Türkiye ekonomisi 2022 yılının son çeyreğinde yüzde 3.5, yılın tamamında ise yüzde 5.6 büyüdü. Türkiye’nin 2022 büyüme oranı dünya ortalamasından (yüzde 3.2) daha yüksektir.
Ancak ayrıntılara bakınca;
• Büyümenin iç tüketimle arttığını görüyoruz. 2022 yılında harcama yöntemi ile GSYH hesabına göre hane halkı tüketimi yüzde 19.7 arttı ve yüzde 57.5 payla büyümeye en yüksek katkıyı sağladı.
• Gelir yöntemi ile ücretlerin katma değer içindeki payı 2022’de yüzde 26.5’e gerileyerek tarihin en düşük seviyeli emek payı oldu. Bu oranın 2021 yılındaki yüzde 30.1’den buraya gelmesi kaygı vericidir. Hatta 2016 yılında da yüzde 36.3 olan emeğin payı 10 puan kayıpla gelir dağılımındaki aşırı bozulmaya işaret etmektedir. Sermayenin payına teşvik ve ucuz kredi, emeğin payına da yüksek enflasyon düştüğü sürece servet transferi devam edecektir.
• Ayrıca, kırk sene enflasyon hesaplamış bir kişi olarak söylüyorum; İTO ve TÜİK’in benzer yöntemlerle, hemen hemen aynı mal ve hizmetlerle ve benzer ağırlıklarla ulaştıkları Şubat ayı enflasyon sonuçlarının (% 78.62 ve % 55.18) 23 puan farklı çıkması normal değildir. Ancak yine de yüzde 50’nin üzerindeki her oran anormal yüksektir ve küçümsenemez. Zira dünya üzerindeki 191 ülke arasında bizden daha yüksek enflasyona sahip sadece 5 ülke bulunmaktadır. Bunlar Arjantin, Sudan, Suriye, Venezuela ve Zimbabwe’dir.
• 2022 yılı fert başına GSYH 10.655 dolar oldu. 2021 yılında 9.592 dolar idi. Kur artışının TÜFE’nin altında kalması ile kaydedilen bu artışa rağmen, hâlâ 10 sene önceki gelirin (2013’te 12.582 dolar) altında olduğumuz unutulmamalıdır.
• Kaldı ki ülkede üretime ve tüketime katkı yapan en az 7.5 milyon civarındaki sığınmacı da bu hesabın dışındadır. Yani bunlar da dahil edildiğinde 9.790 dolar seviyelerinde bir fert başı gelirle karşılaşmamız şaşırtıcı olmaz.
• Bir başka öne çıkan sorun; finans sektörü ile reel sektör büyüme oranları arasındaki farkın yüksek olmasıdır. 2022 yılında sanayi sektöründe büyüme oranı yüzde 3.3 olurken, finans sektöründe büyüme oranı yüzde 21.8 olmuştur.
• Dikkat çeken bir diğer önemli nokta da; yatırımların artış hızındaki yavaşlamadır. 2021 yılında yüzde 7.4 artan yatırım harcamaları, 2022 yılında yüzde 2.8 oranında arttı. Yatırımlar makine ve teçhizat ile inşaatı içeriyor. Finansman zorluğunun bu sonucu yarattığını düşünebiliriz.
• Ekonomi bilimine göre büyümenin emek talebini artıracağı ve bunun da istihdam artışı yoluyla işsizliği düşüreceği varsayılmaktadır. Ancak her zaman evdeki hesap çarşıya uymayabiliyor. Aralık 2022’de; geniş tanımlı işsizlik oranı (atıl işgücü oranı) 0.6 puanlık artışla yüzde 21.4’e yükseldiği gibi çalışan bireylerin yoksullaşma oranı da artmıştır.
Türk İş’in Şubat 2023’e ait araştırmasına göre; dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı, yani açlık sınırı 9.425 TL’ye yükseldi. Bu rakamın bile asgari ücretten iyice uzaklaştığını, emeklilerin büyük kısmının da bu sınıra kolay kolay ulaşamayacaklarını bilmem söylemeye gerek var mı?
Peki emeği ile yaşamını sürdüren çalışanlar için yoksulluk sınırının aşılması o kadar kolay mı?
Ona da bakalım…
Türk İş’e göre; gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzer ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı, yani yoksulluk sınırı da 30.700 TL oldu.
Bu kötümser tabloda değirmenin suyu nereden gelecek ona da bakalım…
2022 yılında ihracatımız yüzde 12.9 oranında artarak 254.2 milyar dolara çıkmış. Ancak madalyonun arka yüzünde, artış oranı yüzde 39.3 olan 364.4 milyar dolarlık ithalat rakamımız var. Ve neticede dış ticaret açığımız da rekor kırarak 110.2 milyar dolara ulaşmıştır.
2022 Aralık ayında geçen yılın aynı ayına göre; ihracatın ithalatı karşılama oranı 7.7 puan azalarak yüzde 68.8 olarak gerçekleşti. Enerji verileri hariç tutulduğunda da, ihracatın ithalatı karşılama oranı 9.2 puan azalarak yüzde 87.9 olarak gerçekleşti. (T.C Ticaret Bakanlığı)
Buradaki sonuç, ihracatta düşük fiyat oluşurken, ithalata yüksek fiyat ödememizden kaynaklanmaktadır.
Üstelik bir ülke, yatırım malı ve teknoloji ithal etmek üzere cari açık veriyorsa, bir süre sonra açığı kapatıp cari fazlaya dönme ihtimali vardır. Ancak eğer bizdeki gibi ara malı ve tüketim malı için cari açık veriliyorsa böyle bir büyüme sürdürülemez. Çünkü bu durumda cari açık yoluyla ülkeden sürekli kaynak çıkışı olur.
Sonuç olarak; cari açığı artıran ve halkın yaşam standardını koruyamayan büyüme sadece yoksullaştırır. Bu bakımdan hayat pahalılığının yaşandığı bir ortamda, enflasyonu küresel ortalamaya düşürmeden büyüme çözüm olamaz.
Zira yüksek enflasyon cüzdanları şişirir ama alım gücünü düşürür.
Nitekim TÜİK verilerine göre, Türkiye ekonomisi 2021’de de yüzde 11.4 büyümüştü. Böylece G-20, OECD ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleri arasında en üst sıralarda yer alan ülkelerden biri olmuştuk.
Ancak bunun geniş halk kesimlerine nasıl yansıdığına da bakmamız gerekir…
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), her yıl yayımladığı İnsani Gelişme Raporu’nda 191 ülkenin İnsani Gelişme Endeksini (İGE) derliyor. 2021 yılında bu endekste 48. sırada yer almıştık. İşte toplumu ilgilendiren tarafı burasıdır. Yine dünyada en fazla büyüyen ülkelerden Hindistan, İnsani Gelişme Endeksinde 132. sıradadır. Belki de konunun daha iyi anlaşılması için bu daha isabetli bir örnek olabilir.