Türkiye Ekonomi Politikaları Vakfı (TEPAV), “Gıda enflasyonu göstergeleri arasındaki farklılıklar üzerine” başlıklı faydalı bir değerlendirme notu paylaştı.
Yararlandım ama bazı farklı görüşlerim de bu yazının konusu oldu.
Türkiye’de TÜİK dışında, Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG) E-TÜFE’si ve İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) “İstanbul Ücretliler Geçinme Endeksi” her ay düzenli olarak çıkartılmakta ve kamuoyu ile paylaşılmaktadır. Bu üç oran yan yana geldiğinde ise aralarındaki inanılmaz farklar oldukça ilgi çekmektedir.
Elbette TEPAV’ın açıkladığı şekilde, muhtelif sebepler sonuçları farklı hale getirse bile bunun da makul bir sınırı olması gerekir.
En son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim; ne coğrafi kapsam ne fiyat derleme yöntemi ne de ürün sepeti ve ağırlıkları bu kadar büyük farkların haklı gerekçesi sayılamaz. Bir ülkede elbette her kurumun, her gelir grubunun, hatta her kişinin enflasyonu değişik çıkar. Çünkü tercih edilen mal ve hizmetlerin ağırlıkları farklıdır. Ancak sonuçta bir ülkede ürün bazında ulaşılan ortalama ağırlıklar istatistiki veridir ve bu da o toplumun en önemli gerçeklerinden biridir. İşte bunun için sonucun yüzde 100 farklı çıkmasının matematiksel bir izahı yoktur.
Çünkü;
• Türkiye’deki perakende fiyatlar coğrafi bölgeler arasında çok büyük farklılıklar göstermez. Sadece üretim bölgelerindeki sebze meyve fiyatları biraz fark eder. Onu da kıyaslarken; Van’daki tarla domatesi ile İstanbul’daki cherry domatesi karşılaştırılamaz. Ağırlıklı ortalama dediğimiz şey (adı üstünde) bütün çeşitlerin satış paylarına uygun olarak bulunacak ortalama fiyatıdır.
• Ulusal gıda perakendecileri olan BİM, A 101, Migros, Şok ve Carrefour, Türkiye’nin her noktasında aynı fiyat yapısı ile hizmet vermekteler ve yerel perakendeciler de bu büyük işletmelere bakarak kendi fiyat stratejilerini oluşturmaktalar. Yani gıda fiyatlarında sıradışı bir dengesizlik yaşanmaz.
Burada tamamlayıcı bir ara bilgi aktarayım. TEPAV diyor ki; “TÜİK’in yayımladığı en güncel bölgesel fiyat düzeyi endeksi verisi 2022 yılına aittir. Türkiye ortalaması 100 olacak şekilde sunulan bölgesel endeks skorlarını ve yıllık TÜFE enflasyon verisini kullanarak yaptığımız hesaplamalar 2022’de ülke geneli için yüzde 64,27 olan tüketici enflasyonunun Ankara’da yüzde 65,54 olduğunu göstermektedir. Bu bulgu bölgeler arasındaki fiyat ve enflasyon farklarının varlığını desteklemektedir.”
Tamam işte aradaki fark en fazla bu kadar (1 puan veya yüzde 2 farklı) çıkabilir. Yani 10 puan ve üzerinde fark çıkması normal sayılamaz. Yukarda anlattıklarımı destekler nitelikte bir tespit olduğunu görüyoruz. Kaldı ki İTO endeksi de İstanbul’u kapsıyor. Peki TÜİK ile İTO arasındaki farklar 2021’e kadar minimum düzeyde iken, 2022’den itibaren oluşan büyük ayrışmanın istatistiki açıklaması var mı? Ben şimdiye kadar duymadım…
• Ürün ağırlıkları hem hacim hem de değer bazında istatistiki veri olarak kenarda durduğuna göre kurumlar aynı alt yapıyı kullanmak zorundadırlar. Nitekim ENAG, TÜİK ağırlıklarını kullandığını beyan etmektedir. Muhtemelen yukarda belirttiğim gibi onlar da istatistik kurumunun elindeki ağırlıkları sağlam kabul ettikleri için aynı şekilde değerlendirmeyi tercih etmişlerdir.
