Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin “Yılın Başarılı Gazetecileri-2020” yarışmasının kazananları belli oldu. Geleneksel olarak her yıl düzenlenen yarışmada yıl içinde yayınlanan haberler değerlendiriliyor.
Çağdaş Gazeteciler Derneği 2020 yılının başarılı gazetecilerini açıkladı:
Haber Ödülü: SEYHAN AVŞAR
“FETÖ dosyası bir köşkle temizlendi” ve “’Amca tapuya, yenge holdinge’ taşındı” başlıklı haberleriyle
(Cumhuriyet / 13, 14 Şubat 2020)
Haberin zamana karşı varoluş çabası, günümüzde gazeteciliğin sınandığı konuların başında gelmektedir. Bazen günlerce verilen emek, alınan riskler sonrası ortaya çıkan haberin etkisi, yayınlandığı birkaç saati ya da yirmi dört saati geçememekte. Bu da bir haberi, zamana karşı okuduğu meydanla değerli kılmakta. Zamanın yok edici hızlına karşı gazetecilerin en büyük sığınağı, koruyucusu ise ‘fikri takip’tir. ‘FETÖ Borsası’nı konu edinen haberleriyle geçen yıl Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Ödülü’nü alan Cumhuriyet gazetesinden Seyhan Avşar, ayrı bir özen ve emek isteyen bu gazetecilik yöntemiyle bu yıl da aynı içerikte gündem yaratan haberlere imza attı. Eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın bir dönem CEO’luğunu yaptığı Çalık Holding yöneticisi Ahmet Taçyıldız’ın, hakkındaki FETÖ soruşturmasından kurtulmak için bir polis şefine verdiği rüşveti, “FETÖ dosyası bir köşkle temizlendi” ve “’Amca tapuya, yenge holdinge’ taşındı” başlıklarıyla haberleştiren gazeteci Seyhan Avşar, Yılın Haber Ödülü’nün sahibi oldu.
Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Ödülü: MURAT AĞIREL
Sarmal
(2020)
Uğur Mumcu; araştırmacı kimliği ve edindiği bilgiler arasında kurduğu rasyonel bağlarla ‘görünen gerçekliğin bilgisini aktarmak’ diye kitabileştirilen gazeteciliğe, ‘gizlenen gerçeklerin ortaya çıkarılması’ misyonunun eklenmesine yeri doldurulmaz katkılar sağlamıştır. Gazeteciyi; edilgen halden etken hale dönüştüren, soran sorgulayan, nihayetinde halk adına toplumsal sorumlulukla hareket eden kişi konumuna getiren bu misyonun son yıllarda sürdürücülerinden biri gazeteci Murat Ağırel. Halkın tamamının ortak malı olan devlet arazileri ile bütçesinin, çoğunluğu tarikat ve cemaatlerin kontrolündeki yandaş dernek ve vakıflara iktidar tarafından nasıl peşkeş çekildiğini tüm baskı ve tehditlere rağmen ortaya dökmeyi mesleki sorumluluk sayan ve gözlere çekilen perdeyi yırtıp arkasındaki gerçekleri gösteren gazeteci Murat Ağırel, geçen yıl yayınlanan ‘SARMAL’ kitabıyla Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Ödülü’ne layık görüldü.
