Ajans Bizim – Avrupa Parlamentosu’nda kabul edilen düzenleme kapsamında, şirket yöneticileri gibi bireyler için çevre suçu işlemenin sonuçları sekiz yıla kadar hapis cezası olabilir ve herhangi bir kişinin ölümüne neden olmaları halinde bu ceza 10 yıla kadar çıkabilir.
Avrupa Parlamentosu en ciddi ekosistem tahribatı vakalarını suç kapsamına alan düzenlemeyi kabul etti. Ülkelerin, “çevre katliamı ya da ekokırımla karşılaştırılabilir’ suçları kapsayan güncellenmiş yönergeyi ulusal hukuklarına aktarmak için iki yılları olacak.
Avrupa Birliği (AB), “çevre katliamıyla kıyaslanabilecek” en ciddi çevresel zarar vakalarını suç kapsamına alan ilk uluslararası organ oldu.
Habitat kaybı ve yasadışı ağaç kesimi de dahil olmak üzere ekosistem tahribatı, AB’nin güncellenen çevre suçları direktifi kapsamında daha ağır cezalar ve hapis cezaları ile cezalandırılacak.
Avrupa Parlamentosu’nda yapılan oylamada AB milletvekilleri 499 lehte, 100 aleyhte ve 23 çekimser oyla ezici bir çoğunlukla bu adımı destekledi.
Üye devletlerin bu düzenlemeyi ulusal yasalarına aktarmak için iki yılları var.
İşte uzmanların devrim niteliğinde olarak nitelendirdiği güncellenmiş yasa hakkında bilmeniz gerekenler.
Çevre suçlarında yeni bir sayfa
Euronews’te yer alan habere göre, Fransız avukat ve Yeşiller/Avrupa Özgür İttifakı grubu Milletvekili Marie Toussaint’e göre AB “dünyanın en iddialı mevzuatlarından birini kabul ediyor.”
Toussaint, “Yeni direktif, ekosistemlere ve onlar aracılığıyla insan sağlığına zarar verenlere karşı koruma sağlayarak Avrupa tarihinde yeni bir sayfa açıyor. Bu, Avrupa’da çevresel cezasızlığa son vermek anlamına geliyor ki bu çok önemli ve acil bir durum” dedi.
Toussaint’e göre mevcut AB mevzuatı ve ulusal mevzuat, suçların çok sınırlı ve yaptırımların çok düşük olması nedeniyle suçluları çevre suçu işlemekten caydırmıyor. Zira “çevre suçları küresel ekonomiden iki ila üç kat daha hızlı büyümesi ve birkaç yıl içinde dünyanın en büyük dördüncü suç sektörü haline geldi”
Avrupa’da da çevre suçları işlenmeye devam ediyor. Avrupa Çevre Bürosu, Avrupa’da çevre suçlarıyla mücadeleye ilişkin raporunda, eski direktifte yer almadığı için hâlâ cezasız kalan çok sayıda çevre suçu örneğine yer veriyor.
Bunlar arasında mavi yüzgeçli orkinosların yasadışı avlanması, korunan alanlarda tarımsal-endüstriyel kirliliğin yanı sıra yasadışı avcılık uygulamaları ve karbon piyasası dolandırıcılığı da yer alıyor.
“Çevre katliamı” suçları
“Çevre katliamı”nın Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde beşinci uluslararası suç haline getirilmesini savunanlar, güncellenen direktifin bunun etkin bir şekilde suç haline getirdiğini ileri sürmektedirler. Yönerge bu kelimeyi doğrudan içermese de, giriş bölümünde “çevre katliamıyla karşılaştırılabilir vakalara” atıfta bulunuyor.
“Çevre katliamı” ya da “ekokırım”, “bu eylemlerin çevreye ciddi ve yaygın ya da uzun vadeli zarar verme ihtimalinin yüksek olduğunu bilerek işlenen hukuka aykırı ya da kasıtlı eylemler” olarak niteleniyor.
2021 yılında dünyanın dört bir yanından 12 avukat tarafından formüle edilmiş ve Stop Ecocide International tarafından sunulmuştu.
Geçtiğimiz yıl parlamento, “çevre katliamının” AB yasalarına dahil edilmesini önermişti.
Çevre suçu işleyen yöneticilere hapis
Su çıkarma, gemi geri dönüşümü ve kirliliği, istilacı yabancı türlerin girişi ve yayılması ve ozon tahribatı yeni direktifte çevresel faaliyetler olarak tanımlanıyor.
Ancak balıkçılık, gelişmekte olan ülkelere zehirli atık ihracatı ya da karbon piyasası dolandırıcılığından söz edilmiyor.