Peki şimdi hangi noktaya geldik?
Ağırlık kaynaklı büyük farklılıkların makul görülemeyeceği sonucuna…
• Veri derleme sıklığı da önemli enflasyon farkları yaratamaz. Ayda 700 bin fiyat derleyen ile 7 milyon fiyat derleyen kurumlar arasında önemli farklar çıkabilmesi için araya gerçek dışı (veya kısa zaman aralığında satışa fazla yansımayan) fiyatların karışması gerekir. Kaldı ki anlık değişikliklerin ağırlıkları son derece düşük kalacağı için neticeyi fazla değiştirmez.
Örneğin Temmuz ayında ortalama fiyatı 350 TL olan zeytinyağı için her saniye fiyat toplasanız bu fiyatı ne kadar değiştirebilirsiniz?
• En önemli sapmanın mevsimsel ürünlerin sezon dışındaki fiyatlarının doğrudan endekse dahil edilmesi ile gerçekleşebileceğidir. Burada da enflasyon hesabı yapan her kurumun Eurostat tavsiyesine uyması ile birbirine yakınlık sağlanabilir. Yani “bir ürünün kendi sezonu dışındaki fiyat değişimleri ürüne en yakın üst gruptaki mevsimsel olmayan ürünlerin ortalama fiyat değişimi ile eşit varsayılmalıdır” tavsiyesine uyarak…
Sonuç olarak; amaç bağcıyı dövmek değil üzüm yemek olduğuna göre, enflasyon hesaplayan kurumların koordinasyon içinde kalarak yöntem farklılıklarını azaltmaları gerekir. TEPAV’ın bu konudaki tavsiyeleri her türlü övgüye değerdir. Ancak en ciddi teşhisi de koymak lazımdır.
O zaman önce son tabloyu önümüze koyalım:
Haziran 2024 aylık bazdaki ENAG E-TÜFE’si yüzde 4,27, İTO Endeksi yüzde 3,42, TÜFE yüzde 1,64 gibi mantık ve matematik dışı bir tablo karşımıza çıkmıştır. ENAG enflasyonu TÜİK enflasyonundan yüzde 160 fazladır. İTO enflasyonu ise TÜİK enflasyonundan yüzde 108 fazladır.
Kırk beş yılı aşkın süredir perakendeci enflasyonu çıkartan bir kişi olarak; özellikle son 3 sene içinde gelişen benzer garip sonuçlara, ne ülke içinde ne de küresel genişlikte rastlamadım. Bizim aylık enflasyonumuzu yıllık olarak yaşayan batı ülkelerinin hiç birisinde bu sapmaların dörtte biri normal karşılanamaz. Bu bakımdan Eurostat’da bu duruma şaşırıyordur ve bizim için de olumlu bir durum olmadığı (AB kapısı önünde sıramızı beklerken) çok açıktır.
Elbette istatistiki bilgilerin detaylı dip notlarına ulaşamadan, şeffaf bilgi elde edemeden hatanın nereden kaynaklandığını bulmak kolay değildir.
Bunu sağlaması gerekenlerin, eksik bilgiler konusunda Eurostat’ı örnek göstermesi anlamlı değildir. Zira o ülkelerin kurumları için en küçük bir güvensizlik söz konusu olmadığından böyle de bir talep yoktur.
Bizde ise kurumlar arasında fark gözetmeden, daha doyurucu ve şeffaf bilgi ihtiyacı vardır. Özellikle de hem ücret artışları için hem de faiz oranları için alınan kararları etkileyen TÜFE’nin önceliği olmalıdır. Diğer kurumlarla aradaki büyük farklılaşmanın tatmin edici bir şekilde açıklanmamasından kaynaklanan güven sorununun bir an evvel giderilmesi en büyük ihtiyaçtır.