Mustafa Ekmekçi Haber Ödülü: MAHMUT HAMSİCİ
“MÜLTECİ KRİZİ”
(BBC Türkçe / 1, 4, 5 Mart 2020)
Mülteciler, özellikle de Suriyeli mülteciler konusu günümüz insani değerlerin, hakim sosyo-ekonomik sistem olan kapitalizmin en kritik sınavı haline gelmiş durumda. Emperyalist güçler ve onların yerli işbirlikçilerinin savaş ve çatışmalarla sömürü coğrafyalarına çevirdiği ülkelerde yaşama şansları kalmayan; hayatta kalma ve güvende yaşama arzusuyla gözlerini batıya çeviren; büyük riskler alarak göç eden milyonlar, artık acil çözüm bekleyen bir ‘insanlık sorunu’dur. Her ülkenin kendi çıkarları çerçevesinde algılayıp yorumladığı ve bu yüzden gittikçe büyüyen bir yangına dönüşen mülteciler konusuna ilişkin geçen yıl yaşanan bir olay, tarihte silinmeyecek şekilde yerini aldı. Topraklarının bir bölümü işgal altında olan Suriye’de geçen yılın 28 Şubat günü İdlib’te Türk askerlerinin bulunduğu tabura, Rusya destekli Suriye hükümetinin askeri birlikleri tarafından hava saldırısı yapıldı. 36 Türk askerinin öldüğü bu olayın ardından Türk hükümeti, o güne kadar Avrupa ile pazarlık konusu yaptığı Türkiye’deki mültecilere sınır kapılarını açtı ve yüzbinlerce mülteci, Edirne’deki sınır kapısına binbir zorlukla ulaşmaya çalıştı. Mart ayının ilk günlerinde yaşanan batıya doğru göç hareketi sırasında sınıra ulaşmak bir sorun, sınırı geçip ilerlemek başka bir sorun halini aldı. Hem batılı ülkeler hem de Türkiye’nin yıllardır izlediği ikiyüzlü ve yanlış politikaların tüm açılarıyla ortaya döküldüğü söz konusu tarihi günler, BBC Türkçe servisinden Mahmut Hamsici’nin “Mülteci Krizi” başlıklı videolu haberleriyle unutulmayacak şekilde kayıt altına alındı. Gazeteci Mahmut Hamsici, bu çalışmalarıyla eski genel başkanlarımızdan Mustafa Ekmekçi’nin adına verdiğimiz haber ödülünün sahibi oldu.
Rafet Genç Haber Ödülü: CEMİL UĞUR
“Gözaltına alındıktan 2 gün sonra hastanede çıktılar”, “Şiba’nın gözaltında gördüğü işkence rapora yansıdı” ve “’Helikopterden atıldı’ denilen kişinin darp raporu: Yüksekten düştü” başlıklı haberleriyle
(Mezopotamya Ajansı / 13, 16, 17 Eylül 2020)
Türkiye’de son 40 yılda birçok değişim yaşanırken, bazı olgularda hiçbir değişiklik olmadı. Bunların başında, toplumsal barışımızı doğrudan belirleyen ‘Kürt Sorunu’ ve çatışmalı süreç gelmekte. Yıllar geçtikte kangrenleşen, başka sorunların eklenmesiyle büyüyen ‘Kürt Sorunu’nu, farklı yaklaşımlarla ‘çözüm’ tartışmalarına konu edildi ancak bir sonuç alınamadı.
Geçen yıl da ‘güvenlikçi politikalar’ hakim yaklaşımdı ve bu kapsamda devletin güvenlik birimleri tarafından yurt içinde ve dışında askeri operasyon gerçekleştirildi. Bunlardan biri de 11 Eylül 2020 tarihinde Van’ın Çatak ilçesindeki operasyonundu ve Servet Turgut ile Osman Şiba isimli iki vatandaş gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınmalarına karşın iki gün boyunca akıbetlerine ilişkin haber alınmayan iki vatandaş, hastanede bulundu. Servet Turgut ve Osman Şiba’nın hastanede olduğunu Mezopotamya Ajansı muhabiri Cemil Uğur, “Gözaltına alındıktan 2 gün sonra hastanede çıktılar” haberiyle duyurdu. Cemil Uğur, olayın peşini bırakmadı ve iki vatandaşın neden hastanede olduğunu gösteren sağlık raporuna ulaştı. Neden, ‘yüksekten düşme’ydi! Servet Turgut bu süreçte hastanede yaşamını yitirirken, Cemil Uğur, sonraki günlerde Servet Turgut ile Osman Şiba’nın gözaltına alınıp helikoptere bindirildikten sonra, aşağıya atıldıkları iddiasını gündeme getirdi.
Haber nedeniyle Cemil Uğur ile birlikte 3 gazeteci tutuklandı ve 6 ay cezaevinde kaldılar. Söz konusu haber; ‘Kürt Sorunu’na, ‘basın sorunu’nun da eklendiğini gösterdi. Yaşananlar iktidar güdümündeki basın organlarında tek bir satır bile yer almadı. Cemil Uğur, her türlü ‘yarılmaya’ karşı yaşananların iç yüzünü bizlere aktardığı haberleriyle bu yıl ki Rafet Genç Haber Ödülü’nün sahibi oldu.
