“Milliyetçi duygularla” silahsız bir gazeteciyi arkadan vurdu, Atatürk ve Türk bayrağı alet edilerek kahraman (!) ilan edildi. Tetiğin çekildiği andan itibaren yaşanan gelişmeler, bütün yolların “derin devlete” çıktığını gösterince, konuyu masaya yatırmak, “gittiği yere kadar” takipçisi olmak yine basına düştü. Bazı gazeteler, gazeteciler ve haber portalları tam bir sorumsuzluk örneği göstererek, belge/bilgi kirliliğine alet oldular. Can Dündar’ın NTV’de yayınlanan “Neden” programının konuklarından Nuri Gündeş sayesinde “Derin devletin” şefkatli, öpücükler gönderen yumuşak yüzünü de gördük. Bu açıklamaları köşesine taşıyan ya da haber yapan gazeteciler, başta Can olmak üzere en hafifi “akıllı ol” anlamında tehditler almaya başladılar. Basın meslek örgütleri hükümet yetkililerini göreve çağıran açıklamalarda bulundular. Tehditlerin muhatapları yalnız aydınlar, gazeteciler değil. Aynı zamanda demokratik düzen, hukuk düzeni, halkın haber alma özgürlüğünü de tehdit altında. Çok fazla yoruma gerek yok, her şey bütün dünyanın gözleri önünde oluyor. Tartışılan “Derin devlet” ama gizli, saklı, derinde hiçbir şey yok aslında.
Artık kullanılmayın
12 Eylül öncesini dile getirdiğimizde “Bunlarla uğraşmayı bırakın artık. Her şey geçmişte kaldı. Artık kaşımayın bu yarayı” diyenlere söylenecek çok şey var. Solcuyu sağcıya, Alevi’yi Sünni’ye kırdıranların, kıraathane basıp, suçsuz öğrencilerin evlerini basıp hunharca cinayetler işleyen katliam sorumlularının ve onların azmettiricilerinin davaları “Derin devlet” sayesinde zamanaşımına uğratılmasaydı, yargılanabilselerdi, hak ettikleri cezalara çarptırılabilselerdi, bugün belki bunları tartışmıyor olacaktık. Aralarından bazıları yıllar sonra “kullanıldık” dediler, bazıları “solcuların hakkını yemişiz” açıklamaları yaptılar. Geçmişten ders alın, aynı şeyler tekrar tekrar yaşanmasın bu ülkede.
Kurşun kime sıkıldı?
“Ben, tarih üzerine bildiğim algıladığım neyse benim bilgim onu konuşuyorum. Bunu bana yasaklamayın diyorum. Karşı çıkın. Başka şeyler söyleyin. Bana doğru bilgiyi vermeye çalışın ama beni yasaklamayın ve yargılamayınız…”
Bu sözler, katıldığı “Neden” programında Hrant Dink’in sözleri. Düşüncelerine ister katılın ister katılmayın. Bu sözlere silahla karşılık verdiğinizde, sizi tanımlayacak tek kelime “faşist” kelimesidir. ASALA çok uğraştı, 1973-1974 yılları arasında çeşitli eylemlerde 34 diplomatımızı katletti. Ermeni diasporası “Ermeni Soykırımı”nı dünyaya kabul ettirmek, Türkiye’yi mahkûm ettirmek için yıllardır her türlü yolu denedi. Batılı ülkelerde Ermeni soykırımının olmadığını söylemenin suç sayılması konusunda çok ciddi aşamalar kaydetti. Ama hiçbiri Ogün Samast ve onu azmettirenler kadar hizmet edemedi o davaya.
Diaspora teşekkür borçlu
Bu kalleş cinayeti diasporanın nasıl kullandığına, Ermeni Soykırımı”nın kabul edilmesi yolunda kat ettikleri mesafeye bir bakın. Davalarına Agop Agopyan bile hizmet edemedi bu kadar. Bu gerçeği kabul edince, Samast’ın eline hangi ülkenin bayrağının tutuşturularak poz vermesi daha uygun düşerdi? “Hepimiz Ogün’üz” diyerek cinayeti onaylayanların bir kez daha düşünmeleri, daha akıllı olmaları gerekmiyor mu acaba?