Kaş yarımadasının yerini sadece haritadan biliyordum.
Orada 1550 metrekarelik bir parselim olduğu için de sevinçliydim.
Hayal kuruyordum.
Hakkımdı sanırım.
“Ne yaparım ki, yazlığımız mı olur, yoksa arsayı satar mıyım?” sorularına yanıt verebilmiş değildim.
Tapu alınacak duruma gelmeden önce gelişmeleri Hürriyet’ten, gazeteci bir arkadaşıma anlatmıştım.
O da Mülkiye’den devre arkadaşlarından birinin Kaş ilçesinde görevli kaymakam olduğunu söylemişti.
Telefon ettik, kaymakam bey “beklediğini” söyledi.
O yıllar Hürriyet’in yayınladığı Tempo Dergisinde çalışıyorum.
Foto muhabiri Recep Tanıtkan’ı da yanıma alıp Kaş yolculuğumuza başladık.
Kaş ve çevresinden dergi için belki haberler üretebiliriz diye de düşünüyoruz.
Çevrede, en azından batık şehir ve çok değerli yerleşim merkezlerinin olduğunu biliyoruz.
Kaş’a ulaştık.
Kaymakam beyin özel kaleminde bekliyoruz.
Genç bir şahıs çıktı “Hoşgeldiniz” dediğinde, kaymakamın ilk görev yeri olduğunu sandım.
Değilmiş.
Neyse bizi sıcak karşıladı. Durumu anlattım. Tüm vecibeleri yerine getirdiğimi, vergi borçlarını dahi unutmayıp ödediğimi aktardım.
Tapu Müdürünü çağırdı.
Üç dakika sonra Tapu Müdürüne “Sezai Bayar’ın tapusunu hazırlayın. Önce durumu inceleyin. Eksik var mı yok mu bakın” dedi.
Yarım saat sonra Tapu Müdürü geldi…
Ama elinde tapu-mapu yok.
İzah etmeye çalıştı:
“Efendim tapu konusunda sadece bir yıllık vergi borcu görünüyor. Amma…”
-Eeeeeee.
“Amma bizim Kaş yarım adasının tamamına tedbir konulmuş. Kaş’ın çok eski yerlilerinden birinin torunu, “adanın tamamı benim” diye dava açmış, dava devam ediyor. Bu nedenle tapuyu tanzim edemeyiz” demez mi?
Ben hemen “Bu işte yine bir oyun var” diye içimden geçirirken Kaymakam Bey bana “Şu anki vergi borcunuzu ödeyebilir misiniz? Hani üstünüzde yoksa ben öderim, sonra siz bana gönderirsiniz” demez mi?
Dedi bile ve ben, tedbirli gelmiştim, o an vergi borcumu hemen Tapu Müdürüne uzattım.
Ve lafı gediğine soktum: “Bu vergiyi de ben hesabıma yatırmıştım ama onlar size göndermemiş olmalı” dedim
Tapu Müdür de “Olabilir efendim, böyleleri ile çok karşılaştık. Cemiyet her zamanki gibi ihmal etmiş olabilir sanırım” diye karşılık verdi.
Kaymakam şaşkındı ama ben hiç yadırgamadım ve aynı vergiyi iki kere ödemiş oldum.
Ancak tapum ne olacaktı?
Bunun yanıtını Kaymakamın emrinden anladım:
“Tapuyu hemen hazırla. Beş dakika sonra masamda olsun. Adaya el koyan deliyle siz daha sonra uğraşırsınız” dedi.
Aslında Kaş’ta arazilere el koyan, temlik ettiren hiç kimsenin olmadığını biliyorduk.
Bu “harika buluş”un mucidi (!) sanırım Tapu Müdürüydü.
Sonradan öğrendik ki, ilçedeki kaymakamlar neredeyse yılda bir değişir ama tapu müdürü her nedense yerinde kalırmış.
Kaymakamların değişmesinde kimin rol oynadığı ortadaydı.
İşbirlikci Tapu müdürü ise her an “gözde” elemanıydı Başkan rahmetli Beyhan Cenkçi’nin.
Neyse, tapumu aldıktan sonra Ankara’ya döndüm. İlk işim rahmetli gazeteci dostlarım Baki ve Özden’e haber vermek oldu…
Devamını bilemiyorum…
Çoğu arkadaşımızın tapu işlerini takip ederken çeşitli zorluklarla karşılaştıklarını biliyorum.
Ha unutmadan yazayım.
Arsamı tapu aldıktan iki ay sonra bir İngiliz aileye o zamanın parasıyla 55 bin sterline sattım.
İyi paraydı hani.!!!
Mücadeleye değmişti.
(Son)