Behzat Miser Kent Haber Ödülü: ESRA YALÇINALP – MESUT ERSÖZ – OSMAN KAYTAZOĞLU
“İzmir depreminde yıkılan bir binanın anatomisi”
(BBC Türkçe / 17 Kasım 2020)
İstatistik verilere göre; 2020 yılında Dünya genelinde meydana gelen depremlerde 198 kişi hayatını kaybetti. Can kayıplarının 160’ı Türkiye’deki depremlerde yaşandı. Diğer bir ifadeyle geçen yıl Dünya genelinde depremden kaynaklı can kayıplarının yüzde 90’ı Türkiye’de oldu. Acı bir gerçek var ki; Türkiye’de yaşanan depremlerin sonuçları doğal bir afet olmanın ötesinde yönetimsel ve sistemsel bir afet niteliği kazanmış durumda. Ortalama birkaç yılda bir, 6 ya da üstünde büyüklükte depremlerin yaşandığı, topraklarının yüzde 92’si deprem kuşağında olan Türkiye, “deprem değil bina öldürür” sözünün de doğrulandığı bir yer haline geldi. Birçok deprem sonrası ortaya çıkan görüntüler arasında artık şaşırmadıklarımızdan biri, yan yana iki apartmandan birinde dairelerin akordeon gibi içi içe girmesi, diğerinde hiçbir ağır hasar olmamasıdır. İmar rantı yolunda yapı izin ve denetimlerdeki usulsüzlüklerinin sonucu olan bu görüntüler ve yaşanan ‘cinayetler’e neyin sebep olduğunu BBC Türkçe servisinden Esra Yalçınalp, Mesut Ersöz ve Osman Kaytazoğlu; geçen yılın son aylarında yaşanan İzmir depremine ilişkin “İzmir depreminde yıkılan bir binanın anatomisi” başlıklı haberlerinde bilgilendirici ve uyarıcı bir anlatımla aktardı. Üç gazeteci, İzmir depreminde yıkılan bir binanın yapılışından günümüze geçirdiği seyri bölgeden röportajlar, yerinden izlenimler ve yer yer kullanılan animasyon ve grafiklerle akılda kalıcı şekilde haberleştirerek, Behzat Miser adına verdiğimiz Kent Haber Ödülü’nün sahibi oldu.
İnternet Haber Ödülü: HALE GÖNÜLTAŞ – VOLKAN NAKİBOĞLU
İran sınırındaki göçmen kaçaklığına ilişkin haber dizisi
(Gazete Duvar / 22 – 26 Aralık 2020)
“İnsani krizi görünür kılmak için gazetecilik hikâyelerine ihtiyaç var.” Bu cümle ödüle hak kazanan haberden bir ara başlık. Binlerce kilometre öteden gelip Türkiye’den batıya geçmeye çalışan mültecilerin uzun yürüyüşlerine ortak olma çabasının nedeni. Soğukla, vahşi hayvanlarla ve sınırlarda uçuşan kurşunlarla sınananlar nasıl kurtuluyor? Zor yolda hayata tutunanlar, kaçakçıların insafına kaldığında neler yaşıyor? Ölüm rotalarında yürüyenler ve biz nasıl bir insani krizle karşı karşıyayız? Sorulara görünür bir yanıt vermek için kameraman Volkan Nakiboğlu ile yollara düşen Hale Gönültaş, gözünü budaktan sakınmayan bir gazetecilik örneği sergiliyor. Gazete Duvar’da yayınlanan dizi haberine, araştırma ve röportaj özelliklerini de yansıttı. Yılın İnternet Haberi Ödülü, “İran Sınırı- Kurşunlar ve kurtlar arasında” başlıklı haberleriyle Hale Gönültaş ve Volkan Nakiboğlu’na verildi.
