Şirket bütçeleri hazırlanırken, alt yapı oluşturmak açısından departmanlar bazında da ekonomik göstergelere ait doğru tahminlere ihtiyaç vardır.
Belki akla gelebilir; “devlet kurumlarının uzman kadroları tarafından yapılan hazır tahminlerden faydalanmak varken, şirket kadrolarını bununla meşgul etmek ne kadar doğru olur?” diye…
• Resmî kurumlar siyasetin etki alanında görev yaptıklarından, örneğin enflasyonu en alt sınırdan seslendirmek zorundadırlar. İşte bunun için senelerdir gördüğümüz şekilde yıllık enflasyon tahminleri, gerçekleşen oranların yanına bile yaklaşamamaktadır.
• Kasım ayında TCMB Başkanı Fatih Karahan, yılın son enflasyon raporunu açıklamış, yıl sonu enflasyon tahminini yüzde 38’den yüzde 44’e çıkardığını duyurmuştu. Yani neticeyi görmeye sadece 1,5 ay kala yüzde 15 yukarı yönlü revize gerekmişti. Ve bekledikleri sonucu TÜİK de duymuş oldu…
2025 tahmini yüzde 14’ten yüzde 21’e, 2026 tahmini yüzde 9’dan yüzde 12’ye çıkmıştı. Elbette bundan sonra da yukarı doğru revizelerin süreceği anlaşılıyordu. Daha önce de 2026 yılı için tek haneli enflasyon hedeflendiğini duyduğum an; bunun 2030’a kadar mümkün olamayacağını yazmıştım. Nitekim o da daha şimdiden revize edilmiş oldu…
• Bizim gördüğümüzü değerli bürokratların görememesi söz konusu olamaz. Aradaki fark seslendirme ve resmi raporlara yansıtma zorluğudur. Fed Başkanı Powell ile Trump’ın atışmalarını izleyince, tam bağımsız merkez bankasının nasıl bir şey olduğu kafalarda kolay canlanıyor. Darısı bizim de başımıza…
• Enflasyon tahmini; bütün parametreleri yan yana getirdikten ve geçmişte yaşananlardan da faydalandıktan sonra en az hata ile ortaya konabilir.
45 yıldır bu tahminleri yapan bir kişi olarak, 2024 yıl sonuna ait yıllık enflasyon tahminimi tam 9 ay önce (19 Mart 2024) açıklayarak fiilen göstermek istedim.
Ve İTO yıl sonu İstanbul Ücretliler Geçinme Endeksi’ni yüzde 55,27 olarak açıkladığında, benim yüzde 55’lik tahminimin sıfır hata ile tuttuğu anlaşıldı. Arşivimizden izlenebilir…
• Denebilir ki; “TÜİK’in açıkladığı oran yüzde 44,38’dir.” Bu orana sadece ben değil, birçok iktisatçının tereddütle yaklaştığı, hatta açıklanmayan madde fiyatı sepet listesi sebebiyle sorgulanamadığı da daha önce yazılarıma konu olmuştu.
• 2024 yılı TÜFE aylık değişimlerine (%) baktığımızda; Ocak 6.70 / Şubat 4.53 / Mart 3.16 / Nisan 3.18 / Mayıs 3.37 / Haziran 1.64 / Temmuz 3.23 / Ağustos 2.47 / Eylül 2.97 / Ekim 2.88 / Kasım 2.24 / Aralık 1.03 şeklinde ilginç bir diziliş olduğunu görüyoruz. En düşük oranlar Haziran ve Aralık aylarında gerçekleşmiş olup, bu aylar memur ve emekli maaş artışlarına esas teşkil eden son aylardır. Kaldı ki; İTO Haziran aylık değişimi %3.42 (%109 fazlası), Aralık aylık değişimi %1,74 (%69 fazlası) oranlarıyla TÜFE’den büyük farklarla ayrışmıştır. Elbette TÜFE ile İTO Endeksi ağırlıklarında fark vardır. Çünkü İTO Endeksi, sokaktaki vatandaşın zorunlu harcamalarındaki değişimi ölçer. Örneğin bu sepette otomobil ve pahalı lüks mal yok. TÜFE ise toplam harcamaların değişimini veriyor. Dolayısıyla arada 1-2 puan fark olsa da daha fazlası istatistiksel gerçekliğe uymaz. Örneğin bir süpermarket ortalama 10 bin çeşit ürün satar ama cironun yüzde 70’ini en fazla satılan ilk 500 ürün ile cironun yüzde 90’ını ise ilk 2000 ürün ile yapar. Yani bir bütün içinde ağırlıkları en fazla olan küçük bir mal ve hizmet grubu yüzde yüze yakın doğru fikir verir. Bu bakımdan resmi enflasyonun içinde bilemediğimiz ve ölçemediğimiz bir tutarsızlık vardır.
