Orta Anadolu’nun çok anlamlı bir atasözü…
Seçimler sonrasında değerlendirme tartışmaları yapılıyor. Doğal olarak, en azından “bizim mahallede” en çok tartışılan da CHP…
Tartışmalar önce “Kılıçdaroğlu çekilmeli… Hayır yakın çevresi çekilmeli”, diye başladı her seçim yenilgisinde olduğu gibi ve yine her seçim yenilgisinde olduğu gibi “hayır. CHP sorunu Ali’nin gidip Veli’nin gelmesiyle çözülecek bir sorun değil. Dünyanın, ülkenin genel durumunun geldiği aşamadan başlamak üzere CHP’nin, seçmenini kıracak, kızdıracak ölçüde kuruluş ideolojisinden sapması… Önce bunun tespit ve kabulü, sonra bu sapmanın düzeltilmesi gerek” noktasına dayandı. Çok cılız bir şekilde de olsa…
Başlıktaki atasözünü bu yüzden hatırladık.
CHP tarihi incelendiğinde, 1938 sonrasında CHP yönetimlerinin, “CHP’nin aslını inkâr ettiği” görülür.
Çok değil, Atatürk’ün ölümünden sonra daha on yıl bile geçmeden, 1947’de yapılan Yedinci Olağan Kurultay, bunun adeta bangır bangır ilan edilmesinin başlangıcıdır. “Köylerde ölülerimizi yıkayacak imam bulamıyoruz… Padişah mezarları son derece bakımsız, terk edilmiş… Ot bürümüş… (bu iddia hemen ertesi yıl, 1948’de yasaklı tekke ve zaviyelerin açılmasını getirmiştir.) Atatürk laikliği çok sağlam yerleştirdi. Artık şeriat korkusuna yer yok. Okullara din dersi konulmalı… İmam hatip okulları, ilahiyat fakülteleri açılmalı. Komünizm halkımızı, gençlerimizi esir alabilir. Bunun belirtileri var. Dinine, imanına, milletine, devletine bağlı milliyetçi, mukaddesatçı gençler yetiştirmeliyiz” diyenler (ki İnönü’nün onayı olmadan bunları söylemek mümkün değil!) Erbakan, Erdoğan, Fesli Kadir, Zekeriya Yapıcı vb. değil, bizzat CHP delegeleri, milletvekilleridir. 1947’de Erbakan henüz 21 yaşında; ya üniversite öğrencisi, ya da çiçeği burnunda mezun; Kadir Mısıroğlu 1933 doğumlu, henüz 14 yaşında çocuk, Erdoğan’ın doğmasına daha 7, Yapıcıoğlu’nun doğmasına ise 21-22 yıl var!
“Devletçilik yetsin artık. Ekonomide hususi teşebbüse ağırlık verelim” diyenler de Menderes, Demirel, Özal, Çiller, Erdoğan değil yine CHP delegeleri ve milletvekilleri… Çünkü, bugünkü gibi o günün CHP’lileri arasında da işçi yok! Genel olarak toprak ağaları, iş adamları, gerici İslamcılar, o günün ülkücü milliyetçileri; bir de bu egemen sınıfların temsilcileri…
1947 Kurultayında kuşkusuz parti içindeki bu sağcılara şiddetle karşı çıkanlar da vardı; Behçet Kemal Çağlar’dan tutun, ölümüne Recep Erdoğan ve benzerlerinden, yandaşı yetmez ama evetçilerden başkasının üzülmediği Mehmet Barlas’ın babası Cemil Sait Barlas’a kadar… Ama hem etkili olamadılar; gerici CHP’lilerin önerileri izleyen birkaç yılda bir bir uygulamaya geçti (Milli Şef’li CHP hükumeti tarafından!); hem onlar da İsmet İnönü’nün icazeti olmasaydı bu itirazları yapamazdı!
“Ali gitsin Veli gelsin” sözde çözümünün bir işe yaramayacağının anlaşılması gereken nokta burası… Yani İsmet İnönü’den beri nice Aliler gitmiş Veli’ler gelmiş CHP yönetimine, ama aslını inkâr çizgisi değişmemiş, değişmiyor. Çünkü selefler, halefleri olan hatta bir tür parti babası gibi gördükleri İsmet İnönü’yü tekrar etmekte sakınca görmüyor. “Ne var yani!.. Babamızdan örnek alıyoruz” diyorlar bir bakıma. Hem de aradan geçen zaman içinde pek çok şey değişmesine rağmen!
12 Eylül’ün siyasi yasakları dolayısiyle Halkçı Parti, SODEP, SHP’yi de CHP şemsiyesi altında görmek gerekir. Bu takdirde, CHP çizgisinde Kâmil Kırıkoğlu, Mustafa Üstündağ, Cevdet Selvi gibi vekil genel başkanlar dışında İ. İnönü dahil, 10 genel başkan gelip geçmiş… (İ. İnönü, Bülent Ecevit, Deniz Baykal, Hikmet Çetin, Altan Öymen, Aydın Güven Gürkan, Murat Karayalçın, Erdal İnönü, Necdet Calp, Kemal Kılıçdaroğlu.) Çoğunda ikinci parti olduğu koalisyonlar dışında CHP çizgisi 1950’den bu yana tek başına hiç iktidar olamamış. 73 yıldır!..
Çünkü CHP “MİLLÎ ŞEF” İnönü’den bu yana sağ seçmenden oy kazanıp iktidar olmak için bıkmadan sağa mavi boncuk dağıtıp durmuş. Sağ seçmen ise buna hiç itibar etmemiş. Çünkü beri tarafta “sağ” ideolojinin “sahibi aslisi” var. CHP’nin “sağa şirinliği” sahici, samimi bulunmamış. Buna karşılık Sola düşmanlık(!), en azından 1930’lar sonrasında Atatürk’e rağmen CHP’de devrimcilik, laiklik, halkçılık resmi ilkelerine, tam bağımsızlık, anti emperyalizm gayrı resmi ilkelerine rağmen, ne hikmetse çaktırmadan temel ilke olmuş. Hele Atatürk’ün ölümünden sonra… Nâzım Hikmet ancak Atatürk ölüm döşeğindeyken 15 yıla mahkûm edilmiş. Yazdığı mektup Atatürk’e ulaştırılmamış.