Röportaj Ödülü: UĞUR ŞAHİN
“Korona günlerinde en alttakiler” başlıklı röportajlarıyla
(BirGün / 27 Mayıs – 2 Haziran 2020)
Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgı, sağlık sorunu olmanın ötesinde sonuçlar yaratarak, sosyo-ekonomik eşitsizliklere de aynı tuttu. Salgının başlangıcında Covid-19’un hiçbir sosyal statüyü tanımadan tüm insanları aynı tehditle karşı karşıya bıraktığı sıklıkla söylenen değerlendirilmelerden biriydi. Doğruydu; hastalığa karşı ‘gerekli tedbirleri’ almayan herkes aynı sonuçla karşılaşıyor ve ağır bir rahatsızlık geçiriyordu. Ama o ‘gerekli tedbirleri’, gerektiği gibi kimler alabiliyordu! Hayatta kalma mücadelesinde ‘gerekli tedbirleri’ alamayanlar ve yaşadıkları… BirGün gazetesinden Uğur Şahin, “Korona günlerinde en alttakiler” başlıklı yedi gün süren ve aralarında hastanede çalışan temizlik işçisi; marketteki kasiyer; otomobil, tekstil, liman işçileri; kâğıt toplayıcısı; seyyar satıcı ve Suriyeli sığınmacının bulunduğu ‘en alttakiler’in yaşadıklarını konu edinen röportajlarını, yerli ve yabancı bilim insanlarının değerlendirmeleri ışığında bizlere aktardı.
Yıllar sonra da çok farklı pencerelerden değerlendirileceği kesin olan Covid-19’lu günleri, emekçilerin gözünden kayda geçiren ve habercilikte toplumsal sorumluğu önceleyen röportajlarıyla bu yıl ki Röportaj Ödülü’nün sahibi, gazeteci Uğur Şahin oldu.
İzzet Kezer Haber Fotoğraf Ödülü: SEDAT SUNA
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Eylem Fotoğrafları
(EPA / 8 Mart 2020)
Derneğimizin üyesi İzzet Kezer’i; 1992 yılında, Cizre’deki nevruz kutlamalarını takip ederken çıkan çatışmada, bu gün bile kim tarafından sıkıldığı belirlenemeyen bir kurşunla yitirdik. İzzet Kezer, haberciliği boyunca elinde fotoğraf makinesiyle toplumsal olayları takip eden bir gazeteciydi. Çünkü yaşanan gerçekliğin bilgisinin, servis edilen manipülatif malumat ve görüntülerle değil, objektif bir gazetecinin gözünden ancak halka aktarıldığında haber değeri taşıyacağının bilincindeydi.
Türkiye’de son yıllarda haklılığı gölgelenmek istenen mücadelelerin başında, kadınların mücadelesi gelmekte. Hemen hemen her gün bir kadının öldürüldüğü ya da tacize, tecavüze uğradığı bir ülkede; eşitliğe dayalı bir toplum özlemi duyan herkes açısından bu mücadelenin haklılığı tartışmasız bir meşruluktadır. Dolayısıyla kadın hakları mücadelesi, cinsiyetçi bir talep olmaktan çok toplumsal eşitlik içeren bir taleptir. Ve bu bağlamda kadınlar her yılın 8 Mart tarihindeki Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde alanlara çıkarak, uğradıkları baskı ve şiddeti haykırmaktadır. Türkiye’de yılın 364 günü yakınları ya da tanıdıkları tarafından darp edilen kadınlar ne yazık ki 8 Mart’ta da şiddete maruz kalmakta. Üstelik gerekli tedbirleri almakla yükümlü olan iktidardan gelen şiddete… Geçen yıl da kadınlar alanlarda, emniyet kuvvetlerince şiddet kullanılarak durdurulmak istendi. European Pressphoto Agency (EPA)’nın foto muhabiri Sedat Suna, İstanbul’daki 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde polisin kadınlara yönelik şiddetini en iyi anlatan fotoğrafları bizlere aktaran isimlerdendi. Servis edilen manipülatif fotoğraf ve açıklamalardan değil Sedat Suna’nın fotoğraflarından gerçekleri takip ettik ve konuştuk. 2020 İzzet Kezer Fotoğraf Ödülü, geçen yıl İstanbul’daki Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde çektiği fotoğraflarla Sedat Suna’ya verildi.