Ancak yaşadığımız enflasyonu tahmin etmek hiç zor değildir.
• Zira dikkate aldığım en önemli husus, hükümetin her zaman büyümeyi tercih edecek olmasıdır. Bu da enflasyonla mücadeleyi zayıflatır. Zira TCMB’nin sıkı para politikasına paralel sıkılaştırmaların zaman zaman gevşetileceğini ve maliye politikalarıyla desteklenemeyeceğini önceden bilirsiniz. Kamu harcamalarında tasarrufa gidilemeyeceği de öngörülemeyen bir şey değildir.
• Ayrıca aşağıda belirteceğim şartların eksikliği de tahmin yapan için önemli bir kılavuzdur. Bir de o tahmini birilerine beğendirmek zorunda olmamak da kişiye avantaj sağlar.
Sonuç olarak; TCMB, 2006 yılından itibaren ‘Enflasyon Hedeflemesi Rejimi’ni uygulamaya koymuştur. Enflasyon hedeflemesi, Merkez Bankası’nın nihai hedefi olan fiyat istikrarını sağlamada önemli bir para politikası uygulamasıdır.
Ancak enflasyon hedefleme rejiminin önkoşulları vardır…
• Tam bağımsız bir Merkez Bankası ilk koşuldur.
• Güçlü ve istikrarlı bir maliye politikası ile mali saydamlık ikinci koşuldur.
• Para ve sermaye piyasalarının gelişmiş olması şarttır.
• Enflasyon oranının makul bir seviyede olması (azami yüzde 15) ihtiyaçtır.
Yukardaki 4 koşuldan hangisinin bizde geçerli olduğunu takdirlerinize sunuyorum. Merkez Bankası’nın uzun yıllardır orta vadeli yüzde 5’lik enflasyon hedefi kenarda durur. Aylar geçmeye başladıkça yapılan tahminlerin hedeften uzaklaştığını izleriz. Bu bizim artık alıştığımız bir durumdur. Yıl sonuna doğru revize edilen tahminlerde isabet kaydedilmesinin bir anlamı yoktur. Zira artık maçın sonuna gelinmiştir ve skor hemen hemen belli olmuştur.
MB’nin bir yıl önceden yaptığı tahminlerdeki isabet derecesi düşük olduğunda ise, bunların fiyatlama kararlarında kullanılması netice vermez ve beklentilerin yönetilmesini güçleştirir. Ayrıca güvenilirlik problemi yaratır…
Nitekim uygulamada gelişmekte olan ülkelerin zorlanmaları da yukarda belirttiğim önemli farklardan kaynaklanmaktadır.
Bir başka gerçekler dizisi de; teknolojik atılımda ve yapısal reformlarda gecikerek, üretimi artıramayarak, verimliliği anlatamayarak kaybedilen zamanla düşük seviyeli enflasyon hedeflenemeyeceğidir. Hedeflendiği durumda da sonuca ulaşılamayacağıdır…
Bir stratejiye doğru yerden başlamak esastır. Bu rejimi enflasyon tek haneli iken uygulamak daha kolaydır. Bizdeki gibi yüzde 80’lerden başlayıp, yüzde 45-50 seviyelerine gelindiğinde de şenlik ortamı yaratarak güvenilirliği sağlamak o kadar kolay değildir.