CHP’deki köklü dönüşüm için adeta Atatürk’ün aramızdan ayrılması bile beklenmemiş. Nâzım Hikmet davasının arkasındaki gizli negatif “kahramanın” ise zamanın genelkurmay başkanı Fevzi Çakmak olduğu söylenir.
Hadi o zaman tek parti hükümeti vardı, partide ve hükumette her görüşten insan vardı diyelim. 1932’den beri Arapça okunması yasak olan ezanın, 1950’de iktidara gelir gelmez DP hükumetinin, ilgili yasada sadece Arapça okunmasına verilen cezayı kaldıracak şekilde getirdiği tasarıya sembolik olarak İ. İnönü’yle birlikte 5 milletvekili hariç tüm CHP milletvekilleri açıkça “red” bile diyemeden sadece oylamaya katılmadı! Oysa o dönemin taze iktidarı (3 aylık) Demokrat parti bu tasarıyı getirirken tedirgindi. CHP’nin çok sert karşılık vermesini bekliyordu. Tasarıyı sadece 13 DP milletvekili imzalamıştı. Bunlardan biri Başbakan Adnan Menderes’ti ama onun varlığı cesaret vermekti sadece. Çünkü tasarıya, kendi arkadaşları tarafından protesto edilseler de DP milletvekillerinden bile itiraz edenler oldu. Ve DP’lilerin sert muhalefet beklentilerinin tersine, CHP sözcüsü Cemal Reşit Eyüboğlu Arapça ezan konusunda tartışma açmak istemediklerini, “Arapça ezan meselesinin ceza konusu olmaktan çıkartılmasına aleyhtar” olmayacaklarını söyledi.
Hadi yine o zaman tek parti hükümeti idi. Parti içinde ve hükumette her görüşten insan vardı diyelim. 68 yıl sonra 1972’de Denizlerin idamı Meclis’e geldiğinde de mi CHP tek parti idi? Değildi. Ama idam cezalarına kabul oyu verenler arasında hatırı sayılır miktarda CHP milletvekili de vardı.
İnönü CHP’si de, onu “kurucu baba” bilen sonraki genel başkanlar da (ne hikmetse Atatürk’ü “kurucu baba” kabul etmiyorlar sanki!) 73 yıldır, bütün yenilgilere rağmen sağa mavi boncuk dağıtmakta yarıştılar adeta. Yenilen pehlivan güreşe doymadı bir türlü. Tarih tekerrür edip durdu; CHP ric’ali bir türlü ders almadı.
“Halkın % 70’i muhafazakar, sağcı… Aman onları küstürmeyelim. Bize dinsiz demesinler” şeklindeki 73 yıllık akıldışı saplantının sonucu 2023 Haziran’ında ortada… Bütün bu anlamsız sağcılaşma çabalarına rağmen, CHP’nin yaranmak istediği sağcı seçmen açısından CHP hâlâ din düşmanı… Hatta buna bir de “terörle iltisak”, “batının, emperyalizmin işbirlikçisi”, “hayvanlarla, erkek erkeğe, kadın kadına evlenmeyi serbest bırakacak” gibi yeni unsurlar eklendi.
Yani… Genel başkan, MYK, PM, milletvekilleri kim olursa olsun, aslını inkâr etmek CHP’ye 73 yıldır azami Ecevit’in 1977’deki % 42’sinden, ortalama % 25’ten başka şey kazandırmadı.
Basından sorumlu genel başkan yardımcısı olduğu dönemde CHP milletvekillerine hem de hemen her hafta başında Tuncay Özkan imzasıyla gönderilen “sakın laiklik, cumhuriyet, Atatürk lafı edip durmayın. Dostlarımızı, ortaklarımızı gücendirmeyelim” mealindeki talimatlara rağmen!.. Kılıçdaroğlu’nun onayı, hatta kuvvetle muhtemel talimatı olmadan bu mümkün mü?
Kılıçdaroğlu gitsin İmamoğlu gelsin…
Evet, İmamoğlu zekice bir denge kurmaya çalışıyor. Fatih Mehmet türbesine gidip dua ediyor 29 Mayıs’ta; Fatih’i ve fethi övüyor; ama aynı zamanda İstanbul’un 1918’den itibaren 5 yıl emperyalizmin işgalinde kaldığını (tabii emperyalizm demeden!), İstanbul’u bu işgalden Atatürk’ün kurtardığını, bunun ihmal edildiğini vurgulamayı beceriyor.
Ama o bir iş adamı, ANAP kökenli. O da bir HELALLEŞMECİ! İmamoğlu isterse Eyüp Sultan’da, Fatih türbesinde dua edebilir. Kâbe’ye de gidebilir. Ama bunu yaparken arkasına kameraları takması bambaşka bir şey. Kemal Bey’le birlikte Çamlıca camiine Cuma’ya gidip çıkışta Erdoğan gibi basın toplantısı düzenlemeye henüz cesaret etmediler! Gidebilirler… Ama kamerasız, gazetecisiz… Ki, kendileri haber vermezse gazetecinin nereden, nasıl haberi olacak!?..
İmamoğlu’nun kamucu olması hiç mümkün değil. Emperyalizm, tam bağımsızlık başlığı altında Amerika ile, Batı ile bir sorunu olamaz. NATO’ya hayır demeyi düşünmesi bile mümkün değil. Çünkü o kültürden gelmiyor. Bir iş adamı olarak sömürü, emek hakları, sendika konusunda düşündüğü şeyler varsa bile İmamoğlu’nun kafasında sol değerler, emek hakları mı ağır basar, serbest piyasa değerleri mi? Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkileri konusunda Amerika, Batı, (Atatürk’ün kullandığı sözcüklerle) emperyalizm ve kapitalizm konusunda İ. İnönü’den bu yana gelen “parti babalarından” farklı düşünmesi mümkün mü? Hele bir iş adamıyken… Kaldı ki, İmamoğlu’nu ANAP’lı, iş adamı özelliklerini bile bile ilçe, ve hızla İstanbul büyükşehir belediye başkanlığına getiren de bizzat Kılıçdaroğlu!..
