Önce bazı gazetelerde ve sosyal medya hesaplarında yer alan, “dünyanın en çok buğday ithal eden ülkesiyiz” açıklamalarının doğru olmadığını söyleyerek başlayalım. Küçük bir araştırma ile gerçeği aşağıdaki tabloda görmek mümkündür.
Uluslararası Ticaret Merkezi (International Trade Center) kaynaklı, 2019 yılının buğday ithalatçısı ülkelerini gösteren listede, Mısır ve Endonezya’nın arkasından dünyanın 3. büyük buğday ithalatçısı olduğumuz görülüyor.
Elbette bu durum da şaşırtıcıdır!
Çünkü en büyük ithalatçı durumundaki Mısır’ın, topraklarının ancak yüzde 4’ü tarım için kullanılabiliyor. Yani mazereti var…
İkinci sıradaki Endonezya topraklarının da yüzde 7,5’i ekilebilir durumdadır. En fazla pirinç yetiştirilmesine rağmen, halkın temel beslenme maddesi olması sebebiyle yine de ihtiyaçlarını karşılayamamaktadırlar. Ekilebilir alanların; çay, kahve, şeker kamışı, soya fasulyesi, Hindistan cevizi ve tütün gibi diğer ürünlere de ayrılmasıyla, buğdayı ithal etmekten başka çareleri kalmıyor.
Peki bizde öyle mi?
Yüzölçümümüzün (780 bin km2) yüzde 30’unu (24 milyon hektar) tarım alanları oluşturuyor. Buğdayın, ülkemizde Karadeniz Bölgesi ve Doğu Anadolu Bölgesinin yüksek kısımları hariç, her yerde tarımı yapılabiliyor. Üretimin en fazla olduğu yer İç Anadolu Bölgemizdir. Boş olan tarım arazilerimiz de düşünüldüğünde ithalata hiç ihtiyaç duymamamız gerektiği ortadadır.
Ancak başka şaşırtıcı bir durum daha vardır. Toplam tarım arazisi 2,3 milyon hektar olan Yunanistan’dan (Türkiye’nin yüzde 10’u) buğday ithal etmekteyiz. Yüzölçümümüz Yunanistan’ın 6 katıdır ama tarım arazimiz tam 10 katıdır. Üstelik en az 4,5 milyon hektar da ekilmeyen tarım arazimiz bulunmaktadır.
Dolayısıyla “Makarna ve un üretip ihraç etmek üzere ithalat yapıyoruz” açıklamaları anlamlı değildir. Üretimi buna göre planlayabilmek ve ithalata ihtiyaç duymamak pekâlâ mümkündür.
2019 yılı buğday ekilişi 68,5 milyon dekar, toplam üretim 19 milyon tondur. (Kaynak: TÜİK)
2019 yılında 9 milyon 854 bin ton buğday ithalatı yapılmıştı. 2020 yılında da yaklaşık miktarda, 9 milyon 791 bin ton buğday ithal edilmiştir.
2019 yılında mamul madde ihracatının (un, makarna, bulgur, irmik, bisküvi) buğday karşılığı 7,5 milyon ton olup, 2,9 milyar dolarlık bir değere sahiptir.
“İthalatımız ürün yetersizliğinden kaynaklı olmayıp, kaliteli buğday ihtiyacının karşılanamamasından kaynaklanmaktadır” sözünün sahipleri aşağıdaki görüşleriyle de çelişmekteler.
“Buğdayın gen merkezi olan ülkemiz, farklı kullanım amaçlarına uygun çeşit geliştirebilecek bilgi birikimi ve insan kaynağına sahiptir.”
Yukardaki iki beyan da Tarsus Ticaret Borsası’na aittir.
Bu kadar da değil!
TÜİK verilerine göre, 2019 yılında yapılan 9,8 milyon tonluk ithalatın sadece 1,4 milyon tonu makarnalık buğdaydır. Yani sadece yüzde 14,3’ü…
8,4 milyon tonu ise, yani yüzde 85,7’si ekmeklik buğdaydır. Ancak her söylenene bir cevabı olanlar, “ekmeklik buğday da un yapılıp ihraç ediliyor” sözünü ileri sürüyorlar. Yukarda rakamlarla anlattığım gibi buğday ekimine elverişli ve yeterli büyüklükte kullanılmayan tarım arazilerimiz mevcuttur.
Bu durumda, hiç olmazsa ilk aşamada hem iç tüketime hem de un ihracatına yetecek kadar (makarna hariç) ekmeklik buğday üretimi mümkündür.
Ayrıca un ve makarna ihracatıyla övünürken, diğer taraftan ithal buğday ile bu üretimi gerçekleştirdiğimize üzülmüyor olmak çelişki değil mi?
Hedef, kendi ürettiğimiz buğdayın katma değerli hale getirilmesi olmalıdır ve ancak bunun övgüye değer olabileceği de genel kabul görmelidir.
Oysa buğday ithalatında yüzde 45 olan ve 21 Ekim 2020’de sıfırlanan gümrük vergisi kararındaki süre yıl sonunda bitecekken, 30 Nisan 2021’e kadar ötelenmiştir. Böylece kendi çiftçimizi üretime kanalize edecek teşvikler yerine, yabancı çiftçilere destek sayılacak bu gibi uygulamalar bizim ithalatçı sıfatımıza süreklilik kazandıracaktır.
Peki pamukta durum farklı mı?
Hayır, onu da Yunanistan’dan ithal ediyoruz. Bu ülke üretici olmadığı halde AB’den aldığı talimatla bize tedarikçi oluyor. İthalatımızda yüzde 17,25 pay ve 158 bin 441 ton ile 3. sırada yer alıyor.
Ne amaçla olursa olsun; tarımsal ürünlerde yapılan ithalat, hiçbir sorunu çözemediği gibi sadece iç üretimi baltalıyor.
Hollanda’nın zorlu tabiat şartlarında denizden kazandığı topraklarla nasıl dünyanın en büyük 2. tarım ürünleri ihracatçısı olabildiğini, “Hollanda nasıl başardı?” başlıklı yazımda anlatmıştım.
Bizde öyle mi?
Toprak orada bekliyor, tohumumuz var; sadece köylüyü tarlada, bahçede tutacak politikalara ihtiyacımız var. Elbette önceliği de halkımızın 1 numaralı ihtiyacı olan ekmeğe vermek gerekiyor.