Bir ülkeyi yönetmek kolay değil…
Halkı yönetmek için de ekonomiye hâkim olmak, bütçeyi denk getirmek, adil bir gelir sistemi kurmak, halkın tüm kesimlerini “namerde muhtaç” hale getirmemek için ekonomiden anlamak gerek.
Diyelim ki ekonomiden anlamıyorsunuz.
Anlayanı bulup işin başına getir getirmek zorundasınız.
Yani illaki ekonomist olmak zorunda değilsiniz.
Rahmetli Menderes değildi… Demirel de su mühendisiydi. Ecevit şair ve gazeteciydi. Erbakan makine mühendisiydi.
Sanırım sadece rahmetli Turgut Özal ekonomide uzmandı.
Demek o ki…
Gelmiş geçmiş liderlerin tamamına yakını ekonomiden anlamıyorlardı ama kendi branşlarını bir kenara koyup “Ben ekonomistim” dememişlerdi.
Sayın Erdoğan dedi…
Dedi de ne oldu?
Önce, hangi ekonomi alanında eğitim veren, fakülte-akademi veya yüksek okuldan mezun olduğunu kimse kanıtlayamadı.
İktidara geldiğinde devraldığı hazine ve ekonomi zaten İMF programının devamı mahiyetindeydi…
Kemal Derviş sayesinde “nefes alan” ekonomimizi devralan Erdoğan ve arkadaşları, yönlerini AB’ye çevirdiler…
Kadroları da fena sayılmazdı…
AB ve ABD’nin desteği ile döviz açıkları kakandı, yabancı sermaye girişleri oldu.
Ülke ve halkımız nefes aldı…
Sonrası ise dindar-mümin…
Hoca-cemaat…
Fetö devreye girdi…
Girmez olaydı…
Para sayma makinaları- dolarların istiflendiği ayakkabı kutuları-milyonluk kol saatleri derken 17-25 Aralık iktidar için “miladi takvim” yerine geçti…
Fetö, ekonominin de içine etti.
Çünkü Fethullah Gülen ve yandaşları devletin her kesimine sızmış, öncelikle eğitim alanında Fetö kolejleri sayesinde inanılmaz ekonomik güce ulaşmışlardı.
Devletin içine sızan Fetö, devletin önemli mevkilerini de ele geçirince ekonomimiz de gerilemeye başlamıştı bile.
(Devam edecek)