Bu tarz yazıları yazmamın sebebi; haber başlığına gösterdiğimiz ilgiyi haberin içeriğine göstermeme alışkanlığımızdandır.
TÜİK açıklamasına göre; Türkiye ikinci çeyrekte aynen birinci çeyrekteki gibi yüzde 5’lik bir büyümeyi yakalamış.
Elbette bu hesabın nasıl yapıldığına ben de herkes gibi vakıf değilim. Ancak açıklanan detaylar üzerinden fikir yürütme olanağımız vardır.
Bir de yapılan güncellemeler ile daha önce açıklanan rakamlar da zaman zaman değişikliğe uğruyor. Örneğin TÜİK 2017 ilk çeyrek GSYH büyümesini yüzde 5’ten yüzde 5.2’ye revize ederken, 2016 büyümesini de yüzde 2.9 dan yüzde 3.2’ye güncelledi. Beni şaşırtan, yeni verilerin hep “iyileşme” yönlü olmasıdır.
Bir kere de tersi olamaz mı?
Büyümeye katkı yapan en önemli unsur, Mart ayından itibaren Kredi Garanti Fonu’ndan Hazine Kefaleti ile verilen kredilerin yüzde 10, kabaca 100 milyar lira büyümüş olmasıdır. Yani sürekliliği olamayacak bir uygulamanın sahaya yansımasıdır. Büyük ihtimalle bir çeyrek daha yüksek büyüme görebileceğiz.
Daha sonra?
Bankalar bütün imkânlarını kredi olarak kullandıklarını açıkladılar. Üstelik enflasyonun yukarı yönlü seyrine rağmen, siyasi iradenin faizlerin düşürülmesi konusunda sistemi sıkıştırması ekonominin mantığına terstir ve iyi sonuç vermez. Daha fazla kredi için bulunamayan kaynak, beklentilerin önünü tıkayabilir.
Hükümete yakın bir ekonomist bile “enflasyon bu kadar yüksek seyrederken faiz indirimi konusunda acele etmeyelim” diyebilmiş. Ancak arkasından inanılması güç bir öngörüde bulunuyor; “yıl sonuna kadar yıllık enflasyonu yüzde 8 ve altına çekecek ciddi bir hamle, faizlerin de yüzde 2-2.5 düşmesini sağlayacaktır” diyor. Yıllık enflasyonun yüzde 8’in altında çıkması, bugüne kadar ulaştığımız verilere göre istatistiğe ve matematiğe aykırıdır. İşte mesleğe siyaset bulaşınca bu kadar sapma sıradanlaşıyor.
Büyümeye katkı yapan başka bir unsur, milli gelir içinde yüzde 30’luk paya sahip olan toplam yatırımlardır. Bunun çoğu inşaat tarzı yatırımlardan oluşuyor. İlk 6 ayda inşaat büyümesi yüzde 20 artarken, makine teçhizat yatırımları yüzde 10 küçülmüştür.
Peki bu ne demek?
İstihdamı devamlı kılacak olan inşaat değil makine teçhizat yatırımlarıdır. Yoksa büyüme artıyorsa işsizlik niye azalmıyor acaba?
Reel ücret artışı olmaması ve alım gücünün düşmesi neyle izah ediliyor?
Gelir dağılımındaki adaletsizlik neden daha da artıyor?
Fındık başta olmak üzere bütün tarım üreticileri neden kan ağlıyorlar?
Eksik olduğumuz kısım tam da burasıdır.
Peki vatandaşın hissetmediği bu hızlı büyüme bize ne sağlıyor?
Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla TL bazında artıyor, ancak dövize böldüğümüzde GSYH yerinde sayıyor, artan nüfusa böldüğümüzde ise kişi başı gelirimizi düşürüyor. Bakın sayıları 3 milyonu geçen, üretime önemli katkıları olmayan ve yedirip içirdiğimiz mülteciler bu hesabın içinde yoklar. Yani bunların da katılmasıyla reel olarak kişi başı gelirimizin ilan edilenin daha da altında olduğu ayrı bir gerçektir.
Hazine borç stoku bu yılın ilk yarısında 58 milyar TL artarak 817 milyar TL’ye ulaşmış (Kaynak: Hakan Özyıldız).
Peki bu kaynak üretkenliğe ait yatırımlara mı, yoksa inşaata mı gitmiş?
Elbette ikincisine.
Sonuç olarak; büyüme kaliteliyse iş yaratır. Yoksa büyüdükçe işsizliğin artması hiç normal değildir. Dolayısıyla daha çok üretemedikten sonra büyümenin kalitesi her zaman sorgulanır.
Son ÖTV ve motorlu taşıtlar vergisindeki anormal artış haberlerinin büyüme ile yan yana gelmesi enteresan değil mi?
Üretmeyen ekonomilerin tek sonucu vardır, halkın cebine başvurmak!
Kredi Garanti Fonu başta olmak üzere kredilerin kanalize olduğu Kobi’ler yatırım yapmamışlar. Peki krediyi nereye harcamışlar?
Borçla finanse edilen büyüme yatırımla sonuçlanmıyorsa kırılgan bir ekonomi yaratması kaçınılmazdır.
Hesaplama yöntemi ile sık sık oynanması, dönemsel karşılaştırmaları yaparken bizlere ancak bu kadar sağlıklı değerlendirme yapma olanağı veriyor.
Eğer “ben ona buna bakmam, sadece büyüme rakamlarına bakarım” diyorsanız, buyurun size 27 senede hiç değişmeyen “Dünya Millî Gelirindeki Payımız”ı takdim edeyim.
Ülkelerin Millî Gelirlerinin Dünya Millî Gelirine Oranı
Ülke | 1987 | 2014 | Değişim/Artış |
Türkiye | %1.41 | %1.41 | %0 |
Endonezya | %1.76 | %2.34 | %33 |
Tayvan | %0.72 | %0.96 | %33 |
Güney Kore | %1.09 | %1.67 | %53 |
Hindistan | %3.51 | %6.80 | %93 |
Singapur | %0.21 | %0.42 | %100 |
Vietnam | %0.22 | %0.48 | %118 |
Çin | %3.83 | %16.48 | %330 |
Kaynak: IMF |
Sonuçta; olaya nasıl bakarsak bakalım, üretmeden küresel anlamdaki yarışta öne çıkamayız. Payını artıran ülkelerin ortak yanları budur.