DÜNE BAKMA DURAĞI
Eski bir hikâye bu…
Üstelik “De mode” bulanlara inat hâlâ vizyonda…
Depo delinmişti ve benzin akıyordu. Ya yangın çıkacaktı ya yolda kalacaktı otomobil…
İki ihtimal de oldu ve 1929’da bir perşembe günü borsa çöktü Amerika Birleşik Devletleri’nde.
“Kara Perşembe”ydi yaşanan.
Cayır cayır yanıyordu Amerika. Sanki sivilce patlamış ve irin yayılmıştı ortalığa. İflaslar, intiharlar, açlık, yokluk, işsizlik… Sadece Amerikayı değil bütün dünyayı saran bir hortum gibiydi “Büyük Buhran”.
Büyük krizden bir buçuk ay sonraydı.
Başbakan İnönü, Meclis kürsüsüne geçip bir konuşma yaptı. Zor zamanların dünyayı beklediğine işaret ediyordu bu konuşma. Üç anahtar kelime kullandı İnönü; “Tutumluluk, ulusal ekonomi ve yerli malı…” Tarih 12 Aralık 1929’du. Hemen ertesi gün kuruldu; “Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti.” İşte o tarihten sonra başladı, “Milli İktisat ve Tasarruf Haftası.” Henüz 6 yaşındaki cumhuriyet için yapılacak en iyi şey “Milli Ekonomi” yaratmaktı zaten ama savaştan yeni çıkmış bir ülke için öyle zordu ki bu.
“Yerli malı yurdun malı”
Afişler, sloganlar halka hep aynı şeyi söyledi, “Yerli Malı Yurdun Malı” Herkes ama herkes Sümerbank’tan kumaş, ayakkabı, Paşabahçe’den cam yerli ne varsa onu kullanmanın çabasındaydı. Atatürk yurtdışından gelen giysilerini Yalova’da Köşk’ün bahçesinde yaktırmak istemiş arkadaşları çok şaşırmıştı bu kararına.
1930’lar hatta 40’ların ortasına dek hatırlandı, hatırlatıldı “Tasarruf Haftası” derken İkinci Dünya Savaşı gelip dayandı kapıya. İşte o savaşın hemen ardından değişti haftanın adı. Yeni adı; “Yerli Malı Haftası”ydı. Amerikan Sermayesi’nin yavaş yavaş Türkiye’ye girdiği günlerdeyse birden bire “Mecburi” kutlamalara, sınıflardaki elma, portakal kokularına, kekli, pastalı günlere dönüşüverdi iş.
İthal malı muz, yerliyi ezdi
Derken 80’ler geldi. 12 Eylül sonrasında sanayi mallarını dışarıdan almaya iyi kötü alışkın olan Türkiye “ithal ürün”le; peynirle, muzla tanıştı.
Yıl 1983’tü. Turgut Özal Başbakan…
Bölünmeye meyyal toplum hemen ikiye bölündü bu konuda da. Bir “Çikita Muz” furyası, tartışması başladı ki görmeyin. Küçük ve çabuk bozulan yerli muz öyle bir “Ezik”lendi ki sormayın. Etiketinde, “Chiquita” yazıyordu muzların. Yerli bir kadın gülümsüyordu logosunda. Çok az insan bildi; o etiketin sahibi şirketin Kolombiya’da 12 Kasım 1928’de greve çıkan 30 bin muz işçisinin üzerine orduyu gönderdiğini. Kolombiya Ordusu’nun, çoluk çocuk meydanda toplanan muz işçilerinin üzerine ateş açtığını. Resmi rakamlara göre bin ama gayrı resmi rakamlara göre çok çok daha fazla işçinin o olayda öldüğünü…
Bilse tadı kaçar mıydı “Çikita muz”un? Kimbilir?
Bildiğimiz uluslararası bir ağa sahip Chiquita’nın bugün yerli muz üreticisiyle kendi ürününü yetiştirmek için toprak pazarlığında olduğu. Bugün 4,5 milyar dolarlık bir pazara sahip olan “Çikita”nın yeni pazarı Türkiye artık…
Ah o tatlı çikita muz ve “eski moda” Yerli Malı Haftası…
Dedim ya, eski bir hikâye bu.
Eski ama hep vizyonda bir film gibi.
“Her malın yerlisi var” afişi. 1929 krizi sonrası öncelenen tasarruf ve yerli malı kullanma bilinciydi. 12-18 Aralık arası dönem 1946 yılına dek Millî İktisat ve Tasarruf Haftası olarak anıldı. Cumhuriyet Gazetesi’nde 1929 Mart ayında yayınlanan bir haber. Sümerbank yerli üretimin simge ismiydi. 1928 yılında Kolombiya’da greve çıkan 3 bin muz işçisi karşılarında Kolombiya ordusunu buldu. Açılan ateşte binden fazla işçinin yaşamını yitirdiği tahmin ediliyor. Chiquita muzun üzerindeki etiket 1928’deki olaydan sonra bu şekilde mizaha konu edildi.