Değerli tabloların bir müzede sergilenmesi, korunması için Kültür Bakanlığı’na teslim edilmesinde uygulanan bir prosedür var. Devlete teslim etmek istediğiniz böyle bir eser varsa, sanatçısını, yapım yılını ve bildiğiniz bütün detayları bildiriyorsunuz. Bir devlet görevlisi, sizin bulunduğunuz yere, resmi yazıyla bizzat geliyor. Gelen kişi, sanattan anlayan, bir bakışta tablo sahte mi değil mi teşhis edebilecek bilgi birikimine sahip, devlet adına sizden bu tabloyu teslim almak için yetkilendirilmiş biri. Rasgele bir personel seçilmiyor bu iş için yani. Tabloyu inceliyor, eğer gerçekten değerli bir tabloysa, tutanak düzenliyor, karşılıklı imzalar atılıyor ve siz tabloyu devlete teslim etmiş oluyorsunuz. Tablo artık sizin sorumluluğunuzda değil, kıymetini bilen, emin ellerde üstelik! Siz, “bana zimmetli, ya çalınırsa, ya başına bir şey gelirse” kaygıları yüzünden uykusuz kalmaktan kurtuldunuz. Daha doğrusu sizin içiniz rahat, tabloyu emin ellere teslim ettiğinizi düşünüyorsunuz. Ama aslında siz teslim ettiğiniz anda, tablonun başına gelmemesi gereken gelmiştir. Bu değerli tabloyu devlet adına sizden teslim alan kişi sanattan anlayan, kıymet bilen, işin uzmanı biridir, ama ne yazık ki pek “emin eller” değildir elleri sizin düşündüğünüz gibi. Tablonun sizde olduğunu ve kendisinin teslim alacağını öğrendiği andan itibaren, cebine girecek parayı düşünerek sürekli ovuşturmaktadır ellerini. Haberi aldığı anda, üyesi olduğu çete operasyona başlamıştır!
Bu değerli sanat eserini “devlet adına” teslim aldıktan sonra neler mi olacaktır? Bundan sonra olacaklar, eskiden macera filmlerinde olurdu ancak. Önce, çetenin kirli işlerine alet olmuş bir ressama görev düşer. O kadar yeteneklidir ki, yaptığı röprodüksiyonları orijinalinden ayırmakta zorlanmaktadır eksperler bile. Devlet görevlisinin devlet adına teslim aldığı değerli tablo, hızla bu ressama ulaştırılır. Ressam, zamanla yarışırcasına tablonun kopyasını yapar. Orijinal tablonun çerçevesi çıkartılır ve ressamımızın yaptığı kopya bu çerçevenin içinde yerini alır. Daha üzerindeki boya kurumadan, eşsiz bir sanat eseri olmuştur artık. Devlet görevlisi, işini başarıyla bitirmenin huzuru ve 100 binlerce Amerikan dolarını cebe indirmenin verdiği keyifle, sahte tabloyu teslim eder depo görevlisine, “aman dikkat, çok değerli, başına bir şey gelmesin” diyerek. Tablo envanterdeki yerini alarak bir depoya kaldırılır. Nasıl? Operasyon gayet başarılı değil mi? Ama bununla da yetinmez devlet görevlisi sanat aşığı adamımız. O kadar hırslıdır ki daha çok kazanmak için, ressamın payını da cebine atmak ister. Zaten kolay kazanılan para, ressamın da bir tuval ve birkaç tüp yağlıboyadan başka bir masrafı yoktur ki, yaptığı işin maliyeti 15-20 milyonu geçmez. Kalkıp binlerce Amerikan dolarını ressama vermek istemez haklı olarak.
Ressam, payını alabilmek için defalarca telefon eder, haber gönderir, makamında ziyaret eder ama bir türlü alamaz hakkını. Ama kararlıdır, muhakkak alacaktır parasını. İllegal işlerde sorunun çözümü hep namlunun ucundadır. Birkaç serseri vardır elinin altında, bu tür pis işlerde kullandığı, durumu anlatır ve anlaşır onlarla. Hep birlikte söz konusu devlet görevlisini bir fırsat bulup kaçırırlar. Ressam, alacağının karşılığı olarak 4 adet çok değerli orijinal tablosuna el koyar bu devlet görevlisinin. O tablolar da sahteleri devletin depolarında, orijinalleri adamımızın evinde olan tablolardır. Bu nedenle, piyasada satmak oldukça güçtür. Ressamımız, el koyduğu tabloların 2 adediyle yetinir, alacağını karşıladıklarını düşünür ve diğer 2 tabloyu iade eder. Ne de olsa bu tezgâh devam edecektir. Bugün değilse bile yarın yine birlikte “iş” yapacaklarını düşünür ve kaçırdıkları devlet görevlisini serbest bırakır. Devlet görevlisinin de aynı gerekçelerle polisten yardım istemesine olanak yoktur. Çaresiz sineye çeker zararını.
Bu, bir film senaryosu olsa, TV dizisi yapılsa, reyting sıralamasında başa güreşebilirdi belki de. Ne yazık ki bir senaryo değil, yıllardır uygulanmakta olan soygundan bir kesit sadece. Yerlerine sahteleri konularak devletin depolarından çalınan orijinal tabloların sayısını bilmeye olanak yok! Kokusu çıktı, henüz yargıya intikal etmedi, bu nedenle olayın kahramanlarının isimlerini “soruşturmanın selameti”ni düşünerek yazmıyorum. Kim bilir, belki bu soyguna dur diyecek birileri çıkar, bugüne kadar yapılanların hesabını sorar, hiçbir yolsuzluğun, hırsızlığın yapanın yanına kâr kalmayacağını gösterir, kahramanlarımızın isimlerini de onlar açıklarlar bize.