Siyasetin ve seçim kampanyalarının dili eskiden de çok temiz değildi ama bugünkü kadar kirlenmemiş, lümpenleşmemişti. Dahası, din, hiç bugünkü kadar araçsallaştırılmamıştı.
“14 Mayıs’ta seccadeye ayakkabılarıyla basanlar değil, kıblesi Kâbe olanlar sevinecek. Kitapsızlara 14 Mayıs’ta gereken dersi vereceğiz.”
“Bay bay Kemal ve yanındakiler emri Kandil’deki teröristlerden alıyor, biz emri Allah’tan alıyoruz.”
“İnşallah 14 Mayıs’ta vatanımızı küffara teslim etmeyeceğiz.” (Böyle konuşan DSP Başkanı mahluk bir de eski solcuymuş. Dilimin ucuna gelenleri yazmayayım!)
Demek istiyorlar ve diyorlar ki, bu seçim Allah’a inananlarla inanmayanlar, kitabı olanlarla olmayanlar arasındaki seçimdir…
Sıradan kasaba siyasetçileri böyle konuşsalar ciddiye alınmaz; en fazla bir meczubun hezeyanları olarak görülür, Allah’ın ıslah etmesi dilenir geçilir ama öyle değil. Ülkenin nasıl bir zihniyet tarafından yönetildiğinin itirafıdır bu söylenenler.
***
Bilinir ki, devlet yönetiminde ve siyasette din bu denli araçsallaştırılıyorsa, ortada çok ciddi bir soygun ve talan vardır. Eskiden de soygun ve talan vardı ama bugünkü kadar aleni yapılmıyordu. Aile bireylerinden biri, “Antalya havalimanı ihalesinde bir firma 4 milyar dolar teklif verdi, abimiz 3 milyar dolar veren firmayı seçti; 1 milyar doları cebine indirdi, benim payıma düşen 30 milyon dolara da çöktüler” diye itiraf ediyor. Sıradan bir eleştiriyi bile soruşturma konusu yapan emniyet ve yargı personelinden ses seda yok. Kim bilir, böyle takipsiz bırakılan nice ihale hırsızlığı vardır!
Dediğim gibi soygun ve talan eskiden de vardı ama maskelenmesi için din bugünkü kadar istismar edilmiyordu. İslam ve Müslümanlık, hırsızlık ve yolsuzlukla hiç bugünkü kadar birlikte telaffuz edilmiyordu. Siyasal İslam’ın iktidarında bunu da gördük. Bugünkü hırsızlık itirafları karşısında emniyet ve yargı personelinin sessiz kalması belki de hırsızlığın yolsuzluğun artık “günah işleme özgürlüğü” sayılmasındandır. Malum, İslam kolaylık dinidir! Ne diyordu eski AKP Şanlıurfa Milletvekili Mazhar Bağlı: “İslam hukukunda ganimet müessesi vardır.”
***
“İslam hukukunda ganimet müessesi var” ama bu toprakların tarihinde 150 yıla yakın, azımsanmayacak bir seçim ve parlamento deneyimi de var. Yetmişine yaklaşmış bir yurttaş olarak kendi hesabıma söyleyeyim, bireysel, toplumsal, siyasal ahlakın bugünkü kadar önemsizleştiği bir iktidar dönemi anımsamıyorum. Bunun kadar vahimi, burjuva siyasetinin bileşenleri birbirlerini işgal güçlerinin yerli aparatları olarak karalamıyorlardı. Siyasal İslam’ın iktidarında bunu da gördük.
“Bu seçim, işgalcilere karşı istiklal mücadelesi seçimidir. PKK’yı, FETÖ’yü meşrulaştırmaya çalışanlara karşı milli liderin seçimidir.”
“14 Mayıs 2023, Batı’nın Türkiye’yi tasfiye etmeye yönelik siyasi darbe girişimidir.”
Oysa seçimin konusu, Allah’tan emir alınıp alınmadığı, seçimin darbe girişimi olup olmadığı değil. Bu seçimin konusu en basit mutfak malzemelerinin, yani soğan, patates, peynir, zeytin, kıyma ve ekmeğin pazardaki marketteki fiyatıdır; daha doğrusu öyle olmalıdır. 14 Mayıs’ta Tanrı ve Peygamber seçilmeyecek. Seçimin konusu hangi sınıf iktidara gelecek sorusu da değil. Keşke Türkiye hangi sınıf iktidarının seçileceği olgunluğa erişmiş olsa…
***
Yinelemek gerekirse, siyasetin ve seçim kampanyalarının dili eskiden de çok temiz değildi ama bugünkü kadar kirlenmemiş, lümpenleşmemişti. Din, hiç bugünkü kadar araçsallaştırılmamıştı. Soygun, talan ve yalan bu denli alenileştiyse; din bu denli araçsallaştıysa; siyasetin dili, söylemi ve eylemi bu denli kirlendiyse lümpenleştiyse; ekonomide lümpen kapitalizme, siyasette elitist faşizmden lümpen faşizme ve İslamcı otokrasiye evrilmenin kaçınılmaz sonucu sayılmalı.
