Ekran yüzlerimiz her kanalda sular seller gibi konuşuyor! İyi hoş da nasıl konuşuyorlar?
Genelleme yapmak istemem. Ama bazıları iyice saçmalamaya başladı. Bunlar sanırım tanınmışlıklarının verdiği özgüvenle uluorta konuşmaya bayılıyor! Kendilerini “ekranların efendisi” sananlar, siyasal açıdan yalan yanlış şeyler söyleyerek gaf üstüne gaf yapıyor. Kimi “muhalif” kanalları izlerken, bazen “Acaba yanlış yerde miyim?” diye düşündüğüm oluyor.
Anaakım medyanın en “dengeci” ve “orta yolcu” gazetecilerinden İsmail Küçükkaya, yaklaşık iki yıldır Halk TV’de “Yeni Bir Sabah” izlencesini hazırlayıp sunuyor. 27 Mayıs’taki yayınında, 1960 öncesinin ülkeyi askeri darbeye sürükleyen baskıcı iktidar şeflerini “Demokrasi Kahramanı” ilan etti! Tarih bilgisi ve bilinci olan bir insan böyle konuşmaz! Demokrasiyi katledenleri “Demokrasi Kahramanı” diye yüceltmek, akıl tutulmasıdır!
İsmail Küçükkaya, sabah haberlerinde MHP’yi hiç es geçmez! Devlet Bahçeli’ye duyduğu derin muhabbeti de sürekli yineler. BirGün ve Cumhuriyet gazetelerinin haberlerini ise adını Devlet Bahçeli’nin koyduğu MHP çizgisindeki Türkgün ile dengelemeye çalışır. İsmail Küçükkaya, her gün manşetlerini ekrana taşımasa böyle bir gazetenin varlığından haberim olmayacaktı. Çünkü bayilerde satıldığını görmemiştim.
“27 Mayıs”ın zayıf karnı idamlar konusuna gelince… Bunu hiç kimse onaylamıyor. Üç siyasetçinin asılmalarını önlemek için dönemin CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün harcadığı çabayı Menderes Ailesi bile belirtmiştir.
Halk TV’nin tarih bilgisi kıt sunucusu, MHP’ye yakınlığı sayesinde, umarım “27 Mayıs’ın Kudretli Albayı” ile Yassıada’da idamları apar topar gerçekleştiren cunta içindeki sertlik yanlısı kliğin ilişkisini öğrenir ve yorumlarını ona göre yapar!
* * *
ARAPÇA SEVEN BİR SUNUCUMUZ
Merdan Yanardağ yönetimindeki Tele1, Cumhuriyet değerlerine yürekten bağlı bir televizyon kanalıdır. Her akşam “18 Dakika” izlencesinde Merdan Yanardağ ileProf. Dr. Emre Kongar’ın yaptığı değerlendirmeler, bu çizgiyi çok net biçimde yansıtıyor. Ne var ki kanalda kadro seçiminin her zaman doğru yapıldığını söyleyemem. Programcılar arasında çok sık değişiklik olması da bunun bir göstergesi. Enver Aysever’den Ümit Zileli’ye, Gürkan Hacır’dan Hakan Aygün’e, çok farklı siyasal eğilimdeki kişilerin bu kanalda sunucu ve yorumcu olarak yer almaları, geçmişte “tutarlılık” sorgulamasına yol açmıştı. Hele de ABD’nin Irak’a saldırısını desteklemiş Hakan Aygün gibi defolu tiplerin Tele1’de boy göstermesi hiç uygun düşmemişti.
Deneyimli yayıncı Musa Özuğurlu, bir süredir Tele1’de “Sabah Pusulası” adlı izlenceyi sunuyor. Biliyorsunuz, AKP’nin eğitim dizgesini daha da gericileştirme tasarımı olan yeni “Maarif Müfredatı” bugünlerde çok tartışılıyor. CHP’nin eğitimci kökenli eski milletvekillerinden Yıldırım Kaya, geçenlerde Musa Özuğurlu’nun stüdyo konuğuydu. Eğitim-Sen’in de kurucu Genel Başkanı olan Yıldırım Bey, “Maarif Müfredatı”nın eleştirisine dilden başladı. Yılların öğretmeni, “Eğitimin anayasası olan bu temel belgenin dilini bile Türkçeden Arapçaya dönüştürdüler. ‘Eğitim’ gitti, ‘maarif’, ‘terbiye’, ‘müfredat’ geldi. ‘Okul’unyerini ‘mektep’, ‘öğretmen’inyerini ‘muallim’, ‘öğrenci’ninyerini ‘talebe’ aldı” der demez, Musa Özuğulu’nun şaşırtıcı çıkışıyla karşılaştı: “Bunlar güzel kelimeler! Dilimizde var ve kullanıyoruz. Nesini beğenmiyorsunuz?”
