Anaakım medyamızda yaftalayıcı sözcük ve yakıştırmalar çoğu zaman yanlış kullanılıyor. En gülünç etiketleme tümceleri ise “sözde” klişesiyle kuruluyor. Nesnel bir haber metninde olmaması gereken bu niteleme, özellikle PKK ile ilgili haberlerde sürekli karşımıza çıkıyor…
BirGün’de defalarca dile getirdiğim bu konuya Medya Ombudsmanımız Faruk Bildirici de geçenlerde kendi köşesinde değindi:
“‘Sözde”, gazetecilerin diline pelesenk olmuş bir sıfat. 1980’lerde devletin ‘Sözde Ermeni soykırımı’ adlandırmasıyla başlayıp zaman içinde gazetecilerin diline pelesenk olan ‘sözde’ sözcüğü artık bir etiket gibi olur olmaz her yere yapıştırılıyor. (…) Oysa ‘sözde’ sözcüğünün anlamı, ‘Gerçekte öyle olmadığı halde öyleymiş gibi kabul edilen’, ‘sözümona’, ‘güya’… Bu durumda ‘PKK yöneticisi’nin önüne ‘sözde’ sözcüğü konulduğunda ‘Gerçekte PKK yöneticisi olmadığı halde öyle kabul edilen’ denilmiş oluyor!”
Evet, tam da öyle denmiş oluyor! Acaba terör örgütleri için “sözde” sıfatını bilinçsizce kullananlar neye hizmet ettiklerinin ayırdındalar mı?
* * *
İzmir’de yaşayan yazar ve kütüphaneci dostumuz Recai Şeyhoğlu, sürekli okurlarımızdandır. Mektuplarıyla da zaman zaman “Dilin Kemiği”ne konuk olur. Yani Türkçeye özen gösterdiğini düşündüğüm biridir. Ama geçenlerde benimle de paylaştığı bir yazısında “sözde” sözcüğünü, tam da yukarıda eleştirdiğimiz biçimde kullandığını görünce şaşırdım. Yazısının bir yerinde şöyle diyordu:
“Hem cumhuriyete bağlı, hem de dinin gereklerini yerine getiren laikler bir yana, nedense din adına konuşan, sözde dinbazlarıın tarihsel süreç içinde ne sömürüye ne de demokrasi için verdikleri bir mücadeleye tanık olunuyor.”(Gazete Karşıyaka, 20-26 Şubat 2024)
“Dinbaz”, Tayfun Atay’ın dilimize kazandırdığı bir sözcüktür. Bu adı taşıyan bir de kitabı vardır: Parti, Cemaat, Tarikat – 2000’ler Türkiye’sinin Dinbaz-Politik Seyir Defteri (Can Yayınları, 2017).
Tayfun Hoca bu sözcüğü “dinle oynayan” anlamında kullanıyor. Yani sözcüğün anlamı zaten olumsuzdur. Bu sözcüğe “sözde” sıfatını eklerseniz, eleştirdiğiniz dinbazın gerçekte dinle oynayan biri olmadığını söylemiş olursunuz.
Oysa değerli dostumuzun anlatmak istediği bu değil! Tam tersine, dinbazların tarihteki uğursuz rolüne vurgu yapıyor. Öyleyse bu tümcede “sözde”nin yeri yoktur!
HAFTANIN NOTU
Bir Bir Gidiyor Güzel İnsanlarımız!
Prof. Dr. Nurettin Abacıoğlu
Erken ölümlerin ve yoldaş acılarının sonu gelmiyor. Geçen hafta Kadir Sev, şimdi de Nurettin Abacıoğlu…
Türk Eczacılar Birliği’nin 1984-1990 yılları arasındaki Genel Sekreteri, değerli öğretim üyesi, sevgili dostumuz Prof. Dr. Nurettin Abacıoğlu, çalışmakta olduğu Lefkoşa’daki Yakın Doğu Üniversitesi’nde (YDÜ), 26 Haziran günü beklenmedik biçimde aramızdan ayrıldı.
Nurettin Hoca, Türkiye’de emekli olduktan sonra 2016 yılında YDÜ’de öğretim üyesi olarak çalışmaya başlamış; Eczacılık Fakültesi Meslek Bilimleri Bölüm Başkanlığı ve Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanlığı yapmış, ayrıca Girne Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nin Kurucu Dekanlığını üstlenmişti.
Bir dönem SİP/TKP‘de ve soL Meclis’te birlikte çalışmıştık. Duygu ve sevgi dolu bir insandı. Akademik çalışmalarının dışında güncel siyasetle ve kültür-sanat konularıyla da yakından ilgiliydi. Yeni TİP‘in “İleri Haber” sitesinde köşeyazıları yazıyordu. Ressamlığını ise ne acıdır ki ölümünden sonra öğrendim. Meğer çok özgün tabloları varmış. Ustalıkla biçimlendirdiği renk cümbüşü içindeki ilginç figürlerini daha önce görmediğime hayıflandım!
Bir ay önce Lefkoşa‘daki bir etkinlikte görüşmüş, ayaküstü söyleşmiştik. “Sevgili yoldaşım, çok sevindim seni gördüğüme” diyerek sıkı sıkı sarılmıştı bana. Demek veda kucaklaşmasıymış!
14 Mayıs 2024’teki Eczacılık Günü’nde öğrencilerine seslenirken şöyle demişti:
“Dünyanın en güzel işini yaptım. Öğretmenlik, bildiğim yegâne iş oldu. Onlardan ben de öğrendim ve esinlendim. Gür siyah saçlarım vardı. Sağlık ve ilaç meselelerinin peşinden koşarken ağardım, beyazladım. Belki yorgunum, belki en önlerde koşamıyorum. Fakat düşmana inat, sol mememin altındaki cevahiri dingin ve dirençli olarak koruyorum.”
Ölümünden dört gün önce, Facebook sayfasındaki son paylaşımı ise şöyleydi:
“Her gece yatıp / Gözlerimi kapattığımda… / Seyrettiğim içimdeki ben… / Her sabah uyanıp / Aynaya baktığımda… / Seyrettiğim dışımdaki ben…”
Aynalar da üzgün şimdi!
Böyle ani ölümler daha çok koyuyor insana.
Nurettin Hoca, yitirdiklerimizin ardından yazdığım anma ve uğurlama yazılarına hep “Sonsuzlukta, ışıklarda olsunlar” diye not düşerdi. Ben de şimdi kendisi için aynı dilekte bulunuyorum:
Sonsuzlukta ışıkta ol değerli Hocam, sevgili yoldaşım…
NOT: Dün sabah YDÜ Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde düzenlenen uğurlama töreninin ardından İzmir’e getirilen Nurettin Abacıoğlu’nun cenazesi, bugün (cumartesi) öğle namazından sonra Dikili’de toprağa verilecek.