***
Seçime sayılı günler kaldı. “Bu ahval ve şerait içinde” bir seçim yapılacak. Otokrat Reis’i önde gösteren anketler palavradan ibaret. Beş yıl önce çok daha müsait şartlarda seçim yapılmış ve kıl payı farkla seçilmişti. Aradan geçen beş yılda, naslara (yani İslamcı dogmalara) endekslenen ekonomi duvara tosladı; dış politika iflas etti. Dünyayı kasıp kavuran salgında beş maskeyi dağıtmayı bile beceremediler. Depremde bile ayrımcılık yaptılar, insanlar bağıra bağıra can verdiler. Hayata dair bu en ciddi beceriksizliklerin elbette bir sonucu vardır. Normal şartlar altında İslamcı otokrasinin seçimi kazanması mümkün değil; en fazla ikinci turda Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı seçilir. Parlamentoda ise Cumhur ve Millet ittifakları başa baş olurlar, Kürtler ve sosyalistler anahtar konumu elde ederler.
***
Normal şartlar altında İslamcı otokrasi seçimi kaybedecek. Tartışılan ne? Seçimi kaybeden otokrat Reis iktidarı devreder mi?
Bu sorunun sorulması bile abes. Elbette devredecek. Devretmeyip ne yapacak? Tarihte başka ülkelerde devretmeyip direnen otokratların başına ne geldiğini anımsatmak gereksiz. Türkiye’nin 150 yıla yaklaşan seçim ve parlamento tarihinde devretmeyen kimse yok. Bu seçimde de öyle olacak, edebiyle devredecek. Yeter ki, 2019 İstanbul seçiminde yapıldığı gibi, sandıklara sahip çıkılsın.
Batan gemiyi önce birileri terk edermiş. Hangi tür mahluklar olduğu şimdi aklıma gelmedi. Önemli değil. O mahluklardan biri seçim sonucuyla ilgili olarak şöyle yazmış:
“Erdoğan çifti Kılıçdaroğlu çiftini Külliye’de karşılayacak ve çaylar içilip, sohbet edildikten sonra medya önüne iki siyasi lider çıkacaktır. Demokrasinin erdemini vurgulayan konuşmaların ardından yeni Cumhurbaşkanı, o tarihten itibaren Kemal Kılıçdaroğlu olacaktır. Son derece güzel geçecek bu devir teslim töreninden sonra Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti Genel Başkanı ve ana muhalefet lideri olarak bu sefer partinin kendisine tahsis ettiği makam otomobiliyle yine polis eskortları eşliğinde partisinin genel merkezine doğru yola çıkacaktır. Kemal Bey ve Selvi Hanım, kapıya kadar giderek Tayyip Bey ve Emine Hanım’a eşlik edeceklerdir.” (Nagehan Alçı, HaberTürk, 6 Mayıs 2023)
Umulur ki, devir teslim böyle olur. Sandıklara sahip çıkılır da edebiyle devretmezse… Kendi düşen ağlamaz ama yazık olur memlekete!
***
Bundan sonrasını okumasanız da olur.
Konuyla ilgisi yok ama nedense aklıma geliverdi. Yeni Akit Gazetesi Haber Müdürü Murat Alan, yanlış anımsamıyorsam 1 Haziran 2019’da Akit TV’de yayımlanan programda şu sözleri sarf etmişti: “O hizaya gelmeyen omzu çatal bıçak seti apoletli generalleriniz var ya, hepsi Erdoğan’ın arkasında saf tutuyor. Oynaya oynaya eşşek gibi saf tutacaklar.”
Yine konuyla ilgisi yok ama, Erdal İnönü hakkındaki bir anekdot da aklıma geliverdi.
Sabah Gazetesi’nden Yavuz Donat’ın aktardığı rivayete göre, Neccar Türkcan, 1980’den önce CHP milletvekili idi. 1980’den sonra, Sosyal Demokrat Halkçı Parti milletvekili oldu. Çalışkandı… Halkın içindeydi. Neccar Bey bir gün Genel Başkanı Erdal İnönü’yü uyardı. “Yumuşak konuşuyorsunuz. Sakin üslupla “iktidara geleceğiz” diyorsunuz… Böyle olmaz. Yumruğunuzu vuracaksınız… “Bilmem ne yapa yapa (Bu bölümü yazamıyoruz… Zira poşetlik sözler) iktidara geleceğiz” diyeceksiniz. Erdal Bey güldü. Sonra seçim otobüsünün üstüne çıktı. Yine sakin üslubuyla konuştu. Konuşmasının sonunda “İktidara geleceğiz” dedi ve Neccar Türkcan’ı göstererek… Şöyle devam etti: Nasıl iktidara geleceğimizi Neccar Bey size söyleyecek…
Dediğim gibi, Erdoğan’ın iktidarı nasıl devredeceği sorusunun yanıtıyla bu anekdotların ilgisi yok ama aklıma geliverdiler işte. Baki selamlar!