Kılıçdaroğlu “babasının” yerine İmamoğlu “evladının” gelmesi “aslını inkâr etmenin” devamıdır. Çözüm değil. Çünkü İ. İnönü’den sonra Ecevit’in, sonra, Calp’ın, sonra Çetin’in, sonra Karayalçın’ın, sonra Baykal’ın, sonra Kılıçdaroğlu’nun gelmesi, sağa mavi boncuk dağıtma düşüncesizliğini, mantıksızlığını değiştirmedi. Şimdi de Kılıçdaroğlu’nun gidip İmamoğlu’nun gelmesi değiştirmez.
Çünkü İmamoğlu o işareti vermiyor! Adı geçenler arasında bulunan Özgür Özel de Orhan Bursalı’ya bir takım mazeretler ileri sürse de “Kılıçdaroğlu’nu eleştirenlerin altını kazıyın, AKP yandaşlığı çıkar” diyerek aynı mantıksız çizginin devamı olduğunu gösterdi. Halbuki biz onu her şeye rağmen biraz daha “akil”, “makul” sanıyorduk. Hem de… Anadolu’nun her tarafında güya esnaf-halk ziyareti yaptıkları halde, Ankara-Çankaya’nın göbeği Farabi Sokak’ta kaldığı misafirhanenin hemen altındaki tiyatro kafeye bir kere bile girip “merhaba gençler; bi’ çay söyleyin de içelim” demek gereğini duymayacak kadar, tıpkı CHP seçmenini çantada keklik sayan pek sevdiği genel başkanı gibi, Çankaya seçmenini çantada keklik saydığını bilmemize rağmen!..
Kimse CHP’den sosyalist olmasını, 175 yıl sonra bir Komünist Manifesto, 156 yıl sonra bir Das Kapital daha yayınlamasını beklemiyor.
Ama İnönü ve sonrası CHP kodamanları hangi görüşte olursa olsun, ne yaparsa yapsın, CHP “SOL” olmak zorunda! Çünkü…
Atatürk önderliğinde EMPERYALİZME (ve Atatürk’ün deyişiyle ve KAPİTALİZME) karşı Kurtuluş Savaşını örgütleyip yürüten, tam bağımsızlık savaşını kazanan; yine Atatürk’ün önderliğinde Cumhuriyet Türkiye’sini kuran, aydınlanmayı, modernleşmeyi, en önemlisi laikliği Türkiye’de kuran bir partidir CHP.
Bunları yapmak için ille komünist olmak gerekmezdi, nitekim gerekmedi. Sovyetler Birliği’nin yoğun desteğine ve hatta zımni telkinlerine rağmen Atatürk önderliğindeki Türkiye komünist filan olmadı. Ama yine bütün bunlara gerçekleştiren Atatürk CHP’si aklın, bilimin hayatın gereği olarak, komünist filan değil “solda” bir parti olmak zorundaydı dün, zorundadır bugün.
CHP gibi bir parti, ki başka bir örneği herhalde yoktur, dünyanın her yerinde “solda olmak zorundadır. Böyle bir parti sağcı olamaz dünyanın hiçbir yerinde. Dünyanın hiçbir yerinde bu değerlere, özelliklere sahip bir sağcı parti yoktur.
Oysa EMPERYALİZME (ve Atatürk’ün deyişiyle ve KAPİTALİZME) karşı Kurtuluş Savaşını örgütleyip yürüten, emperyalizme karşı tam bağımsızlık savaşını kazanan; bu parti, tarihinde ikinci kez “bizi mahvetmek ve yok etmek isteyen emperyalizme karşı mücadeleyi şiar edinmiş bir partiyiz” diyemeyen, hatta Atatürk, laiklik, Cumhuriyet demekten kaçınan; “siz müftüye nasıl nikâh yetkisi verirsiniz”, “siz Ayasofya’yı nasıl ibadete açarsınız”, “siz tarikat ve cemaatleri nasıl devletin asli unsuru haline getirirsiniz”, “siz nasıl bütün eğitim kurumlarını imam hatipleştirir, bütün yoksul çocukları imam hatiplere gitmeye zorlarsınız”, “siz nasıl emekçiyi köleleştirip kur koruma, nas mas, faiz sebep enflasyon sonuç diye yoksul emekçiden küçücük bir yandaş-antiyandaş azınlık sermayeye kaynak aktarırsınız”, “siz nasıl bütün kamu iktisadi kurumlarını özelleştirirsiniz” “siz nasıl Atatürk’ün ordusunu iktidarın kölesi haline getirirsiniz”, orduya da “siz nasıl siyasi iktidarın kölesi olursunuz” diyemeyen bir CHP yönetimi ASLINI İNKÂR ETMİŞ HARAMZADEDİR! İsmet İnönü’den bu yana…
İktidar olmak için yapılan bütün bu aslını inkârlar, haramzadeliklere rağmen CHP bir türlü sağ seçmeni “tavlayıp” adam gibi iktidar olamadı ama daha kötü bir şey yaptı; ADAM GİBİ MUHALEFET DE OLAMADI, MUHALEFETİ UNUTTU adeta.
CHP seçmeni de sanki bunun farkında değil; ama CHP düşmanları farkında!
Ne yazık ki sadece CHP’nin değil, aynı zamanda Türkiye’nin “makus talihi”dir bu!
