Son zamanlarda özellikle gençler arasında yaygınlaşan kimi söylemler var. Gitgide herkesin diline yapışmaya başladılar. Büyük olasılıkla İngilizceden ödünç alınmış çeviri sözler bunlar…
Akademik kimliği de olan bir siyasal yorumcu, ekranda konuşurken sık sık “Günün sonunda…” ifadesini kullanıyor. “At the end of the day”in çevirisi olmalı. Oysa söylediği şeyin “günün sonu”yla ilgisi yok. Biz bunu Türkçede “sonunda” ya da “sonuç olarak” diye anlatırız…
Şimdilerde bir de “sıkıntı yok!” lafı çıktı. “Önemli değil, merak etme, canını sıkma” yerine, olur olmaz durumlarda İngilizce “No problem”ın çevirisini kullanır olduk!
Ben en çok, “atıyorum!” diyenlere bozuluyorum. “Sallıyorum!” diyorlar yani. Örnek vermek varken “atmak” da nereden çıktı?
İzmir’den dostumuz Recai Şeyhoğlu da “Sinirime dokunan sözcükler” diyerek eski söz kalıplarından yakınıyor:
“En nihayetinde, netice olarak…”
Recai Bey, bu kalıpların artık kullanımdan kalkması gerektiği görüşünde.
Bir de sorusu var: Öz Türkçe “Aşçıbaşı” varken neden “MasterChef”?
* * *
“DEVLET EKRANI”!
Meslektaşımız Saim Tokaçoğlu da şu notu göndermiş:
“Cem Küçük, ‘Yeni başlayanlar için teğmenler meselesi’ni yazmış. Önce X platformunda paylaşımını gördüm; herhalde eli sürçmüştür dedim. Sonra yazısına baktım, orada da ‘Devlet ekranı’ diye geçiyor. ‘Erkân’ ve ‘ekran’… Acaba ‘devlet ekranı’ derken TRT‘yi mi kastetti diye düşündüm! Ama belli ki editörleri de okumuyor onun yazısını. Yazı 1 Eylül’de yayımlanmış. Bugün 3 Eylül, hâlâ düzeltilmemiş. Yazının linki aşağıda:
Selamlar, sevgiler.”
Yeri gelmişken Cem Küçük için bir not da ben ekleyeyim.
“Mesela” sözcüğü Arapçadır. Türkçedeki karşılığı ise “sözgelişi, sözgelimi, örneğin”dir. Bu durumda “mesela örneğin” diyebilir miyiz? Yandaş gazeteciye göre pekâlâ söyleyebiliriz! İşte kanıtı:
“Mesela bir örnek.” (Cem Küçük, “Ayhan Bora Kaplan Haberleri…”, Türkiye, 17 Mayıs 2024)
* * *
HAFTANIN NOTU
Çankaya Belediyesi’ne Uyarılar
Dil yazıları yazmasam, “Kent Notları” yazmak isterdim. Çünkü yaşadığım kentte eleştirilecek o kadar çok şey var ki! Siyasal gündemin ağırlığı, çoğu zaman bu konuları göz ardı etmemize yol açıyor. Kimseler değinmeyince de sorunlar birikiyor. Bu haftaki notlarımızı birkaç kent sorununa ayırdık…
* * *
ONARILMAYAN ENGELLİ ASANSÖRÜ
Çankaya Belediyesi, oldum olası “CHP’nin kalesi” olmanın konforunu yaşıyor! Zaten şimdiye dek gerçek anlamda “toplumcu belediyecilik” yapan bir Başkan tanımadım ben! Çünkü halkın istediği değil, genellikle merkezin atadığı biri oturtuluyor o koltuğa. Böyle olunca da kendilerini dokunulmaz sanıyor Çankaya Belediye Başkanları…
Başkentteki bazı sokak başlarında, üstgeçit ayaklarında ve metrolarda asansörler vardır. Çoğu bakımsız ve pistir! Çalışanını da nadir görürsünüz! Tıpkı Anakent Belediyesi’nin sorumluluğundaki “yürüyen merdivenler” gibi…
Kızılay’ın göbeğinde, Karanfil Sokağı’nın girişindeki rampaya kurulmuş engelli asansörü, aylardır çalışmıyor! Kapısında “Arızalıdır” notu var. Ayıptır yahu, birkaç saatte onarılacak bir asansörü bunca zamandır neden düzeltmiyorsunuz?
Bu görüntü, “Ülkeyi yönetmeye hazırız” diyen bir partinin Çankaya Belediyesi’ne yakışıyor mu?
* * *
“ÇENGEL KAFE” NEDEN KAPALI?
Çankaya Belediyesi, engelli gençlerimizin rehabilitasyonu amacıyla “Çengel Kafe” uygulamasına başlamış ve bu amaçla 2015 yılında Kızılay’daki Sakarya Caddesi’nde de bir mekân açmıştı. Çok eleştirdiğim önceki Belediye Başkanı Alper Taşdelen‘in olumlu işlerinden biriydi. Başlangıçta Dawn sendromlu gençlerin hizmet verdiği bu kafe, daha sonra bu gençlerden alınarak “self servis” bir mekâna dönüştürüldü. Hâlâ Çankaya Belediyesi’nin olan bu kafe uzunca bir süredir kapalı! Mekânın vitrin camlarından birine “Tamirat nedeniyle geçici olarak kapalıyız” diye yazmışlar ama orada aylardır herhangi bir onarım çalışması görülmüyor.
Bu ülke bizi kuşkucu yaptı! O yüzden “Çengel Kafe”nin geleceğinden kaygı duymaya başladık. Çankaya Belediyesi’nin bu konudaki gerçek planı nedir? Yoksa Çağdaş Sanatlar Merkezi’ndeki kafe gibi burası da özelleştirilmek mi isteniyor?