MHP’nin yarı resmi yayın organı Türkgün, 7 Temmuz 2024 günü, “Davaya Adanan Bir Ömür” başlığıyla Devlet Bahçeli’nin Genel Başkanlıktaki 27. yılını kutlamış. Başkanlıkta 27 yıl! Bazı padişahların iktidar süresinden bile daha uzun! Öyle anlaşılıyor ki lider partilerinde başkanlar, “ömür boyu koltukta kalmak” üzere seçiliyor…
Türkgün’ün haberinde Bahçeli’den söz edilirken kullanılan bir sıfat ilgimizi çekti. Biz MHP’nin önderlerine “Başbuğ” dendiğini biliyorduk. Meğer Bahçeli’nin bir sıfatı daha varmış: “Yolbaşçı”! Haberin özetini, gazetenin spotundan okuyalım:
“Lider Bahçeli, MHP’nin Kurucu Genel Başkanı Başbuğ Alparslan Türkeş’in vefatının ardından 6 Temmuz 1997’de olağanüstü kurultay ile Genel Başkan seçilmişti. Üç hilalli bayrağı daima ileriye taşıyan Bahçeli, ömrünü adadığı Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in yolbaşçısı, lideri, Genel Başkanı olarak geride bıraktığı 27. yılı anısına partinin Divan üyeleri, MYK üyeleri, milletvekilleri, Ülkü Ocakları ve partililer sosyal medyada paylaşımda bulundu.”
(Türkgün, 7 Temmuz 2024)
Türkçede “elebaşı” ve “kolbaşı” gibi sözcükler var ama “yolbaşçı”yı yeni duydum. Hoşuma da gitmedi değil hani! Dilimize yeni bir sözcük kazandırmışlar: “Yoldaş”a karşı “yolbaş”!
Gerçi Türkçe Sözlük’e girmemiş henüz. Ama MHP’li gazete kullandığına göre yakında gireceğinden kimsenin kuşkusu olmasın…
* * *
KAFA KARIŞTIRAN KESMELER
Kesme iminin kullanımı, Türkçenin en karışık konularından biri. Özellikle özel adlardan sonra kesme eki kullanıldığında karşımıza kimi sorunlar çıkıyor. Eskiden basit bir kural vardı: Kişi ya da kurum adları ek aldığında kesme imiyle ayrılırdı. Dilciler sürekli kural değiştirerek işi karmaşıklaştırdılar. Sözgelimi Dil Derneği’nin Yazım Kılavuzu’nda (10. Baskı, Şubat 2018), kesme iminin kullanılması gereken yerler 15 maddede sıralanmış. Ama “Kesme İminin Kullanılmaması Gereken Yerler” başlığı altında bir o kadar da ayrıksı durum sayılmış. Önce “Kesme imi özel adlardan sonra konur; gereksinim duyulduğunda bütün özel adlardan sonra kullanılabilir” deniyor. Ama “kullanılabilir” dedikleri genel kural, daha sonra “Kimi özel adlara getirilen ekler kesme ekiyle ayrılmaz”a dönüşüyor. Böyle olunca da kafalar iyice karışıyor ve uygulamada keyfilikler başlıyor…
30 Temmuz 2024 günlü BirGün’de yer alan bir haberin başlığı, bu konuya yeniden dönmemizi zorunlu kıldı. Editör arkadaşlar, kesme imi kullanmadan, “DİNÇERLERE KIYAK” biçiminde yazmıştı başlığı.
Kimi arkadaşlar, anlam karışıklığına yol açacağı gerekçesiyle bu yazım biçiminin doğru olmadığını söylüyor. O yüzden konuyu yeniden incelemek istedim. Dil Derneği’nin Yazım Kılavuzu’nda konumuzla ilgili şöyle bir madde var:
“Özel adlara getirilen -ler (-lar) eki, aile, topluluk, sıra anlamı verdiğinde kesme imiyle ayrılmaz.” Bu kural için verilen örnekler ise şöyle: Mustafa Kemaller, Yavuzlar, Aliler, Ayşeler… Bu örneklere bakıldığında “Dinçerler”i de aynı bağlamda değerlendirmek olanaklı. Ne var ki bu genel kuralın altına “Önemli not” vurgusuyla şu uyarıyı da ekleme gereğini duymuş Dil Derneği:
“Yazarken zaman, hız kazanmak, yazının güzelduyu açısından hoş görünmesini sağlamak için anlatımda yanlış anlaşılma, başka adlarla karışma, karıştırılma söz konusu olmadıkça kesme imi kullanılmayabilir.”
Yani özel adlarda kesme imi kullanmamanın da kimi koşulları var. BirGün’ün haberindeki başlık, okurlar arasında duraksamaya ve yanlış anlamaya yol açtığına göre, burada kesme imi gerektiği söylenebilir. Kaldı ki “Dinçerler” aile adı kabul edilse bile ondan sonra gelen “-e” durum eki kesme imiyle ayrılmadığı için anlam büsbütün karışık görünüyor.
HAFTANIN NOTU
ÖLÜMSÜZ…
Kirletilmiş bu yerkürede temiz durabilmek… Cudamların dünyasında “insan” kalabilmek… Büyüklenmeden “büyük”, popülizme yüz vermeden “yıldız” olabilmek… Granit bir kişilikte incelik, zariflik ve alçakgönüllülük barındırabilmek… “Sanatçı” geçinen Saray soytarılarına inat, “halkın sanatçısı” olmayı seçmek… Güç sahiplerine boyun eğmemeyi en büyük onur saymak… Tam 64 yıl durup dinlenmeden toplum için sanat yapmak! Kolay değil bunca erdemi aynı kimlikte buluşturabilmek…
“Rosenbergler”le, “Aslan Asker Şvayk”la, “Keşanlı Ali Destanı”yla, “Soruşturma”yla, “Havana Duruşması”yla, “Bir Delinin Hatıra Defteri”yle, “Asiye Nasıl Kurtulur”la, “Ağrı Dağı Efsanesi”yle, “Kafkas Tebeşir Dairesi”yle, “Yalınayak Sokrates”le, “Abdülcanbaz”la, “Galileo Galilei” ile, “Ben Bertolt Brecht” ile, “Azizname” ile, “Sivas ’93” ile ve daha nice unutulmaz oyunları, filmleri, şiir dinletileriyle kalbimizin derinliklerinde taht kurmuş bir sanatçıydı o…
Işığı, direnci, umudu, iyimserliği ve dik duruşuyla bize hep yol gösterecek…
“Öldü” diyemem. Genco Erkal ölümsüzdür!…