2023 koşullarında seçmen siyasete güvenmiyor. Partiler arasında seçim yapmakta zorlanıyor. Çünkü hepsi birbirine benzedi. Daha doğrusu CHP sağa benzedi. CHP’nin seçim öncesindeki yönetim kadrolarının yalvar yakar olduğu, bu kadroların deyimiyle muhafazakâr seçmen bakıyor, AKP de türban demişti, CHP de türban diyor. Kılıçdaroğlu “türbanı ben özgürleştirdim” demekle yetinmedi, bir gece ansızı bir video-şovla buna “yasal güvence sağlayalım”ı ekleyiverdi. Çok gereksiz, yararsız bir şekilde…
CHP Türkiye’ye lazım. İç ve dış sermaye için de, hatta bizzat mücadele ettiği emperyalist-kapitalist Batı için de, Türk sağı için de… Hatta sosyalist sol için bile… Lazım. Hatta şart! Ama lazım olan CHP… Kılıçdaroğlu, Baykal, Karayalçın, Çetin, Ecevit ve hatta İnönü değil… Öymen, Çetin, Karayalçın dışında eski genel başkanlar aramızda değil, ama CHP her şeye rağmen, 12 Martlara, 12 Eylüllere, baraj altında, dolayısiyle meclis dışında kalmalara rağmen var, ayakta. Oysa Turgut Özal gidince ANAP, Demirel gidince DYP bitti. Niye?
Şair diyor ki, O mahiler ki derya içredirler, derya nedir bilmezler.”
Balık denizdedir ama, deniz nedir bilmez…
İnönü ve sonraki CHP ric’ali CHP’nin bir derya, bir deniz olduğunun farkında değil, olmadı. O derya içindeki balık oldukları halde kendilerini derya, kendilerini CHP’den büyük sandılar, sanıyorlar. O deryanın, CHP’nin kıymetini bilmediler, bilmiyorlar. O kadar genel başkan değiştiği halde CHP’nin ANAP, DYP gibi yıkılmadığını görüp değerlendiremiyorlar. ANAP, DYP kitle, dolayısiyle lider partisiydi. Lider gidince partiler de gitti. Oysa CHP Atatürk sayesinde, ona jakoben, tek adam, tepeden inmeci diyenlere rağmen kitle ve lider partisi değil ciddi olarak ideoloji, ilke partisi. Emin Sazak, Adnan Menderes gibi Batı, Kinyas Kartal gibi Doğu toprak ağası CHP’lilerin bulunduğu bir mecliste Atatürk “toprak reformu” diye çırpınmıştı. Halk Evlerini kurmuştu. Köy enstitülerinin kuruluşunu başlatmıştı, İnönü devam ettiremedi. Bunların hepsi ilkedir, ideolojidir. Laiklik hiç vazgeçmediği “umdesi” idi. Bunu CHP oklarından biri olmaktan öte anayasaya bile eklemişti. En önemli devrimlerinden biri kadın devrimi idi. Siyasi haklardan önce kıyafet devrimiyle, yani en net deyimle başını açarak kadını özgürleştirmişti. Türbanı yasayla korumaya kalkarak değil. Aslını inkâr bu!..
Oysa 2023 CHP’sinin liderliği, türbanı özgürleştirmekle yetinmeyip buna bir de “yasal güvence getirmeye kalktı, muhafazakârlardan da oy alıp iktidar olmak sözde umuduyla.
Sonucun 2023 seçimlerinde sıfır olması bir yana, yüzde 25 CHP oyu üzerine oradan buradan devşirilmiş oyla ulaşılan % 48, sıfırın üstü değildir.
Sonuç, yani bu sıfıra eşit % 48’in izahı, başlıkta belirtildiği gibi “ASLINI İNKÂR ETMEK”, yani HARAMZADELİK’tir.
Öyleyse… Yani CHP kendi öz değerlerini yok sayıp sağa yanaşarak 76 yıldır iktidar olamıyorsa… 76 yılın CHP yöneticileri ise sağa yanaşık düzenden bütün bunlara rağmen vazgeçmiyorsa… Sola yanaşıklığı asla denemek istemiyorsa… (MSP’yle de, MHP’yle de, kirli pazarlıklarla kopardığı ve her birine birer bakanlık verdiği Adalet Partili 11 milletvekiliyle de koalisyon kurmakta sakınca görmeyen Ecevit’e sorulunca “Türkiye’de Marksist parti olmasını isterim ama partimde Marksist istemem” diyebilmişti mesela…)
Bir başka ifadeyle, sadece Kılıçdaroğlu ve ekibinin değil 1946’dan bu yana CHP liderliğinin mantığı “Türkiye’nin % 30’u sağ seçmen… Bizim iktidar olmak için bu seçmenden de oy almamız lazım. Öyleyse o seçmeni ürkütmemek için fazlaca laiklik Atatürk, Cumhuriyet demeyelim. Hatta bolca türban diyelim, altı oktaki ‘milliyetçilik’ ırkçılıktır diyelim. Altı oktaki bazı okları kıralım. CHP’de artık ulusalcı kanat yok diyelim. NATO’ya, Avrupa Birliğine hayran olalım, çünkü o bizi demokrat yapıverecek, zenginleştiriverecek… Amerika’yla asla ters düşmeyelim” ise…
Bu mantık İsmet İnönü’den bu yana 73 yıldır tutmadı. Bunda ısrar niye? Çünkü inandırıcı değil. Çünkü türban diyerek din istismarının, altı oktaki milliyetçiliği ırkçılık saymanın, CHP’de ulusalcı kanat kalmamıştır (Ercan Karakaş) saçmalığıyla altı oktaki milliyetçiliği MHP bozkurtçuluğuyla eş tutmanın, Kürtçülüğü ise solculukla eş tutmanın ötesinde solculuğun tek ölçüsü saymanın, NATO’culuğun, AB’ciliğin, Amerikancılığın sermaye yandaşlığının yeterince “sahibi aslisi” VAR!
Üstelik onlar sağcı ve bu onlara çok yakışıyor. Oysa CHP, kuruluş değerleri itibariyle bunların hepsine karşı… Sağ seçmen de bunu şöyle veya böyle seziyor, biliyor. CHP’nin laikliği getirdiğini, o günün koşullarına rağmen kadını ciddi biçimde ön plana çıkardığını ve bunun yine ciddi ölçüde kabul gördüğünü, tarikatları yasakladığını, tekke ve zaviyeleri kapattığını, özel sektörcülükten ziyade devletçi, kamucu olduğunu, tam bağımsızlıkçı olduğu için özü itibariyle Amerikancı, NATO’cu, AB’ci olmadığını, en azından olmaması gerektiğini şöyle veya böyle biliyor.
