TDK sözlüğüne göre “adam” sözcüğünün birinci anlamı “insan” demektir. Yazımda, “adam” ilk anlamıyla kullanılmıştır.
1980 yılının temmuz ayında Ankara’da Türk Dil Kurumu’nda grev var. Bahçedeki grev çadırının önünde direncin ve sevdanın büyük şairi Ahmed Arif’le tanışıyorum. Yanında, beşinci sınıfa geçen oğlu Filinta. “Filinta da şiir yazıyor mu?” soruma, Ahmed Arif’in sözleri şimdi bile kulaklarımda yankılanıyor: “Şiirini istemem, adam olsun yeter!” Ahmed Arif, oğlunun önce adam olmasını istiyordu. Yürekli, kendine güvenen, ilkeli, dürüst, duyarlı, çalışkan, hakkını arayanlara adam diyoruz. Ne çekiyorsak niteliksiz adamlardan çekiyoruz.
Bertold Brecht’in Galileo’nun Yaşamı adlı oyununda Galileo, “Dünya dönüyor” sözünden, yakılmaya götürülünce cayar. Andrea, Galileo’ya bunun için sitem eder: “Kahramanları olmayan ülkeye yazıklar olsun!” Galileo şöyle yanıtı verir: “Hayır. Kahramanlara gerek duyan ülkeye yazıklar olsun!”
Bilginin, kültürün kaymağı bizde. Kimileri başka vatan arıyor. Yanlış. Aziz Nesin, son yıllarında sık sık, “Bizi besleyen, büyüten bu ülkeye çok borcum var” derdi. Lokma bile çiğnenmeyince yutulmuyor.
Tatar Ramazan, Kerim Korcan’ın (1918-1990) bir romanının ve unutulmaz kahramanının adıdır. Ramazan kirli düzene karşıdır:
“Benim adım Tatar Ramazan. Ben bu oyunu bozarım!” diyen biri.
Erhan Tığlı (1941) ise, kocaman yürekli bir edebiyat öğretmeni, nitelikli mizah yazarıdır. Kerim Korcan’la Erhan Tığlı’yı aynı gün görüp tanımıştım.1978 yılının şubatında Ankara’da Ahmet Say’ın Türkiye Yazıları dergisi üç günlük seminer düzenlemişti. Yoğun katılımlı, kültür, sanat şölenine dönüşen bir buluşmaydı. Hopa’dan Ankara’ya bunun için gelmiştim. Açılışı Kültür Bakanı Ahmet Taner Kışlalı yapmıştı. Oturum başkanları Tahsin Saraç, Talip Apardın, Dursun Akçam ve Kerim Korcan. Arada bir ateşli tartışmalar yaşanıyordu. Uzun süren bir tartışmayı Erhan Tığlı şu sözüyle şıp diye kesmişti: “Bir edebiyat öğretmeni olarak size sıfır veriyorum!” Ortalık bağıranlarla dolu. Kanıtları yetersiz olanlar bağırarak konuşurmuş. Nâzım baba, bugünleri özetlemiş: “Hava kurşun gibi ağır!”
Durum böyle olsa da teslim mi olacağız? Tutunacak dalımız, yapılacak işimiz, söylenecek sözümüz var.
Karınca, öleceği zaman yaklaşınca kanat takarmış. Hiçbir uçak sonsuza kadar havada kalmamıştır.
“Zulmün artsın ki, tez zeval bulasın” sözü, Anadolu’da sıkça söylenir. Anlamı açık. Yurttaş nerede bir baskı, haksızlık görse bu sözü seslendiriyor. Unutmayalım, “Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz” dizesi bizim türküyle bir iletimizdir.
Haklı olduğumuz sürece karşımızdakinin yakasını bırakmama huyumuz olmalı. Geçmişimiz bunun örnekleriyle doludur.1960’lı yılların başı. Muzaffer İzgü adlı biri dönemin ünlü mizah dergisi Akbaba’ya her hafta bir öykü gönderse de birine bile yer verilmez. Kırk birinci haftada İzgü, Akbaba’nın yayın yönetmeni Yusuf Ziya Ortaç’a şu telgrafı çeker:
“Akbaba orada çıktığı sürece ben her hafta bir öykümü göndereceğim!” Ortaç gelen öyküleri görmek ister. Üstün nitelikli öyküleri okuyunca Ortaç:
“Olamaz!” diye ünler. Öykülere seçicilerden biri olumlu, ikisi olumsuz not vermiştir. O günden sonra her sayıda bir Muzaffer İzgü öyküsü çıkar. Bizde Muzaffer İzgü gibi adam ancak böyle olunuyor.