Huckleberry Finn’in, Tom Sawyer’ın yaratıcısı Mark Twain bir dönem geçimini Mississippi Nehri üzerinde yük taşıyan gemilerde çalışarak sağlamış. Yazar olarak kullandığı takma adını da “iki kulaç derinlik” anlamına gelen İngilizce sözcük dizisinden almış. Büyük yazar, Adem ile Havva’nın Güncesi’nde Havva’nın Adem’in yanında gezerken, gördüğü her nesneye isim koymaya çalışmasının Adem üzerinde yarattığı gerginliği anlatır. Nereden bilmektedir bu yaratık, her şeyin ismini? Dudu kuşu gerçekten dudu kuşu mudur? Niagara diye isim taktığı şelale gerçekten Niagara mıdır? Oysa kadındır Havva, her şeyin adını bilmektedir. İsim koymak onun işidir. Mississippi Nehrinin kömürlü gemilerinin çarkçısı, ismiyle müsemma olmanın ne demek olduğunu bilir elbet.
Bir yersiz yurtsuzluktur bir ömür boyu yaşadığımız. Dünya hayatı bir sürgün yeridir, Havva’nın Adem’e yedirdiği elmayla sürüldüğümüz, öyle belletilir. Güncede, Adem’e kendini ispat etmeye çalışan Havva’nın o elma ağacının tepesine çıkıp o yasak meyveyi dalından kopardığı anlatılır. İlk yaratılanların aşk hikâyesi o elmayla başlar. Çok yıllar sonra, Adem ile Havva’nın bir torunu şöyle der: “Ben onun sılası, kendimin gurbetiydim”. Yurtsuz ademoğlunun, birine yurt oluşudur aşk.
Koca koca adamlar çıkar kürsülere, iri teorik laflar etmeye de güçleri yetmez, insan yüreğine değecek iki kelam etmeye de. Adını koyamazlar hiçbir şeyin. Kadın işidir o. Sosyal medyada kampanyalar başlatılır, Avrasya Tüneline isim verme çabasında yapılan oylamalarda Mustafa Kemal Atatürk ismi öndedir, ha gayret yüklenelim butonlara. Biri mahkemeye başvurur, adının önüne yazdırır 15 Temmuz Şehitleri diye. Evlenince önceki soyadlarını yitirmek istemediklerinden, kocalarının soyadlarıyla uzar kadınların adları. 3. Köprüye Yavuz Sultan Selim ismi konulur, o köprüden kardeşlik geçemez. Bağlantı yolları çok uzaklara atar insanı. Yurdun her köşesine bir müteahhit sahip çıkar. Avrasya Tünelinin adı Avrasya Tüneli olarak kalır.
“Adı olmayan şey yoktur” der, Ahmet Hamdi Tanpınar. Bizi öldürmek isteyenlerin ülkesinde nereye ne isim koysak diye sormaz bize kimseler. Adımız yoktur, numaramız vardır artık. Patlama alanlarında bir ölü sayısı, yaralı halde hastaneye kaldırılan bir beden adediyizdir. Sahne adlarıyla Meclis genel kurulundan yayın yapanlar, bir sonraki seçimde listelerde yer bulabilmek için en ön koltukta oturanlara yakalarındaki karanfili atarlar. En çok karanfil ve mum satılır adını koyamadığımız yurdun ölüm kokan sokaklarında. Bir sonraki anmada görüşürüz.
Adını koymanın vaktidir öyleyse. Bu bizim mücadelemizdir Havva’dan beri. Adını koymak bizim işimizdir kadınlar. Yılanların Öcü’nün Irazcası, “evin önüne ev yapılır mı?” demiştir kahredip yaratırken. Dünya sürgünümüz uzar da uzar. “Sabah olsun da gidelim ana”. Kendinin gurbeti olmak düşmüşse de hep payına, hep başkasının sılasıdır kadınlar. Yeni bir yurt gerek bize, her yerinde kadın eli gezmiş. İlk ve son aşkımızsa bu gençlik çağımızda, o yurdu aşkla inşa etmek bize düşer. Bir el ver de, geçelim bu karanlıktan. Sonra bir bak, sıla mı, gurbet mi? Adını sen koy.