Handan Hanım, dostlarıyla buluşmak, sanatçılarla konuşmak amacıyla ara sıra ünlü Çiçek Bar’a gelir. Handan Hanım’ın hesabını, sevenleri ödemek istediğinde önceden uyarılan garson şöyle der:
“Handan Hanım hesabını her zaman kendi öder!” (Arif Keskiner-Akşam Çiçekleri)
Handan Hanım’ı yürekten kutluyorum. Bu güzel sözü ilk kez duydum. Onurlu, ders veren duruşundan dolayı Handan Hanım’a sonsuz saygılar. Büyüğünden küçüğüne herkesçe örnek alınmasını isterim. Yiyip içtikten sonra hesabını başkalarına ödetiyorsa ona arka dönülmeli!
Sanatçılardan, sanatseverlerden ne çok öğreneceğimiz var. Handan Hanım, anlamlı adımla önümüzü açıyor. Yenilir, içilir de nedense genellikle hesap hiç akla gelmez. Kalkıp, baş önde gidilir. Başınızın dik olması için borçsuz olmanız gerekiyor. Lütfen, yiyen hesabını ödesin! Sonra da paralar suyunu çekince:
“Tasarruf genelgesi!”
Tasarruf (tutum) deyince de beylerin aklına ilk açlık sınırının altındaki emeklilerin, işçilerin, memurların aylığı geliyor! İşçi, memur servis araçları geliyor! Yiyenler, hesabı ödediğinde tüm bunlara gerek kalmayacaktır.
Eskiler, “Borçlu ölmez rengi sararır” demiş. Bunların, rengi sararmıyor, yedikçe semiriyorlar!
Borcunu ödemeyen, borcu ödeyenlere borçlu kalır. Adınıza borç ödeyen kişi, bir gün karşımıza çıkabilir. Çünkü alacaklının belleği borçludan daha güçlüdür.
Don Kişot (1615) romanını ölümsüz kılan, önemli niteliklerden biri de eserin sonunda saklıdır. Don Kişot’un seyisi ve yol arkadaşı Sanço Panço, Ada’daki valiliğinden ayrılmak üzeredir. Bir yurttaş söz alır:
“Sayın vali, sizin gitmeniz bize büyük üzüntü verecek. Geleneğe göre, her vali görevden ayrılırken hesap verir” der. Sanço Panço şöyle yanıtlar:
“Ben Ada’dan meteliksiz ayrılıyorum. Ada’yı iyi yönettiğime bundan daha iyi kanıt olabilir mi?”
Ya bizde nasıl oluyor bu iş? Çoğunlukla şu yanıt veriliyor:
“Yaptıklarımın hesabını ancak Tanrı’ya veririm!”
İşte bu olmadı. Sen bu çağın adamı değilsin!
Aziz Nesin son yıllarında bir sözü sık sık söylerdi:
“Bizi okutan, bizi bu duruma getiren bu ülkeye çok borcumuz vardır!” Aziz Nesin borçlu değil, alacaklı gitti. Herkes onun binde biri kadar olsa…
Parasal borçlardan daha önemlisi bazı değerlerin korunması borcu gelir. Göreve başlarken: “Demokratik ve laik Cumhuriyet’e ve Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı kalacağıma” ulus önünde ant içerler. Kimileri bunun tam tersini yapıyor! Onlara, tüm gücümüzle sesimizi yükseltelim:
“Lütfen hesabınızı ödeyiniz!”