Üst yöneticiler (CEO) ve yönetim kurulu üyeleri gibi bireyler için çevre suçu işlemenin sonuçları sekiz yıla kadar hapis cezası olabilir ve herhangi bir kişinin ölümüne neden olmaları halinde bu ceza 10 yıla kadar çıkabilir.
Avrupa Halk Partisi (Hıristiyan Demokratlar) Grubu’ndan Hollandalı Parlamento Üyesi Avukat Antonius Manders, değişiklikleri çok umut verici olarak nitelendirdi ve “Üst yöneticiler para cezası riskini göze alabilirler ama kişisel olarak bu işe karışmak istemezler. Asla hapse girmek istemiyorlar” diyor.
Manders, kararlarının sonuçlarının farkında olmaları ve bunları durdurma gücüne sahip olmaları halinde bireylerin sorumlu tutulabileceğini belirtiyor ve ekliyor: “Örneğin, izin savunması artık mümkün değil, çünkü insanların özen yükümlülüğü var. Eğer yeni bilgiler davranışın sağlığa ve doğaya geri dönüşü olmayan zararlar verdiğini gösteriyorsa, bunu durdurmak zorundasınız.”
“Devrim gibi düzenleme”
Maastricht Üniversitesi’nde karşılaştırmalı ve uluslararası çevre hukuku profesörü olan Michael Faure de aynı görüşte.
“Üye devletler tarafından uygulandığında, işletmeciler sadece bir izne uymanın artık onları cezai sorumluluktan kurtarmayacağının farkında olmalıdır. Bu da bir devrimden başka bir şey değil” diyor.
Önceki AB çevre suçları yönergesi ve çoğu üye devlet yasası uyarınca, çevre suçları yalnızca hukuka aykırılık söz konusu olduğunda cezalandırılabilir, ancak bir işletme bir iznin koşullarına uyduğu sürece, eylemleri hukuka aykırı olarak değerlendirilmeyecektir.
Faire, “Sonuç olarak, ağır çevre kirliliği vakaları yaşanabilir, hatta bunun sonucunda insan sağlığına somut zararlar verilebilir. Ancak bir işletmeci izin koşullarına uyduğu sürece hukuka aykırılık sözkonusu olmazdı” diyor
Manders, 1982 yılında Hollanda’daki kimya endüstrisine, bu kimyasalların insan sağlığına zararlı olduğu tespit edilmeden önce, suyu PFAS ile kirletme izni verilmesini bir örnek olarak açıklıyor.
Manders, “Ancak bugün, kimyasalların kansere ve hatta ölüme neden olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla kimya şirketi Chemours ile ilgili davada olduğu gibi, şirketin izni olsa bile, yeni direktif yürürlüğe girdiğinde, PFAS’ın insanlara zarar verdiği kanıtlandığı için durdurulması gerekiyor” diye.
İki yıllık süreç
Üye devletlerin revize edilmiş direktifi ulusal hukuklarında uygulamaları için iki yılları olacak.
Diğer hususların yanı sıra, şirketler için cirolarının bir oranına dayalı para cezaları – suça bağlı olarak yüzde beşe kadar veya 40 milyon Euro’ya kadar sabit para cezaları – getirip getirmeme konusunda seçim yapma esnekliğine sahip olacaklar.
Toussaint, “Çok daha ileri gitmek isterdik” diyor. Ancak gelinen aşama da önemli bir düzenleme olarak görülüyor.
AB şirketleri adına AB sınırları dışında işlenen suçların yeni direktif kapsamına girip girmeyeceği de üye devletlere bağlı olacak, zira bu konuda AB tarafından henüz bir mutabakat sağlanmadı.
Avrupa Savcılığı
Manders, her ne kadar “devrim niteliğinde” olsa da, AB düzeyinde bir savcının da olması gerektiğini savunuyor ve ekliyor: “Gelecek böyle olacak. Ancak bu, Avrupa Savcılığı’nın yetkilerinin değerlendirilmesine ve gelecekte AB’nin bu tür davalarla ilgilenip ilgilenemeyeceğine bağlı olacaktır.”
Toussaint de bu görüşe katılıyor ve AB direktifine eşdeğer ancak Avrupa Konseyi düzeyinde olan Çevrenin Ceza Hukuku Yoluyla Korunması Sözleşmesi’nin revize edildiği Avrupa Konseyi’nde devam eden müzakereleri takip etmenin çok önemli olduğunu söylüyor.
Toussaint, “İlk olarak 1998 yılında kabul edilen bu sözleşme hiçbir zaman onaylanmadı ve dolayısıyla hiçbir zaman resmi olarak yürürlüğe girmedi. Dolayısıyla Avrupa direktifinin mevcut revizyonu, yürütülmekte olan müzakereler üzerinde büyük bir etkiye ve AB toprakları dışında bir etkiye sahip olabilir” dedi.