Ve CHP’nin sadece “sağcılık tasladığını” fark ederek gidip işin asıl sahibine oy veriyor.
Burada bir siyasi kirlenme, siyasi renksizleşme, kimliksizleşme var, oluşuyor. CHP, AKP’ye ben senden de türbancıyım, ben senden de Amerikancıyım, özel sektörcüyüm, NATO’cuyum deyince seçmenin “yok aslında birbirlerinden farkı” diye düşünmesi kaçınılmaz. “Yok aslında birbirlerinden farkı” tespitinin sonucu nedir? İşi taklitçisine değil ustasına, aslına verelim… Çünkü muhatabınız, sağcı seçmen. O seçmen sizde bir fark görmek ister. İstemese bile, aynılığı görünce taklitçiye değil aslına yönelir.
CHP liderliğinin bir mantığı da şu galiba. “Aslımı inkâr etmez, sizin istediğiniz gibi tam anlamıyla ‘kendim’ olunca da iktidar olamıyorum ki!..”
70 küsur yıldır iktidar yüzü görmeyen CHP seçmeninin, partisini ille de iktidarda görmek istemesi anlayışla karşılanabilir. Ama onaylanamaz.
Çünkü sağcılaşarak iktidar olacak bir CHP, artık CHP değildir, olamaz, başka bir şeydir.
Üstelik 73 yıldır sağcılaşarak da tek başına iktidar olamadı.
Peki ŞART MIDIR İKTİDAR OLMAK? NİYE TAŞ GİBİ, TOP GİBİ, GÜLLE GİBİ MUHALEFET OLMUYORSUN, HATTA OLMAK İSTEMİYORSUN?
NİYE METAMORFOZA UĞRAYARAK, GERGEDANLAŞARAK iktidar olmak yerine (madem yüzde 30’dan fazlasının sana oy vermeyeceğine bu kadar katı bir şekilde inanmışsın), kendin olarak, aslını inkâr etmeden, haramzadeleşmeden karşındaki iktidarlara yüzde 30’luk bir ana muhalefet olarak kök söktürmeyi denemiyorsun? “Milletvekili sayım yetmez” tam bir lafı güzaftır, binamaz özrüdür. Bir gazeteci olarak, AKP’nin tüzük değişikliği tasarısını, o yetmez dediği sandalye sayısına rağmen geri aldırabildiğine tanık oldum. O günkü nöbetçi grup başkanvekili Muharrem İnce’nin önderliğinde sergilenmiş güzel bir tabloydu. Taktirle izlemiştim. Tabii bu CHP liderliğinin ender görülen bir tercihiydi. Muharrem İnce gibi uç beyi bu tercihi başarıya ulaştırdı. (Muharrem İnce’nin bu uç beyi kahramanlığını sonradan fazlaca abartması ayrı bir konu…)
Ben Meclis’te şunu da izledim.
4+4+4 yasası görüşülüyor. O gün de nöbetçi grup başkanvekili Muharrem İnce… CHP’den tık yok. Var: Kabul… Kabul… Kabul… Milletvekilleri sinir küpü… Sonunda İnce’yi kuliste yakalayıp amiyane tabirle ümüğüne sarıldılar. “Yav biz bütün bunlara ha bire kabul deyip duracak mıyız?! Hiç değilse sıra kapaklarına vuralım.” Ayrı Muharrem İnce’nin cevabı: “Üstüme gelmeyin arkadaşlar Genel Merkezin talimatı bu. Tablet maddesi dışında itiraz etmeyeceğiz.”
İkisi de aynı CHP, ikisi de aynı Muharrem İnce…
CHP’nin aslını inkâr sağa mavi boncuk politikası 1950’deki ezanın Türkçeleşmesi görüşmelerinden 2012’deki 4+4+4 yasasına kadar ne yazık ki hiç değişmeden devam ediyor.
Bu nedenledir ki Kılıçdaroğlu gitsin İmamoğlu vb. gelsin tartışmaları tam anlamıyla lafı güzaf! İmamoğlu Kemal Bey kadar bile onaylanamaz. Özenilen, titizlenilen CHP ilkeleri açısından Kılıçdaroğlu’ndan daha ürkütücü sanki. Çünkü muhtemelen laik, cumhuriyetçi, Atatürk’e saygılı ama eninde sonunda “sağa şirinlik”çi bir “İŞ ADAMI!..” Bir iş adamı emekten yana solcu olamaz. NATO’ya, AB’ye, çok büyük olasılıkla Amerika’ya karşı olamaz. Tasavvur ettiği gibi CHP genel başkanı olur, zamanın iktidarı da kıdem tazminatının kaldırılmasıyla ilgili bir tasarıyı meclise getirirse, İmamoğlu CHP meclis grubuna “kesinlikle hayır diyeceksiniz” talimatı verir mi? Eski şirketleriyle ilişkisini kesip kesmediğini hiç bilmiyoruz. Bunlar hiç açıklanmadı, konuşulmadı. Erdoğan’ın mal varlığı konuşuldu, yazıldı çizildi de İmamoğlu’nunki ne söze, dile geldi, ne yazıldı. Muhalif-yandaş basın burada resmen pozitif ayrımcılık uyguladı.
Bir iş adamı da, TÜSİAD üyeleri de CHP’ye sade seçmen olarak oy verebilir. Ama CHP’ye oy verse bile Ali Koç’un CHP genel başkanı olduğunu, olmasını kabullenmek zor. Nitekim İsmet İnönü milletvekilliği önerdiğinde Vehbi Koç’un reddettiğini bir yerlerde okuduğumu hatırlıyorum. Vehbi Koç, İnönü’den çok daha akıllı, basiretli davranmış.
