Bir kamu kurumunda işleri olan vatandaşlar kuyrukta beklerken sıkılmasınlar diye il müdürü klasik müzik konseri verdirmeye başlamış müdürlük binası içinde. Gazetelerin bazıları bu haberi “senfonik bürokrasi” başlığıyla gördü. Bürokraside “çok seslilik, takım çalışması ve uyum” gibi kavramlar yiteli çok oldu oysa ki. Başbakanının kaşının hareketinden ne anlatmak istediğini şıp diye anlayan bürokratlar, onun gibi giyinip, onun gibi konuştukça hızla atlamakta basamakları. O daha kaşını kaldırmadan ne istediğini anlayıp yapanlara ise ek göstergelerin şahı verildi birer birer.
Cumhuriyetle hesaplaşma bitmedi. Kurumlardaki hesaplaşma devam ediyor. Ahmet Necdet SEZER’in veto ettiği Kamu Yönetimi Temel Kanununda yer alan bütün “reformlar” KHK’lar marifetiyle gerçekleştirildi. Bakanlıklar birleştirildi, mevzuatı, işleyişleri değiştirildi. Bürokraside herkes diken üstünde, kimin ne olacağı belli değil çünkü. Kadrolar, unvanlar, kurumlar alt üst. Her gün değişen sisteme uyum sağlamak için toplanmaktan çalışamaz halde bürokrasi. Devletin memurları, hükümetin kendileri hakkında ne karar vereceğini bekliyor her gün. Her gün başka bir rivayet yayılıyor devlet dairelerinde. Her devir kendi A takımını yaratıyor. Kendi bürokrasisini kurup, kendi bürokratları ile çalışıyor. Bürokrasi muktedire uyum sağladığı sürece senfoninin bir parçası olabiliyor artık. Aksi takdirde söyledikleri bir kakafoniden öteye geçememekte bu kubbede. Arafta kalan bürokrasi ne yapacağını bilemez halde sonunu beklemekte.
“Bekleyiş” isimli tiyatro oyununda cennet ve cehennem arasında yani arafta olduğunu zanneden oyunun baş kişisinden, yaratılan bürokrasi yoluyla sürekli beklemesi talep edilir. Halkımız alışkındır “bugün git yarın gel”lere. Oyunun sonunda insaflı bir memur gerçeği açıklar: “aslında cehennemdesiniz”. Araf, bürokrasi, bürokrasi de araf yaratır. Araftan büyük cehennem olur mu?
Titanik batarken klasik müzik çalan müzisyenler filmdeki gibi daha sonra birbirlerine teşekkür edip “sizinle çalmak bir onurdu” demişler midir bilinmez. Gemi batarken klasik müzik ezgileriyle sevince ve gönence mi yelken açmıştır yolcular? Sayın bakanımıza göre güzel ölmüşlerdir belki de. Klasik müzikle halkımızın ilişkisi Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi tadındadır. Çetin Altan’ın büyük hayali olan, köylerde piyano konserleri henüz kıvamına ulaşamadı. O nedenle müdürlükteki senfoni kulakta kalan hoş bir seda olabilir ancak. Yine ikinci sınıf yolcular alınmazlar filikalara. Solun bir kesimi, oligarşinin kaleleri yıkılıyor diye bu “senfoni”ye alkış tutarken, yeni oligarşinin yeni kaleleri TOKİ evleri gibi rengarenk yükselir. Orkestra tek sesle çalmaya devam eder. Kakafonik bürokrasi, açmazları ve eksiklikleri görünmesin diye sesi sonuna kadar açar. Arafta kalanın umutsuz şarkıları bekleyenlere dinletilir.
Bu, birinci sınıf bir bekleyiştir.