Nasıl böyle olduk?
Neden bu hallere düştük?
Hangi alemde yaşıyoruz, bilemedim.
Geçtiğimiz cumartesi günü eşimle, aylardır uğramadığımız Tunalı Hilmi Caddesi’ne indik.
Adeta yılbaşı öncesi kalabalığı…
Hava da oldukça uygun, hemen herkes olmasa bile genç kızların çoğu “cıbıldak” vaziyetteler…
Adeta plaja gelmiş gibiler… (!)
Montumun fermuarı arıza yaptığından, tamirci terzi arıyoruz…
Birine uğramıştık: “Bu arıza giderilmez. Bırakın yaparız, ederi 400 TL” dedi…
Yahu biz bu montu bilemedin 4 yıl önce 120 liraya almışız…
“Araştıralım”dedik, terziden çıktık…
Tunalı Hilmi Caddesi…
Kafeler dopdolu… Pastaneler ha keza…
Cadde üstü alış-veriş merkezlerine girmek mümkün değil…
Mevsim uygun değil, neticede ekim ayı ve kışın başlangıcı… Yoksa “ucuzluk var galiba” diyesim geldi.
Anlamak ne mümkün, sanki kişi başına yıllık gelirimiz 20-25 bin dolara çıkmış…
Silkelendim
Aldığım emekli maaşımı hatırladım…
Asgari ücretten az…
Yani yıllık 4 bin dolar bile değil…
Halkımızın böylesine rahat, böylesine kendinden geçmiş, böylesine neşeli hallerini görünce “Bir yerlerde yanlışlık var, ama nerde ve kimde?” sorusu takıldı aklıma…
Şu anda freni patlamış kamyon misali, ekonomi baş aşağı…
Gerçeği yaşıyorsan, AVM’ye girmek yürek ister…
Kiralar tavan yapmış…
Üniversite öğrencileri adeta sokakta…
Deprem bölgesi içler acısı…
Etrafımız “ateş çemberi” adeta…
Hadi ben yaşımız icabı “araf”ta addedeyim kendimi…
Asgari ücretlilerini, gariban emekli-dul ve yetimlerin yeri ve durumları açık ve net…
Peki şu anda tanık olduğum “cennet (!)” hali nedir?
Bana “cennet” gibi değil “cinnet” gibi geldi…
“Sana ne yav, sen arızalı fermuar tamircisi ara” dedim içimden…
Pasajlardan birine girdik…
Terzi bayan baktı “Galiba arızalı değil” dedi…
Bir daha denedi, bu kez fermuar işlemedi “En iyisini eşim anlar, dükkânı 600 metre ötedeki bir pasajda” deyip, bize yol gösterdi…
Gittik…
Gerçekten anlayan biriymiş dükkân sahibi, bir iki müdahaleden sonra, “gevşeme varmış, sıkıştırdım, kullanabilirsiniz” dedi…
Hatta kullanış yöntemini de anlattı…
Bir kuruş almadı…
“Size arızalı diyen ve 400 lira isteyen kişiye uğramayı unutmayın” dedi ve bıyık altından gülmeyi de ihmal etmedi.
Veda ettik…
Cadde boyunca uzanan dükkânlara bakarak yürüdük…
“Cennet”i (!) gözlemledik…
Ve gerçekten hayatta hiçbir şeyi dert etmemek gerektiğine canlı canlı tanık olduk…
Eşimle, önümüze çıkan ilk pastaneye daldık…
Sütlaç yedik…
Bizi 400 liradan kurtaran terziyi anımsadık…
Çünkü sütlaç 110 liraydı… 220 TL bastırdık…
Kârlı bir gün geçirdik… (!)
Dışardakiler, yani caddede cıvıl cıvıl dolaşan, alış veriş yapan halkımızın “Nereden inceyse, oradan kopsun” politikası izlemelerine biraz olsun hak verdik…
“Hayat o kadar da uzun değil. Bazen hiçbir şey olmamış, pahalılık yokmuş gibi davranmak insana iyi gelebilir” diyorlardır belki…
Belki de caddelerdeki insanlar “Bu tabloyu yaşamak psikolojik olarak bizlere iyi geliyor” diyorlardır…
Bilemem…
Bildiğim Tunalı Hilmi Caddesini dolduranların“ tuzu kuru”lar sınıfında yer aldıkları…
Dahası “ asgari ücretle yaşamak zorunda olmayan “ kesimde konumlanmış “olmaları…
Zenginlerin, tuzu kuruların, vergilerimizi çar-çur edenlerin, halkı kötü yönetenlerin vurdum duymazlıkları belli iken, pahalılığa, çaresizliğe, haksızlığa maruz kalanların bu sessizliği neden devam eder?
Anlamak zor…
Anlatmak daha da zor…