Bu bahsi daha önce onlarca kez yazdım ama artık bıçak kemikte.
Ülkenin tüm ortak değerlerinin üstüne çıkıp tepinmek, tüm varlıklarını tek tek satmak, iç etmek yetmedi sıra dağlara, ovalara, nehir boylarına, derelere kadar geldi bunu yapmayın, ardımızdan gelecek kuşakları, yaşama sevinçlerini çaldığınız doğal hayattaki tüm canlıları düşünün’ dedik, dinleyen olmadı.
Yapılanları anlamakta zorlanıyorum.
İnsan kendisinin, çocuklarının yaşadığı bir coğrafyaya nasıl kıyar, nasıl kendi geleceğinin bile yok olacağını bile bile varını yoğunu katletmeyi aklına koyar ve bundan, her tür karşı koyuşa rağmen asla vazgeçmez?
83 milyon canın yaşadığı Anadolu’nun çiçeklerini eziyor, ağaçların kesilmesine izin veriyor, derelerin kurutulmasına seyirci kalıyor, yaban hayatının katledilmesine onay veriyor, ormanlarının betona gömülmesine, yaylaların yağmasına, köylerimizin yok edilmesine izin veriyorsunuz.
Memleketim Artvin’de, 25 yıldır tepeden tırnağa tüm insanlığının “Maden İstemiyoruz” demesine karşın yeni maden arama ruhsatları ve sürüyle HES için izinler verilmiş.
Ülkemin en önemli endemik bitkilerinin boy attığı ormanları, su gözeleri, alabalıkların oynaştığı dereleri, bir tek Artvin’de yaşayan yaban canları, dokusu eşsiz olan coğrafik yapısı ve dillere destan güzelliği olan bir kent, nasıl böyle katledilir?
Çoruh nehri üstüne kurulan barajlarla, her deresini talan eden ve her birinin ömrü yalnızca 15-20 yıl olan HES canavarlarıyla geleceğimizi boğdunuz, doymadınız mı?
Artvin’de ve tüm ülkede, “Toprağın Üstü Altın’dan Daha Değerlidir” diye milyonlarca insan bağırdı.
Kent halkı sokaklara meydanlara orman yollarına döküldü, kin kustunuz üstümüze, nefret olup taştınız, davalar açıldı, halk kazandı, dinlemediniz ve ülkenin anasına-avradına küfreden bir talancıya en gözde yerlerimizden biri olan Cerattepe’yi güzelleyip, ağaçlarımızı kesip ormanlarımızı, su gözelerimizi bize ve yaban hayatına mezar ettiniz.
Bu nasıl bir canavarlıktır be kardeşim.
Bizim dağlarımızda, dere boylarımızda, Çoruh’un bağrında, yaylalarımızda, ormanlarımızda dünyanın hiçbir yerinde olmayan çiçeklerimiz var, hiç mi acımıyorsunuz?
Ormanlarımızın içinde yaban hayatımız birbirleri ile barışık, mutlu ve özgür yaşıyorlar, onlar bizim biz onların, bunu anlamıyor musunuz?
İnsanımızı o doğanın içinde özgür bırakmaz hayatlarını ellerinden alırsınız sonra kahrolmaz mısınız?
Bir Artvinli dağında, yaylasında sis olmadan nefes alamaz, bağında bülbül ormanında pınarların sesini dinler, buna mı düşmanlığınız?
Hiç mi insafınız yok, kestirdiğiniz ağaçlar bir daha gökyüzünü göremeyecekler.
Köknar onlar ve yalnız orada yaşarlar, çamlar da öyle, kayın ve kızılcık ve kiraz ve elma ve üzüm ve ahlat ve nar ağaçlarımız da öyle, nasıl kıyıyorsunuz o canlara.
Doğa dile gelse isyan eder.
İnsan ‘insan olsa’ vicdanıyla diklenir, ayaklanır.
Tek tek detaylandırarak ilçe ilçe, köy köy neler yaptığınızı anlatmaya yüreğim elvermiyor.
Kaçkar dağlarından utanın.
Çoruh nehrinden, derelerimizden, pınarlarımızdan utanın.
Ormanlarımızdan, çiçeklerimizden, arılarımızdan, sincaplarımızdan, tilkilerimizden, ayılarımızdan, kuşlarımızdan utanın.
Yamaçlarında aşk ve kardeşlik türküleri söyleyen, horona-halaya durup yaşama bin bir renk katan insanımızdan utanın.
Çekin ellinizi-aklınızı Artvin’in üstünden.