Avrupa Konseyi; kıta çapında insan haklarını, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü savunmak amacıyla 1949’da kurulmuş hükümetler arası bir kuruluştur.
Konseyin çalışma alanları; insan hakları, medya, hukuki işbirliği, sosyal dayanışma, sağlık, eğitim, kültür, spor, gençlik, yerel demokrasiler, sınır ötesi işbirliği, çevre ve bölgesel planlamadır. Görüldüğü gibi ekonomi ile direk bir ilişkisi yoktur. Ancak dolaylı ilişkisi olduğu da hiç göz ardı edilemez.
AB’ye geçiş köprüsü olduğundan, bu köprüden geçmekten vazgeçen veya engellenen bir ülkenin AB topluluğunun ekonomik imkanlarından faydalanması da mutlaka sınırlı kalır.
AB, 2016 yılında 68 milyar dolar ile ihracatımızdan yüzde 47 oranında pay almış olup, toplam ihracatımızda ilk sıradadır. 78 milyar dolar ithalat ile de yüzde 39 pay alarak yine ilk sıradadır. 28 üyeden oluşan AB, dünya üzerindeki en büyük siyasi ve ekonomik örgütlenmedir. Yaklaşık 510 milyon tüketici kapasitesine ve yaklaşık 32.000 dolarlık kişi başı gelire sahiptir. Yani kafamız kızınca vazgeçip yerine koyacağımız bir başka kaynak yoktur.
Sonuçta; kuruluşundan beri üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi’nin (AK), AB’ye katılmak isteyenler için bir “bekleme odası” niteliğinde olduğuna eminiz. .
AB ve AK arasında devamlı temasın ve etkileşimin olduğu da bir gerçektir. Bu durumda bizim AB üyesi olmamamız, Avrupa’nın ortak değerlerini boş vermemizi haklı çıkartmıyor. O kadar ki; 1987 yılında dönemin Başbakanı Turgut Özal, AB’ye tam üyelik başvurusunun ardından Türk vatandaşlarına Konsey bünyesindeki AİHM’e başvuru yolunu açmıştı. Bu adımla; Türkiye, vatandaşlarına iç hukuk yollarını tüketmek şartıyla, Strasbourg’daki mahkemeye gidip, ulusal mahkemelerini şikâyet etme hakkını tanımış oldu. Bunun anlamı; Türkiye’nin Avrupa Konseyi hukuk sistemi içinde yer alacağı ve Avrupa’nın uluslararası hukukunu kendi ulusal hukukunun üstüne çıkartacağı taahhüdüydü.
Şimdi bu bakış açısıyla, son günlerin aktüel konusu olan “idam cezasını geri getirelim” söylemlerinin ne kadar gerçekçi olduğuna bakalım.
Avrupa Konseyi’ne üyelik gereği kaldırdığımız idam cezasını, aynı gerekçe ile geri getirmemiz mümkün değildir. Elbette 68 yıllık üyeliği terk etmeyi göze alabilirsek de her şey mümkündür.
İşte zurnanın ‘zırt’ dediği yer de tam burasıdır. Böyle bir durumda ülkemize yıllardır yatırım yapan yabancı yatırımcıların Türkiye’ye bakışı temelden değişir.
Yukarda da belirttiğim gibi ülkemiz ihracatının yarısını AB’ye yapıyor. Şirketler kredilerinin çoğunu oradan alıyorlar. Faydalandığımız fonların adresi aynıdır. Yani Avrupa Konseyi’nden olası uzak durmanın faturasında; işsizlik, yüksek enflasyon ve fakirleşme vardır. Bu bakımdan gün, hamaset zamanı değil, soğukkanlılıkla özeleştiri ve eksikleri giderme zamanıdır.
Sonuçta; idamı geri getirmek söylendiği kadar kolay değildir. Zira 47 üyeli Avrupa Konseyi’nde hiçbir ülkede idam cezası bulunmuyor. Belarus’un üyeliği de idam cezası bulunduğu için devamlı erteleniyor. Bizim eksikler listemize baktığımızda; Avrupa Konseyi’nin “Gazeteciler Baskı Altında” başlıklı raporunda Türkiye ilk sıradadır. Yüzde 10 seçim barajının çok yüksek olduğu ve düşürülmesi gerektiği de Konsey’in uzun süreden beri talebidir.
Geçmişe bakmadan geleceği inşa etmek kolay değildir. O halde bir hatırlatma daha yapalım. Avrupa Konseyi’nin en eski üyelerinden Türkiye’de “demokratikleşme alanında sorunlar bulunduğu ve insan hakları ihlallerinin devam ettiği” gerekçeleriyle önceki denetim süreci 1996’da başlatılmıştı. 2000’li yılların başlarındaki çeşitli reformların ardından 2004’te denetim sürecine son verilmişti.
Şimdi Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) kararıyla ve 13 yıl aradan sonra yeni bir denetim süreci başlıyor. Halen denetimdeki ülkeler; Arnavutluk, Ermenistan, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Gürcistan, Moldova, Rusya ve Ukrayna’dır. Bu ülkelerle birlikte anılmak bile üzücüdür ama daha da önemlisi Türkiye’nin denetim sürecinden çıkarılıp yeniden denetime alınan ilk ülke olmasıdır.
Bu kararın arkasından AB ve AK farklı organizasyonlar olsa da; Türkiye’yi AB ile müzakereler konusunda sıkıntılı bir sürecin beklediği ne yazık ki güçlü bir ihtimaldir.