Bir doğrunun bir eğriye tek bir noktadan temas halidir teğet. Hayalimizdeki temsili resimde; doğruyu kriz, eğriyi de ülkemiz olarak canlandırırsak, bize bir şey olmadığı sonucuna ulaşabiliriz. Oysa hakikat öyle midir?
Sadece son bir yıl içinde işsiz sayısının 1 milyon 125 bin artarak 3 milyon 802 bine ulaşması bile bunun teğet değil yıkım olduğunu göstermeye yetmiştir. Ayrıca Ekim 2008 tarihinde hazırlanan bütçede, yüzde 4 büyüme öngören iktidar kadroları, Şubat 2009’da hedefi yüzde 3,6 küçülme olarak revize etmişlerdir. 7,6’lık şaşmayı ifade eden bu durum gerçek kriz değilse nedir? Teğet geçmemiş, tam merkezden vurmuştur. Ayrıca öngörüdeki bu büyük sapmanın, basit bir şirket bütçesinde değil de, devlet bütçesinde yaşanmış olması, bu yanlış teşhisin vahametini de ortaya koymuştur. Bunun tartışılacak bir tarafının olmadığı, üstelik hangi sürede bertaraf edileceğinin de belirsiz olduğu, bizzat Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz tarafından tasvir edilmektedir.
“Tünelin içine girdik. Tünel karanlıktı. Öbür tarafa doğru bir ışık göründü. Işık diğer tarafa çıkışı mı gösteriyor, yoksa üzerimize gelen araba mıdır?” diyor.
İç pazardaki hareketsizliğe baktığımızda; 1 milyon 300 bin kart borçlusunun takibe alınmış kredi miktarının 3 milyar 107 milyon lira olduğunu görüyoruz. Şimdi bu borcun yeniden yapılandırılması gündemde. Üstelik kredi kart limitleri dolduğu halde ödeme zorluğuna düşmemiş kart sahipleri bu rakamın dışındadır. Ama onlar da alışverişi kesmiş durumdadırlar.
Kredi kartı; küresel anlamda alışverişi kolaylaştıran bir araç iken, bizim tüketicimiz tarafından çoğunlukla kredi amaçlı kullanılmaktadır. Zira bankalardan hiçbir kredi talebi, kredi kart talebi kadar kolay yerine getirilmemektedir. Bankalar, sokaklara kurdukları stantlarda, gelene geçene kart pazarlamaktadırlar. Dolayısıyla Türk tüketicisi kredi kart kullanımında ne kadar hata yapmışsa, bu hatadan daha fazlasını yanlış kart dağıtımı ve fahiş faiz oranları ile bankacılık sistemi sahiplenmelidir. Üstelik bir taraftan “borçlanma aracı değil” derken, diğer taraftan da asgari ödeme limiti yüzde 20’den yüzde 10’a indirilmiştir. Bu şekilde de, pazarı canlandırması beklenen tüketici çoğunluğunun kart limitleri dolmuş, bir süreliğine de olsa alışverişe mola verilmiştir.
Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan; “ekonomik krizde en kötüyü gördük demenin erken olduğunu, hatta 2009 yılı için yapılan yüzde 3,6’lık küçülme tahmininin bir miktar daha olumsuz gerçekleşeceği”ni belirtiyor.
Demek ki Ekim ayındaki “teğet geçme” tanımının en azından bugün için geçerli olmadığını kabul etmek gerekmez mi? Hayır, o gün “teğet geçti”, bugün de “nasıl teğet geçtiğini gördünüz mü?” rehaveti…
Ekonomik veriler bugünkü hasarı gözler önüne serdiği gibi geleceğe ait de işaretler verir.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 1. çeyreğe ait tarihi küçülme oranını yüzde 13,8 olarak açıkladı. Bu oranla dünyanın en çok küçülen ilk dört ülkesi arasında yerimizi aldık. Sektörel bazda rakamlar incelendiğinde ise en fazla daralma yüzde 25,4’le toptan ve perakende ticarette görüldü. Resesyonun tescili anlamını taşıyan bu oranlara, küresel krizin kaynağı olan ABD’de rastlanmamaktadır. Onların ilk çeyrek küçülme oranı yüzde 2,5’dur. Demek ki bizim dahili şartlardan etkilenen kendi krizimiz de devreye girmiştir.
Yüksek işsizlik oranında 2009 yılı 1. çeyrek sonunda dünya üçüncüsüyüz. Güney Afrika yüzde 23,5, İspanya yüzde 18,1, Türkiye yüzde 16,1 işsizlik oranı ile ilk üçü oluşturan ülkelerdir.
İhracat kulvarı açılmadan, iç pazar canlanmadan krizden çıkılamaz. Kısmi düzelmeler olsa da, bizim kendi kırılganlıklarımız iyimser olmamızı engelliyor.
Bu görüşümüzü destekleyen bir ses de Dünya Bankası Türkiye Ofisi Baş ekonomisti Mark Thomas’tan gelmiştir. Türkiye’nin küresel ekonomik krizden dünyadaki diğer ülkelere kıyasla çok daha ağır bir şekilde etkilendiğini söyledi. “Şu anda Türkiye’de çok yüksek bir işsizlik oranı var. Çok fazla genç işsiz. İhracat oranı önemli düşüş gösterdi” dedikten sonra, kriz sonrası ortamı yönetebilmek için birtakım politika değişikliğine gitmek gerektiğini ifade eden Thomas, kriz sonrası dönemin Türkiye gibi ülkelerin önünde çok daha ciddi sorunlar yaratabilecek bir dönem olduğunu vurguladı. Zira o süreçten endişesi var. Krize tedbiri en geç alan ülke olduğumuz için de, kriz sonrası pansumanı zamanında yapabileceğimiz belli değil.
Bu bakımdan istihdam ve büyüme açısından toparlanmanın o kadar da kolay olmadığı, bugün çekilen fotoğraftan bellidir.