Daha önemlisi…
CHP’yi Atatürk kurmuş. CHP üzerinden Meclis aracılığıyla Kurtuluş savaşını yürütmüş ve Meclis üzerinden CHP aracılığıyla Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş. Arazinin sahibi, bu arazinin nasıl kullanılacağının kurallarını, ilkelerini, değişmez şartlarını belirleyen Atatürk. Yani bu bir tür vasiyet… Vasiyet tamamen şahsi bir hak ve yetkidir. Vasiyet sahibinin mirasçıları bile o vasiyet hükümlerini değiştiremez. Atatürk’ten sonra gelen genel başkanlar ise mirasçı bile değildir. Atatürk’ün koyduğu ilkeleri orasından burasından değiştirme, yok sayma, görmezden gelme gibi bir hakları da yoktur. Demirel’in deyişiyle, Atatürk’ün tapulu arazisine gecekondu kurmaya kalkmamalılar!
İsmet İnönü’den (dahil) itibaren CHP başkanları ise, CHP kendi tapulu malları imiş gibi istedikleri tasarrufu yapmaya kalktılar.
12 Eylül döneminde Atatürk’ün vasiyetini hiçe sayarak Türk Dil ve Tarih kurumlarını “devlet dairesi” haline getiren Kenan Evren’e biz niye itiraz etmiştik? Bugün Atatürk’ün hisselerine rağmen İş Bankasını kamulaştırmaya kalkan AKP’ye niye kızıyoruz?
O çok ister göründüğü Osmanlı düzeni sürseydi Osmanlı Sarayının ancak önünden geçebilecek; buna karşılık nefret ettiği Cumhuriyet düzeni anayasasının, yasalarının sağladığı imkânlarla parti kurup, seçimlere katılıp, ilçe başkanı, belediye başkanı, başbakan, cumhurbaşkanı olan bir Recep Erdoğan’ın, bütün bunlara rağmen ahlaki ve vicdani hiçbir açıklaması olmayan Cumhuriyeti alabildiğine tahrip; kurucu babaların koyduğu ilkeleri, kurduğu düzeni “tebdil, tağyir ve ilga” etme cüretine niye kızıyoruz?
İran’da laik parti kuramazsınız. Hele mevcut rejim partilerine laiklik savunucusu olarak giremezsiniz. Tıpkı ANAP’a, Doğru Yol Partisine sosyalizmi savunarak giremeyeceğiniz gibi… AKP’ye Ertuğrul Günaylar, Ayşegül Bahçekapılılar, Zafer Üsküller, Mehmet Domaçlar, Reha Çamurlar girdi ama asıl kimlikleri olduğunu sandığımız solculuklarını kapıda portmantoya asarak girdi. Tamamen AKP’lileşti. Kendi kimlikleriyle girmediler. Nitekim bir, hadi ikinci dönemlerinin sonunda işlevlerini tamamladıkları için hepsi Recep Erdoğan tarafından hızla tasfiye edildi. Şimdi hepsi çöplükte milletvekili, eski bile değil!
Lenin-Stalin Sovyetler Birliğinde (Kruşçev’den sonra başlayıp Gorbaçev’le doruğuna ulaşan soysuzlaşma döneminde bile) kapitalist parti kurmak mümkün değildi.
Kurucu ideolojinin tam anlamıyla egemen olduğu rejimlerde, aksine düzen mümkün değildir. Ne zaman mümkündür? “Hırsız içerdeyse kapı kilit tutmaz” şartlarında!.. Sovyetler Birliğinde Kruşçev sonrasının (SSCB yıkılana kadar) özeti “içerideki hırsız”dır. Sovyetler Birliğini yıkan Amerika, emperyalizm, kapitalizm değildir. Elbette onlar da cansiperane uğraşmıştır, ama asli fail evin içindeki hırsızlardır; “ASLINI İNKÂR EDEN HARAMZADELER”dir!
Sonradan gelenler Sovyetler Birliğini, Komünist partiyi babalarından kalan miras saymış, kurucu babaların nice kan-can pahasına oluşturduğu yapıyı, tıpkı CHP’de Atatürk’ten sonra gelenler gibi, yok detant, yok barış içinde bir arada yaşama, yok glasnost, yok perestroyka gibi zırvalarla tarumar, koca Sovyetler Birliğini darmadağın etmiştir. (Tıpkı 6’ların 5’inin zaten buna çoktan teşne olan Kılıçdaroğlu’nu alabildiğine kuşatıp bakanlık, bürokrasi kadrolarını garantiye alma gibi tavizleri hem de imzalı olarak bilmem kaç bin maddelik mutabakat metinlerine bağlamaları bir yana, hiç değilse en garanti olarak boylarından çok milletvekili sandalyesini de kopardıkları gibi) Kruşçev sonrası Sovyetler kendisine mayışmaya fazlasıyla teşne olunca Amerika da bunu elbette bayıla bayıla kullanmıştır.
Atatürk-CHP ilişkisi hukuki bir vasiyet-miras ilişkisi olmayabilir. Sonra gelenlerin aslına sadık kalmak yönünde hukuki bir mecburiyeti olmadığı ileri sürülebilir. Elbette CHP, Atatürk Orman Çiftliği gibi, Atatürk’ün bile (!) malı değildi, değil! Ama O’nun “kurucu baba” olarak koyduğu ilkelere sadık ve saygılı kalmak, kendisinden sonra gelenlerin hukuki olmasa bile en azından ahlaki ve vicdani görevidir, ahlaken, vicdanen buna mecburdurlar! Her şeyi her zaman hukuk belirlemez. Türkiye hapishanelerinde, son rakamlara göre sadece 70-80 bini hükümlü olmak üzere 350 bine yakın insan var. Tamamı kesin hüküm giymiş bile olsa, bu, toplam nüfusun azami binde 4’ü… Geri kalan 84 milyon 650 bin kişi sırf ceza veya günah korkusuyla mı adam öldürmüyor, hırsızlık yapmıyor, rüşvet almıyor? Hayır ahlakları, vicdanları öyle söylüyor da ondan…
İnönü’yü de kastettiler mi belli değil ama mutlaka Atatürk’ü de kastedercesine öyle uluorta “biz de hatalar yaptık. Hadi helalleşelim” diyemezler, DEMEMELERİ ŞARTTIR. Çünkü bu, CHP’nin ve TC’nin anayasasındaki değiştirilmesi teklif dahi edilemez laiklik ilkesine aykırı İslami bir terimdir!..