Karikatür Ödülü: ALİ TARIK HATİPOĞLU
1980’lerde cezaevinde başlayan 40 yıllık karikatür tutkusu
Ödül kategorileri arasında seçimi en zor olandır karikatür dalı. Çünkü soyutun somutlaştırılması; düşüncenin çizgilerde simgeleşmesidir. Çizenin de bakanın da asıl gözü akıldır. Gözün sınırlılığında değil aklın sınırsızlığından beslenir karikatürist ve bu yüzdendir muhalifliği. Sigmund Freud’un “Evrendeki en büyük gösteri, sen aklını keşfettiğin an başlar” sözüyle ifade ettiği ‘büyük gösteri’nin yansımalarından biridir belki de karikatür. Bu yüzden de çizimli bir anlatım şekli olmanın çok ötesinde tutkunun, tutumun, tavrın, yorumun aktarımıdır. Bu tutkuyu 40 yıldır sürdüren; Bilim-Sanat, Gençlik ve Yarın dergilerinin de aralarında bulunduğu birçok yayında karikatürleri yayınlanan; özgürlüğünden alıkonulduğunda bile çizgilerinden vazgeçmeyen; kendini karikatür ile ifade etmenin ötesinde karikatüristlerin biraya gelmesine emek harcayan Ali Tarık Hatipoğlu, Karikatür Ödülü’nün bu yılki sahibi oldu.
Yerel Medya Haber Ödülü: SİNAN AYGÜL
“Yoksullar için gönderilen Kızılay etleri AKP’li vekilin otelinde görüntülendi”
(Bitlis News / 25 Ağustos 2020)
1876 yılında Hilal-i Ahmer Cemiyet’i adıyla kurulan; 1912 yılında Trablusgarp Savaşı’nda binbaşı rütbesindeyken yaralanan Mustafa Kemal’in de Libya’daki Hilal-i Ahmer Hastanesi’nde tedavi görerek sağlığına kavuştuğu; bu günkü adı Kızılay olan yardım kuruluşunun, son yıllarda kuruluş amacından saptığı ve bünyesindeki şirketlerle ‘dev’ bir holdinge dönüştüğü sık sık gündeme gelmekte. Hayırseverlerden alınan yardımların, ihtiyacı olanlara aktarılması misyonuyla var olması gereken Kızılay’ın, bu misyondan uzaklaşmasının yanı sıra başındaki isim olan Kerem Kınık’ın ‘huzur hakkı’ altında aldığı ücretler ve profesyonel çalışanlarının maaşlarına ilişkin ısrarlı sorulara net yanıt verilmemesi, yeni yeni soruları beraberinde getirmekte. Kamuoyu bu sorulara yanıt beklerken geçen yılın Ağustos ayında yerel basında yayınlanan bir haber, Kızılay’ın taşra yapılanmalarında da ciddi usulsüzlüklerin yaşandığını gündeme getirdi. Gazeteci Sinan Aygül, Bitlis News’te yayınlanan haberinde; Kızılay’ın yoksullara yönelik yiyecek yardımları kapsamındaki konserve kıyma ve kavurmaların, AKP’nin Bitlis Milletvekili Cemal Taşar ile aynı zamanda da Kızılay’ın Bitlis Temsilcisi olan kardeşi Battal Taşar’ın sahibi olduğu Taşar Royal Hotel’in mutfağında olduğunu ortaya çıkardı. Haberini görüntülerle de destekleyen gazeteci Sinan Aygül, bu yılın Yerel Medya Haber Ödülü’nün sahibi oldu.
