Anayasayı tanıtmak amacıyla düzenlenen Evren ve konsey üyelerinin gezisi İzmir-İstanbul mitingleri ile sona erdiğinde görevlerimizi “bağımsız- tarafsız” yaptığımızdan dolayı içimiz çok ama çok rahattı.
İyi ki bizleri askeri nakliye uçağına bindirmişler…
Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan’a ait 8 özel uçağından daha konforlu gelir gerçek gazeteci takımına “askeri nakliye uçakları”…
Yeter ki “Bindiğimiz aracın düdüğünü çalmayalım”
Geçmişte yaşadığım ve severek aktardığım 1982 yılı Evren ve konsey üyelerinin “anayasayı tanıtma” gezisini, İstanbul Belediye Başkanı sayın İmamoğlu’nun gazetecilerle gerçekleştirdiği Roma Seferi nedeniyle yazma ihtiyacı duydum.
Sayın İmamoğlu, Roma gezisini dondurma veya pizza, ya da İtalyan makarnası yemek için düzenlemedi…
Amacı belliydi.
2027 Avrupa Oyunlarının İstanbul’da yapılması protokolünü imzalamaya gitmişti.
40 yakın gazeteci olmak üzere, 70 kişilik kafile ile bir gece kalıp tekrar ülkemize dönmüşlerdi özel bir uçakla…
Uçak ve yapılan tüm masraflar belediyeden…
Bu karar ve uygulama yanlıştı…
En azından kafilenin tarifeli uçakla gitmesi, masrafların tamamının gazete patronlarınca karşılanması gerekirdi.
Sayısı bilinmeyen yazlık-kışlık sarayların kullanıcısı, 8 özel jet uçağının sahibi Devletin başı, yani sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan bu geziye büyük tepki verdi.
Erdoğan, “Milletin cebinden basın mensuplarına özel uçakla Roma turu yaptırmanın hiçbir haklı gerekçesi olamaz” dedi.
Yetmedi, bir gün sonra da “Kimse kusura bakmasın. Milletin parasıyla gazetecilere Roma turu yaptırmanın hiçbir gerekçesi olamaz. Bu hassasiyetimizin yeni bir göstergesi olarak tasarruf paketini açıkladık.” dedi…
İyi de, 22 yıldır Saray’ın 8 uçağını yurt dışı geziler için kullanmadın mı? Gezilere çağrılan “amigo” gazetecilerin uçak ve gezi masraflarını kim karşıladı?
Sayın Erdoğan’ın suçlamasına bir gün sonra yanıt veren İBB Başkanı İmamoğlu “İsrafın kitabını yazdın, 8 uçak kullanıyorsun” diye karşılık verdi.
Her iki siyasetçi de, hatalı davranış girdabına kapılmış, çırpınıyorlar.
Çünkü, ikisi de yanlış içindeler.
Sayın Erdoğan da… Sayın İmamoğlu da…
İki yanlıştan bir “doğru” çıkmaz, çıkamaz çünkü…
Ben 12 Eylül darbecileriyle ilgili anılarımı “Devletin tasarruf önlemleri neden yok?” sorusuna yanıt aramak için kaleme almadım.
Evet devlet tasarruf etmeli. Üstelik önce devlet başkanları buna uymalı. Sonra kamuya hizmetle görevli tüm kurumlar.
Oysa benim olaya yaklaşımım, devletin “gazetecileri kullanışlı hale getirme” niyetlerindeki yanlışı vurgulamaktı.
Eğer gazeteciler, devletin imkânlarını kullanmak zorunda bırakılırsa…
Gazete-TV ve diğer tüm haberleşme araçları sahipleri buna göz yumarlarsa…
Ve devlet uçakları ya da başka araçlarla siyasetçilerin, iktidar erkini ele geçirmiş parti ve kadroların lehinde yazı ve yayınlar yaparlarsa…
Özetle “Sahibinin sesi” gibi bir yayın politikası izlenmesine göz yumarlarsa…
O zaman bindikleri aracın sahibi gibi görünen güçlerin düdüğünü çalmak zorunda kalırlar…
22 yıldır Cumhurbaşkanlığı uçağına binip, binlerce kilometrelik gezilere katılan yüzlerce haber yazan “amigo” ve “yalaka” gazetecilerden herhangi birinin Cumhurbaşkanı aleyhinde, veya iktidarın yanlış icraatı ile ilgili aleyhte tek satır yazdığına tanık olduk mu?
Ben hatırlamıyorum.
“Görmedik, okumadık, duymadık…”
Demek ki gazetecilerin, yayıncıların görevi, bağımsız-tarafsız-yansız haber-yorum yazmak…
AKP’nin 22 yıllık iktidarı boyunca kendi “besleme” basınını yaratmasına ve onları “kullanışlı” hale sokmasına rağmen neden son yerel seçimleri kaybetti?
Çünkü az da olsa yönetime karşı yayın yapmaya çalışan 4-5 gazete ve televizyon kuruluşu, yayın hayatına başladı.
Muhalefet cephesinde yer alan 4-5 yayın organı ve TV “tarafsız” kalmaya çalıştılar. Bu bile olumlu bir aşamaydı.
Tarafsızlığın bir “ahlak pusulası” haline getirilmesi için çaba gösterdiler. Pusulanın bozulmamasına özen gösterdiler.
Bir ölçüde başarılı da oldular.
“İfade özgürlüğünden vazgeçilmez” ilkesini sürdürmeye çalıştılar…
Az sayıdalar…
Saray’ı arkalarına alıp, dev tesislere sahip değiller belki.
Reklamlardan yeteri kadar pay alamıyorlar.
RTÜK’ün gereksiz ve Saray’dan gelme emirlerle kesilen milyonluk cezaların tehdidi altında görev yapmak zorundalar.
Yani muhalefeti desteklerken sermaye açısından yeteri kadar büyük değiller. Kasaları dolu değiller.
Sermaye açısından henüz yetersiz noktadalar…
Sermaye açısından henüz “büyük” değiller.
Amma, Avrupalılar ne derler Napolyon için?
“Napolyon’un boyu küçüktü ama Avrupa’nın tamamını fethetti…”
Muhalif basın yayın organları da zamanla büyüyecekler…
Hak ettikleri yere gelecekler…
Çok yakında….
(SON)