“Biz de hatalar yaptık”taki “biz” kim? Kılıçdaroğlu kendisini mi kastediyor? Öyleyse “ben de…” demeliydi. (Ki çok hata yaptı, doğru.) Ama zatı alileri “biz” ile kendisini değil, CHP’nin kurumsal, tarihi kimliğini, şahsen de kuvvetle muhtemeldir ki İnönü’den ziyade bizzat ATATÜRK’ü kastediyor. Atatürk adına konuşmak Kılıçdaroğlu’nun haddi olamaz.
CHP’yi, onun ilkelerini, devrimlerini, beğenmiyor olabilir. Son seçimde siyasi parti olarak CHP’nin aldığı % 25 oya bakılırsa, Türkiye’nin % 75’inin de beğenmediği söylenebilir. Kılıçdaroğlu ve yardımcıları, PM üyeleri, danışmanları, reklamcıları, milletvekillerinin hayli önemli kısmı da bu % 75’e dahil olur, gider başka parti kurar, yahut yere göğe koyamadıkları 5 dostun partisine katılır, olur biter.
Ama CHP’yi, hem de Atatürk sonrasından beri bu kadar acımasızca hırpalayarak dönüştürmeye, değiştirmeye kalkamazlar.
Sadece Sovyetler Birliği örneğiyle yetinmeyelim; bunun1971’de, 1991’de, ve nihayet Can Dündar-Akın Atalay dönemi Cumhuriyet gazetesinde yapılmak istenen metamorfoz, gergedanlaştırma çabalarından ve nihayet ne kadar 21 yıldır iktidarda olursa olsun, AKP’nin Atatürk ve Cumhuriyet’in özünü ne kadar tahrip etmiş olursa olsun, sayesinde buralara geldiği Türkiye Cumhuriyeti’nde yaptığı metamorfoz, gergedanlaştırma çabalarından hiç farkı yok! Dündar ve Akın Cumhuriyet gazetesinde ne kadar başarılı oldularsa Erdoğan da Türkiye Cumhuriyeti’ni dönüştürme çabasında ancak o kadar başarılı olmuştur. Erdoğan da her fırsatta Anıtkabir’e gitmek zorunda hissediyor kendini. 15 Temmuz ve benzeri ortamlarda Genelkurmay dahil kamu kuruluşlarının cephelerine kocaman bayrak ve bez Atatürk resmi asmak, yeni atanan bakanların vb., makam odalarındaki Erdoğan fotoğraflarının yanına Atatürk fotoğrafını eklemek zorunda kalıyorlar.
Eh, İnönü ve sonraki CHP seçkinleri de CUMHURİYET Halk Partisini ancak bu kadar(!) (kanımızca “hiç” kadar) değiştirebildiler. Kaybedilen bütün seçimler bunun göstergesi…Yani CHP kendi aslını inkâr edip sağcılaştığını sanarak sağ seçmeni ikna edemediği gibi, kendi seçmenini de küstürüp kızdırdığı için tek başına iktidar da hiç olamadı.
ASLINI İNKÂR ETMEK kimseye, siyasi partilere, bu arada CUMHURİYET Halk Partisine de hiçbir şey kazandırmadı, kazandırmıyor, KAZANDIRMAZ. 1946’dan bu yana yaşananlar ortada. Artık tarihten ders almayı öğrenmeleri gerekiyor.
Kılıçdaroğlu gitsin İmamoğlu mu, Özgür Özel mi gelsin?…
Harp Okulunu bitirip yıldız takan bütün teğmenlerin genelkurmay başkanı olma rüyası gördüğü gibi, kendisini en azından partinin “seçkini” sayan bütün CHP’lilerin gönlünde genel başkanlık yattığı rahatça söylenebilir. İmamoğlu da, Özel de bu rüyanın adamı olur. Haklarıdır.
Ama ben seçmen olarak şöyle düşünürüm: Hamam aynı kalıp sadece tellaklar değişecekse bunun hiçbir anlamı, önemi olmaz. Özel ve İmamoğlu ile Kılıçdaroğlu arasında CHP’ye bakış, genel siyaset, Türkiye’yi, dünyayı, tarihi yorumlama vb. açısından ne fark var? Her türbeye gidip dua edişinde arkasına kameraları da, foto muhabirlerini de takan İmamoğlu mu, “biz de hata yaptık… Helalleşelim” diyen Kılıçdaroğlu’ndan farklı? Biatçılıkta, “Kılıçdaroğlu’nu eleştirenlerin altını kazıyın AKP çıkar” diyecek kadar ileri giden Özel mi farklı?
İmamoğlu’nun birinci dönemi henüz devam ediyor. Pat diye genel başkanlık için gerçekten çok erken. Siyasi deneyiminin toplamı 10 yıl… İlçe ve belediye başkanlıkları… Talip olduğu makam ise CHP genel başkanlığı. Atatürk’ün, İnönü’nün koltuğu… Atatürk CHP’yi kuran insan, dolayısiyle 41 yaşında genel başkan olması tartışılamaz. Ama İnönü ancak 55, Kılıçdaroğlu 62 yaşında, Deniz Baykal 52 yaşında genel başkan olmuş. İmamoğlu 41 yaşında ilçe, 45 yaşında büyükşehir belediye başkanı olmuş. Bu ona yetmeli… “Atatürk 41 yaşında genel başkan olmuş, 52 yaşında ben niye olamayayım” diyemez. Atatürk partiyi kuran insan. 30 yaşında iken de kurabilirdi, 50 yaşında iken de… İmamoğlu Atatürk olduğunu söyleyebilir mi?