Sayfa Tasarımı Ödülü: BARIŞ CAN SARIKAŞ
Dünya Caz Günü içerikli sayfa tasarımı
(BirGün / 30 Nisan 2020)
İnternet, haberin içeriğinden sunumuna kadar geniş bir yelpazede gazeteciliği etkileyen sonuçlara yol açtı. Bu sonuçlardan biri de gazetelerin sayfa tasarımının internet sayfa tasarımına doğru dönüşmesiydi. Bazı gazeteler baskıdan çıkarak yayınlarını internet üzerinden devam ettirirken, birçok gazete sayfa tasarımında birinci sayfa dışındaki sayfalara üvey evlat muamelesi yapmaya başladı. Bu rüzgâra kapılmayan bir sayfa tasarımcısı geçen yıl tasarladığı sayfalarla dikkatleri üzerine çekti. Hele ki özel konuların işlendiği günlerde gazetenin iç sayfalarına yönelik tasarımlarda, yaratıcılık ve ince işçilik onun eseriydi. BirGün gazetesinin sayfa tasarımcısı Barış Can Sarıkaş, geçen yıl ekonomiden siyasete, sanattan spora kadar birçok haberi, yaptığı sayfa tasarımlarıyla hem daha zevkli okunur hem de akılda kalıcı kıldı. Bunlardan biri, Dünya Caz Günü vesilesiyle 30 Nisan 2020 tarihli BirGün gazetesinin kültür-sanat sayfasıydı. Barış Can Sarıkaş, cazın keskin renk ve çizgileriyle donattığı sayfa tasarımıyla caz gibi kimlikli bir sayfaya imza attı. Barış Can Sarıkaş, başta Dünya Caz Günü ile ilgili hazırladığı sayfa olmak üzere yıl içindeki yaptığı başarılı çalışmalarıyla Yılın Sayfa Tasarımı Ödülü’nün sahibi oldu.
Orhan Koloğlu İnceleme Araştırma Ödülü: HIFZI TOPUZ – RECEP YAŞAR
“Yakın Dönem Türk Basın Tarihi”
(2020)
Türk Basın Tarihi, her dönemde özel bir konu başlığı olagelmiştir. Toplumsal hak ve sınıf mücadeleleri, düşünce ve ifade özgürlüğünün doğrudan yansıdığı alanların başında yer almasından kaynaklı basına ilişkin tarih yazımı, basının iç ilişkileri ve basın emekçilerinin anlatımıyla sınırlı kalmamaktadır. Özellikle iktidarın basın üzerinde kurduğu baskısıyla toplumu yönlendirme hedefi, basını siyasi ve sosyal gelişmelerin merkezine yerleştirmektedir. Bu durum son yıllarda üst düzeylere ulaşmış; siyasi, ekonomik ve kültürel her türlü gelişmenin yansımalarından biri de basında ortaya çıkmıştır. Ölçeği toplumsal boyutta olan olayların ardından eleştirel gazetecilik yapan basın kuruluşu ve gazetecilere yönelik sistematik baskı uygulandığı tartışmasız bir gerçektir. Bu açıdan Türkiye’de basın tarihine ilişkin bir çalışma yapılması kadar yazan kişinin bu geniş çerçeveyi kuracak bakışa sahip olması da önemlidir. Hıfzı Topuz, Türkiye’de bu bakışa sahip birkaç isimden biridir. Geçmişte basın tarihimize ilişkin kaynak niteliğinde eserler veren Hıfzı Topuz, 90 yaşının tecrübesiyle yine bizlere önemli bir eser kazandırdı. Geçen yıl yayınlanan ‘Yakın Dönem Türk Basın Tarihi’ isimli kitapta, AKP iktidarı döneminde basında yaşanan kritik gelişme ve dönüşümler; dolayısıyla yakın tarihimiz detaylı şekilde anlatılmakta. Türk basın tarihine önemli eserler bırakan Hıfzı Topuz ile son kitabını beraber yazdığı Recep Yaşar, bu yıl İnceleme-Araştırma Ödülü’müzün sahibi oldu.
Geçmişte Derneğimizin de yayınlarında emeği olan gazeteci Hıfzı Topuz’a, bu vesileyle bir kez daha teşekkürlerimizi sunuyoruz.
