Şimdi de 1965’li yıllara yolculuk edeceğiz…
27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi’nden 5 yıl sonraya…
Adalet Partisi 1965 seçimlerinden önce büyük kongresini yapmış, Kızılay’daki Büyük Sinema salonlarında.
Dokuzuncu Cumhurbaşkanı rahmetli Süleyman Demirel, Adalet Partisi’nin başına geçiriliyor.
Rahmetli Adnan Menderes’in “Su Müdürüm” diye tanımladığı Demirel o sıralar 40’lı yaşlarda ve ABD’den yeni dönmüş.
Büyük bir zaferle çıkıyor Demirel kongreden…
AP’nin ilk genel başkanı Ragıp Gümüşpala’dan sonraki 2. Genel Başkanı…
Halk, demokrat partinin devamı olarak bilinen ve adlandırılan Adalet Partisi’ni iktidara taşıma niyetinde ve hedefindeler…
Kongre sonrası birkaç otelde ve Ankara Palas’ta partinin üst yöneticilerine yemekler veriliyor, başarı adeta şenliklerle kutlanıyordu.
Gece için Ankaralı gazeteciler Ankara Palas’taki kutlama ve yemeğine davetliler.
Bu geceki gelişmeler ve yaşanacaklar için görevlendirildim ve doğru Ankara Palas’a gittim.
Bizden deneyimli gazeteci ağabeylerimin yanında, en gençlerinden biri de bendim.
Gazetecilere büyük bir masa ayrılmıştı ve Demirel de bir süre sonra buraya gelecek, gazetecilerin kimiyle yeni tanışacak ve sorularımıza yanıtlar vermeye çalışacaktı.
Demirel görevli olduğu ABD’den yeni dönmüştü ve genel başkan olmadan önce de Morrison denilen bir ABD firmasının Türkiye Temsilciliğini yapıyordu.
Tabii o dönemin en “netameli” görülen sorunu, Mason Locasına üye olup olmadığını “itiraf” ettirmekti.
Demirel’in kesin üye olduğu söyleniyordu.
Hatta biliniyordu ama Demirel’den bu konuda tek kelime yanıt alınamıyordu.
Neyse, ben o gece rahmetliye bazı “çetrefilli” sorular sordum.
Gelecekte yapacaklarına ve CHP’ye karşı nasıl bir politika izleyeceğine dairdi sorularım.
Bazılarını geçiştirmeye çalışmıştı.
Ertesi gün Demirel ile özel bir görüşme yapan Son Havadis Gazetesi Ankara Büro Şef yardımcısı Abdullah Uraz, yazısını yazarken bir ara durdu ve:
“Demirel’e dün gece çok ters sorular sormuşsun. Ama Demirel soruları senin değil, Oktay Ekşi’nin sorduğunu sanıyormuş. Oysa Ekşi o gece Ankara Palas’ta yokmuş. Epey gülüştük bu arada” demez mi.
Gerçekten benden 5-6 yaş büyük olmasına rağmen çoğu insan bizleri-beni ve Ekşi’yi- o dönemde çok benzetirlerdi.
Belki ikimizin de Karadenizli oluşumuzdan…
Sözüme burada nokta koyayım ve Demirel’in 1965 seçimlerinde iktidara geldiği dönemin başlarına gelelim…
Demirel Başbakan olarak işlerine çok hızlı başlamıştı.
“Barajlar Kralı” olarak da anılan Menderes’in “Su Müdürü” iyi bir kadro ile işbaşı yapmıştı.
Ama karşısında CHP organı Ulus Gazetesi dahil Türkiye’nin yüzde 80’ni temsil eden tüm ulusal gazeteler Demirel’in önünü kesmeye çalışıyorlar, başarısız olması için ellerinden geleni yapmaktan geri kalmıyorlardı.
Bugünkü “trol gazeteciliği”nin benzeri…
Başka adıyla “Yandaş Medya”
Ama bugünkü gibi, tıpa tıp aynı olması imkânsız.
Her gün Demirel aleyhine haber bulup yazmak için çırpınan gazeteler- başta CHP organı Ulus, sonra Hürriyet-Akşam-Sabah-Dünya-Yeni Gazete-Milliyet ve Cumhuriyet Gazeteleri- Demirel ve kabinesinde yer alan bakanlar ile ilgili ne bulurlarsa, abartıp yıpratmaya çalışıyorlardı Demirel ve kadrolarını…
Tabii “Masonluk” iddiası vardı ki bunun en değişmez müşterisi Akşam Gazetesi idi.
Aynı akademide okuduğumuz Akşam Gazetesi Başbakanlık muhabiri Ahmet Kahraman, her bakanlar Kurulu toplantısından sonra Başbakanlık merdivenlerinden inen Demirel’e “Efendim sizin için Mason diyorlar. Bir yanıtınız olacak mı?” sorusunu sorardı.
Bu soru hemen her bakanlar kurulu toplantısından sonra sorulmaya ve aynı yanıt alınmasına rağmen ısrarla tekrar edilmesi karşısında Demirel artık son noktayı koyma zamanı geldiğine inanmış olacak ki, durdu:
“Bak Ahmet kardeşim haftalar değil, aylardır aynı soruyu soruyorsun. Senden ricam, bu görevi veren şefin veya üstün, her kimse artık başka bir soru bulsun. Ne sen üzül ve ne de ben yanıt vereyim”
Bu ve benzer olaylar çok yaşandı Türk basınında…
Son 24 yıldır yaşanmayan tek şey var:
Muhalif hiçbir gazetecinin, hiçbir gazete temsilcisinin, hiçbir muhabirin, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a tek soru soramamış olması.
Ve her görüşe açık gazete ve TV temsilcilerinin, hiçbir zaman hiçbir basın toplantısına çağrılmaması gibi…
Sormaya çalışanın da aldığı “yarım yamalak” yanıtlar da zaten ortada.
Saray’ın adamları, yalaka gazeteci takımı, seçilmiş trol temsilcileri hariç…
Bunlara gazeteci demek ne kadar doğru, bu yazıyı okuyanların izanına bırakıyorum…
Gerçek gazetecilik değil, bu dönemde “tahşişli gazeteci”ler revaçta…