TMO’nun, ilk aşamada rekoltenin en az yarısını alma garantisi vererek 12 TL fiyat açıklamasıdır. Diğer alıcılar ya bu fiyattan alım yapacaklar ya da alımdan vazgeçeceklerdir. Bu durumda fındığın büyük kısmı TMO’nun elinde toplanacağından, dünya fındık piyasasında tok satıcı durumuna geçilecektir.
Dünya çikolata sanayi her fiyatımızı kabullenmek durumundadır. Zira yerine ikame başka bir ürün bulamayacağı gibi miktar ve kalite olarak yeterli ürün alacağı ülke de bulunmamaktadır.
Diyelim ki bizden eksik alım yaptılar, kalan ürünü bir seneye mahsus okullara ve fakir fukaraya dağıtalım. Bir sene sonra artık piyasayı kuranın TMO olacağını dünyaya ezberletiriz.
Şimdi bir de madalyonun diğer yüzüne bakalım.
Değil Türkiye’de, dünya genelinde en kaliteli fındık Karadeniz Bölgesinde yetişmektedir. Ancak maliyeti karşılamayan bu fiyatlar devam ettikçe bizdeki fındık alanları azalacak, Gürcistan, Yunanistan, İspanya, Makedonya, Şili, Çin, İtalya ve ABD de ise artacaktır. Bu ülkelerin üreticileri organize olduğundan bizim yaptığımız hatalara düşme ihtimalleri de bulunmamaktadır.
Dünya fındık kongrelerinin düzenli olarak ülkemizde yapılması gerekirken yeni fındık dikimi yapılan ülkelerde organize edilmesi, bir başka üzüntü kaynağıdır. Salonlarda üreticiden uzak alınan kararlar ihracatçıdan başkasının işine yaramıyor.
Sonuçta; gelişen ve büyüyen ekonomimize karşı fındık ihracatımız düşüyor. Dünyada yeterli üretim olmamasına rağmen düşüyor olması ilginçtir.
Bu durumda 10-15 yıl içinde dünya üretimi içindeki payımızın yüzde 25’e kadar düşmesi kuvvetli ihtimaldir.