TV Haber Ödülü: YEŞİM KARACAOĞLU – MAHMUT ÖZGÜN – SERHAT YAĞMUR
“Virüsün Yolculuğu”
(Fox Tv / 14, 15 Eylül 2020)
Koronavirüs salgını boyunca öyle yoğun bilgi bombardımanına maruz kalıyoruz ki en özel haberler bile güncelliğini yitirebiliyor. Bu konu uzun yıllar en önemli gündemlerimiz arasında olacak ancak bazı başlıkları daha çok konuşacağız. Salgının yayılmaması için canla başla verilen mücadelenin yanında bazı basit kararları almaktan aciz yöneticiler yüzünden çığ gibi büyüyen sorunlar bu başlıklar arasında sayılabilir. Salgının ilk 6 aylık döneminde, yoğun semptomla hastaneye test olmaya giden pek çok kişinin evlerine toplu taşımayla dönmek zorunda kalması bunlar arasındaydı. Bu acı gerçeği Fox haber ekibinden muhabir Yeşim Karacaoğlu, kameramanlar Mahmut Özgün ve Serhat Yağmur ile birlikte iki gün boyunca haberleştirdi. İlk gün röportaj yapıp otobüse bindirdikleri hastaların ertesi gün pozitif olduğunu gördüler, izleyiciye aktardılar. Etkili görüntüler, röportajlar ve titiz vurgular içeren haberlerini yoğun risk altında yaptılar. Virüsün yolculuğunu belgeleyen bu haberleriyle Yeşim Karacaoğlu, Mahmut Özgün ve Serhat Yağmur, TV Haber Ödülü’ne layık görüldüler.
TV Belgesel Ödülü: FATİMA ÇELİK
“İstanbul’un kaybolan deniz kültürü”
(DW Türkçe – 17 Ağustos 2020)
Son birkaç yıldır çok iyi haber belgesellerini televizyonlardan çok video paylaşım sitelerinde görüyoruz. Geleneksel medyanın kalabalık ekiplerinin ortaya çıkardığı son derece başarılı belgeselleri bile geride bırakan bazı örnekler de var aralarında. Onlardan biri İstanbul’un deniz kültürünü anlatan belgesel. Her gün işe gidip gelirken geçtiğiniz sokakta hiç fark etmediğiniz bir anlık ışığı yakalayıp ölümsüzleştirmiş iyi bir fotoğraf gibi… Sıradan görünen gerçeğin arkasındaki tarihi, bilimi ve günceli bir arada yansıtmayı başarmış bir belgesel. Yoğun emek isteyen arşiv kullanımı, iyi yakalanan görüntülerin ustaca işlenmesi, günümüze ve sorunların çözümüne bağlanan kurgusu ile Fatima Çelik’in “İstanbul’un kaybolan deniz kültürü” çalışması yılın en iyi belgeseli olarak ödüllendiriliyor.
Mahmut Tali Öngören TV Program Ödülü: MELİS DANİŞMEND
“Melis Danişmend ile #KültürSanat”
(26 gün sonra baskılar sonucu kapanan OLAY TV’deki program)
Geride bıraktığımız yılın en umut vadeden gelişmelerinden biriydi Olay TV girişimi. Yok olan ana akımı yeniden temsil etme iddiasındaki kanalın ömrü maalesef uzun olmadı.
Kanal yaşasaydı sadece haberciliğiyle değil programlarıyla da büyük bir boşluğu doldurmaya adaydı. Kültür-sanat programı da hafta içinde haberlerden boğulduğumuz akşam kuşağında görmeyi özlediğimiz bir ekran kurdu. Başındaki isim bir sanatçı ama yapımcısı, kameramanları ve teknik ekibiyle birlikte Melis Danişmend, yılın iz bırakan televizyoncuları arasında yerini aldı. Başkentin kültür-sanatına büyük katkı sunan, ülkemizin kurucu televizyoncusu eski genel başkanımız Mahmut Tali Öngören adına verilen bu ödülü Olay TV’de yayınlanan “Melis Danişmend ile Kültür Sanat” programına sunmaktan mutluluk duyuyoruz.
Bu vesileyle bir tür gazetecilik eylemi olarak yorumlanabilecek Olay TV’ye emek veren tüm meslektaşlarımızı selamlıyoruz.
Radyo Program Ödülü: ADNAN BOSTANCIOĞLU
“Köşedeki Kitapçı”
(NTV Radyo)
İncelikle çalışılmış gazetecilik ürünlerinin kamu yararına katkısı büyük.