Aslını inkâr etme, çok önemli. Tarihi dikkatle okuyunca İnönü CHP’de Sovyetler Birliğindeki Kruşçev’in, Kılıçdaroğlu da Gorbaçev’in rolündedir dersek, kusura bakmak isteyenlere önce bu siyasi tarihi okumaları, sonra derin derin düşünmeleri tavsiye olunur.
Nedir? “İktidara gelinceye kadar ayıya dayı diyeyim, geldikten sonra bildiğimi okurum” mu diyor CHP seçkinleri? Yani bir tür takiye mi yapıyor? Atatürk’ün CHP’sine bu yakışır mı? Ya göründüğün gibi ol, ya olduğun gibi görün!..
CHP’nin bu kadar kendisinden vaz geçerek, aslını inkâr ederek ille iktidar olması şart mıdır?
“Sayımız yetersiz” filan mazeret değil. Kurtuluş Savaşında bizim gücümüz düşmanın yarısı kadar bile değildi, direndik kazandık. Kendimizi inkâr etmemiştik çünkü. Kendini inkâr eden Osmanlı sarayıydı.
Bugün silahlı düşmana karşı savaş filan söz konusu değil. Şart mıdır CHP’nin ille iktidar olması? Madem yüzde 30-70 gibi bir saplantı içinde, ne olur CHP’de kendi kuruluş ortamı olan Kurtuluş Savaşındaki Türk ordusunun 155’lik topları gibi cayır cayır, gümbür gümbür bir muhalefet olsa? Hangisi olursa olsun iktidarlara, meclise yasa gönderirken, bir hükümet uygulamasına kalkışırken “Buna CHP ne der. Biz bu yasayı CHP’ye kabul ettiremeyiz” endişesini yaşatsa; türban, mürban savunması yerine bütün gücüyle laiklik Cumhuriyet, Atatürk savunması yapıp, bunlara saygısızlık gördüğü zaman genel kurulu terk etmek filan değil, sine-i millete dönse…
Çünkü… Evet CHP seçmeni içinde çok önemli bir çoğunluk çocuklarının işe girmesi, kendisinin daha iyi para kazanması, hatta biraz ihale alıp çok daha iyi para kazanması derdinde. Bunlar üzücü beklentiler. Ama bu seçmen bunları AKP’den almak için dönekleşmiyor. CHP iktidarından almak istiyor. CHP iktidarını bunun için bekliyor.
Ama bunun ötesinde aynı CHP seçmeninin yine önemli bir kısmı da CHP’yi, özel çıkarları hiç düşünmeden veya bir miktar düşünerek ama esasta Atatürk’ün, başta laiklik olmak üzere Cumhuriyet ilkelerinin savunucusu, koruyucusu olarak görmek istiyor. Orada bir CHP varsa bunlar korunur, savunulur diye düşünmek, CHP’ye güvenmek istiyor.
Ama Sadullah Ergin’in Atatürk’ün, İnönü’nün Çankaya’sından seçilecek sırada aday gösterildiğini görünce de son derece kırılıyor, kızıyor. Hoş. Buna çok kırılıp kızdığı halde babadan atadan kalma alışkanlıkla yine CHP’ye oy verip CHP kontenjanından Ergin’in meclise girmesine katkıda bulunan CHP seçmeni az değil. Yani bu seçmen CHP’nin aslını inkâr ettiğini o alışkanlıkla ve kör bir şekilde görmezden geliyor.
Ama bu, CHP seçkinlerinin CHP’nin ATATÜRK, CUMHURİYET ASLINI İNKÂR ettiği gerçeğini değiştirmiyor. Seçim sonuçlarının bunu gösterdiğini, açıkça kabul etmeseler de herhalde CHP seçkinleri de inkâr edemez.
Türkiye’nin %70’inin muhafazakâr seçmen olduğuna bu kadar saplandılarsa CHP seçkinlerinin, onların gönlünü alarak, kendi seçmeninin gönlünü kırarak, dolayısiyle CHP olmaktan çıkarak iktidar olması hem mümkün değil, olmadı. Hem çok yararsız bir ayıp… Erdoğan da çok ayıp ediyor ama bundan yararlanıp kazanıyor. CHP Tayyipleşerek çok ayıp etmeyi göze alsa da kazanamaz, kazanamadı, kazanamıyor, ayıp ettiğiyle kalıyor. Önümüzdeki yerel seçimler için de bu geçerli. Kılıçdaroğlu’nun yerine bir başka “hata yaptık. Helalleşelim”ci bir ismin genel başkan olması CHP’ye kazandırmaz.
CHP, Atatürk’e, başta laiklik olmak üzere Cumhuriyet devrim ve değerlerine sahip çıkan 155’lik top gibi bir muhalefet olsun yeter. Varsın CHP’yi oğluna, kızına iş, kendisine ihale imkânı olarak gören CHP seçmenleri de düş kırıklığına devam etsin.
Çünkü CHP Türkiye demek. CHP çürüyünce Türkiye de çürüyor! Üstelik bu atadan kalma CHP’ye kıyamama şartlanması yüzünden sosyalist solun da önü kapanıyor. Bu kapatma sadece sağ partilerin, bu arada AKP’nin marifeti değil. CHP de sorumlu. Gerici faşistlere, Madımak sorumlularına, AKP artıklarına bol keseden ikram ettiği meclis koltuklarını sosyalist sola verseydi, en azından mecliste güçlü bir sol olsaydı fena mı olurdu?
CHP aslını inkâr etmemeli, aslına sadık kalarak, ille de iktidar uğruna gergedanlaşmadan, aslını inkâr etmeden tam bir muhalefet olmalı. Erdoğan’ın “bizim doğru dürüst muhalefetimiz yok. Allah herkese CHP gibi muhalefet nasip etsin” sözleri ne demek, CHP ric’ali hiç düşünmüş müdür? Zaten solda, hele sosyalist olarak bizim söylediklerimizi hadi ciddiye almıyorlar. Erdoğan’ın sözlerinin bizimkinden çok daha önemli olduğunu ben şahsen kabul ediyorum.