Yıldırım Kaya, Tele1 sunucusunun bu çıkışına şaşırdı. Çünkü Dil Devrimi’nden yana bir kanalda böyle bir tepkiyle karşılaşacağını düşünmemişti. Yine de nezaketini koruyarak İslamcı AKP iktidarının eğitim dilini eskiye döndürme çabasının ideolojik bir tutum olduğunu anlatmaya çalıştı…
Milli Eğitim Bakanlığı’nın adı, Cumhuriyet kurulmadan önce “Maarif Vekâleti” idi. Daha sonra Milli Eğitim Bakanlığı oldu. Ancak gerici Demokrat Parti, 1950’de iktidar olunca ilk iş olarak Anayasa’nın dilini Arapçalaştırdı, Milli Eğitim Bakanlığı’nı da yeniden“MaarifVekâleti” yaptı! Bugünkü AKP de aynı yolu izliyor!
Musa Özuğurlu, birey olarak Arapçayı sevebilir. Ama Cumhuriyet Türkiyesi’nin resmi dili Türkçedir. Atatürk’ün önderliğinde 1932 yılında kurulan Türk Dil Kurumu’nun temel görevi de Türkçeyi yabancı dillerin etkisinden kurtarmaktı. Çünkü dil, bir ulusun kimliğidir. Dilimizi korumak, ulusal bağımsızlığımızı ve toplumsal varlığımızı korumakla eşanlamlıdır.
* * *
“KAMELYA” İLE “KAMERİYE”Yİ KARIŞTIRANLAR
Serhan Asker, Halk TV’deki “Görkemli Hatıralar” izlencesini CHP’li belediyelerin halkla ilişkiler çalışmasına döndürdü! İzlencenin “hamaset”, “ajitasyon” ve “propaganda” dozu son zamanlarda iyice arttı. Ayrıca sunucu durmadan konuştuğu için çok dil yanlışı yapıyor. 25 Mayıs 2024 günü Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesindeki tanıtım sırasında bunun çarpıcı bir örneğine tanık olduk. Çalçene sunucumuz, müzisyenlerin oturduğu çardak altı için birkaç kez “kamelya” sözcüğünü kullandı. Oysa “kamelya”, renkli çiçekleri olan, Türkçede “japongülü” ve “çingülü” olarak da bilinen bir bitkinin adıdır. Bu sözcük, Fransız yazar Alexandre Dumas’nın “Kamelyalı Kadın” romanının adında da geçer. Serhan Asker’in “kamelya” diye tanımladığı yerin adı ise “kameriye”dir. İtalyanca kökenli bu sözcüğün Türkçe Sözlük’teki tanımı şöyledir: “Bahçelerde yazın oturulmak için yapılan, kafes biçiminde, kubbeli, üstü yeşilliklerle sarılan süslü çardak, °gazebo.”
Biz bu konudaki eleştiri oklarını Serhan Asker’e yönelttik ama meğer aynı yanlışı yapan başkaları da varmış. Faruk Bildirici arkadaşımızın27 Mayıs 2024 tarihli BirGün’deki yazısındanöğreniyoruz ki ANKA, Cumhuriyet, Medyatava, Sözcü, Odatv gibi yayın organlarının “YRP’li Palu Belediye Başkanı” haberlerinde de “kameriye” yerine “kamelya” sözcüğü kullanılmış!
Dil özenini iyice yitirdik! Türkçeyi bilinçli kullanmak, en başta medya çalışanlarının görevidir. Konuşmalarıyla toplumu geniş ölçüde etkileyen ekran yüzlerinin bu konudaki sorumluluğu ise çok daha büyüktür.