Uzun zamana, emeğe ve birikime dayanan araştırma haberler, belgeseller, röportajlar gibi. Bunlar arasında dinleyicisine titiz bir hazırlıkla seslenen radyo programları da var. Örnekleri giderek azalıyor. Radyo programı geleneğinde birkaç temsilci, gazeteciliğin geleceği için yeni kuşaklara değerli örnek olmayı sürdürüyor.
Radyo programı ödülümüzü bu yıl NTV Radyo’da yayınlanan Köşedeki Kitapçı programıyla Adnan Bostancıoğlu’na sunuyoruz.
Köşedeki Kitapçı, adındaki sadeliği ve bilgeliği taşıyan bir program. Siyasi ağırlıklı günlük haberlere ve üçüncü sayfa gerçeğimize karşı bir teneffüs imkânı. Dinleyicileri bu kısacık soluklanmalarda yeni çıkan kitapları tanıyor.
Adnan Bostancıoğlu her gün yeni çıkanları anlatmakla kalmıyor, yalın bir ifadeyle yazarlar hakkında bilinmesi gerekenler gibi kitaplarda yer almayan önemli bilgileri de aktarıyor dinleyicisine. Deyim yerindeyse esere, yazılmamış bir önsözden pasajlar aktarır gibi katkıda bulunuyor.
Dayanışma Ödülü: Tüm sağlık emekçileri adına TTB’ye
2020 yılı insanlık tarihi açısından unutulmayacak bir yıl olarak şimdiden kayıtlara geçti. Nedeni; milyarlarca insanın tek bir sorun etrafında bir araya gelmesiydi. Tüm dünyayı saran ve şimdilik 2.5 milyondan fazla insanın ölümüne sebep olan; bireysel ve toplumsal hayatımızda ciddi değişikliklere kaynaklık eden, bundan sonraki yaşama da yön vereceği kesin olan sorunun adı: COVİD-19’du. Kapitalizmin kutsayarak önümüze koyduğu en büyük organizasyon niteliğindeki devlet yapılanmalarının bile çaresiz kaldığı, tartışılır hale geldiği salgında tek dayanağımız sağlık emekçileriydi. Hayatları pahasına verdikleri mücadeleyle milyonlarca insanı yaşama döndürdüler ancak aralarında hayatını kaybedenler oldu. Bu güne kadar Türkiye’de hayatını kaybeden sağlık emekçisi sayısı 400’ü geçti; ne yazık ki her yeni günde bir sağlıkçıyı daha kaybetme tehdidiyle karşı karşıyayız.Salgınla mücadelede en önemli görevi üstelenen sağlık emekçilerinin örgütlerinden biri olan Türk Tabipler Birliği, bu süreçte ek bir sorumluluk daha üstlendi ve bizlere ‘İyi ki Türk Tabipler Birliği var’ dedirtti. O sorumluluk, Covid-19 nedeniyle yaşanan vaka sayılarındaki çelişkilerin ortaya konulmasıydı. Hatırlanacağı üzere Covid-19’un ilk aylarında Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı vaka sayıları, uzun süre belli bir aralıkta sabitlenirken, başta Türk Tabipler Birliği olmak üzere çeşitli kesimlerin bilgilendirilmeleri sonucu gerçek rakamların açıklanması zorunlu hale geldi. Türk Tabipler Birliği bu dönemde gerçeklerin bilgisini paylaşmak, toplumu uyarmakla, bir açıdan habercilik de yapmış oldu. İsmindeki ‘Türk’ kelimesinin çıkartılmasından kapatılmasına, yöneticilerinin yargılanmasına kadar uğramadıkları baskı ve tehdit kalmayan Türk Tabipler Birliği, toplum sağlığını doğrudan hedef alan gelişmelere, sağlığın ticarileşmesine, sağlıkçılara yönelik artan şiddete karşı mesleğine, yaşam ve kamusal sağlık hakkına bir saniye bile ikilemeden sahip çıktı, çıkmaya devam ediyor. Covid-19 salgınına karşı verdikleri mücadele ve toplumu doğru bilgilendirme sorumluluğuyla hareket eden tüm sağlık emekçileri adına Türk Tabipler Birliği, bu yılki Dayanışma Ödülü’müzün sahibi oluyor.