Bu eleştirel yazıyı neden oylama tarihinden önce kaleme almadım?
Birincisi, gözlem yoksunu bu kadar şakşakçı arasında oyunbozan olmak istemedim.
İkincisi, bir yurtsever ve futbolsever olarak büyük bir arzu ile oylamanın bizim lehimize sonuçlanmasını bekledim.
Üçüncüsü, bir Ankaralı olarak 65 bin kişilik stat yapımının bu şarta bağlı olduğunu öğrendim. Gerçekleşmemesi durumunda seyirci kapasitesinin yarıya inmesine gönlüm razı olmadı.
Ancak kendime her konuda ilke olarak seçtiğim 3 önemli çalışmam var; özeleştiri, empati ve benchmarking (kıyaslama).
Bunları devreye sokunca da, güzelleme görevlileri ile aramızda fark oluştu ve aşağıdaki yazı ortaya çıktı.
Birçok konuda avantajımız vardı ama dünyanın öncelik verdiği, bizim ise önemsemediğimiz konular bize puanlar kaybettirdi.
Şimdi “öğretmen hakkımızı yedi”, “hakem penaltımızı vermedi” gibi alışkanlıklarımızı sosyal medyaya dökecek önemli kalabalıklar göreceğiz.
Bunların sayısı arttıkça bizim eksiklerimizi gidermemiz ve günün birinde kazanmamız hiç de kolay olmayacaktır.
Şimdi biz kendi bakış açımızdan özeleştirimizi yapalım.
Evet en güzel statlar bizde. Organizasyonu hatasız gerçekleştirebilecek becerikli kadrolarımız da var.
Peki neler eksik?
Ülkemizde şimdiye kadar düzenlenen birçok organizasyonda; milli takımlarımızın yer almadığı bütün müsabakalar boş tribünlere oynandı.
Seyircilerimizin, Avrupa’da oynanan hazırlık maçlarında sahaya inmesi ve güvenlik güçlerini zorlaması çok tepki aldı. Birçok ülke bizim bu maçları oynamamızı istemiyor. UEFA’nın bundan haberdar olmaması mümkün mü?
Avrupa tribünlerinde ellerinde bira bardakları bulunan seyirciler var. En büyük sponsorlar arasında da bira firmaları yer alıyor?
Bunlar reklamı nasıl yapacaklar? Satışı nasıl gerçekleştirecekler?
Sponsorun istemediği ülkeye organizasyon kolay verilebilir mi?
Çok güzel statlar yaptık. Peki zeminlerini yapabildik mi?
Seyir zevki verecek futbolun kötü zeminde oynanmasına imkân var mı?
Bizde Trabzon’dan; Gaziantep, Antalya, Kocaeli statlarına ulaşmak sorunken, Almanya’da raylı sistem bütün statları birbirine bağlıyor ve süre 4 saati geçmiyor.
Yeniden inşa edilecek 2 stadımız vardı. Hem de baba statlar. Atatürk Olimpiyat Stadı 92 bin, Ankara Stadı 65 bin kişilik planlanmış. Yıkılıp yeniden yapılmaları tahminen 1 milyar TL maliyete ulaşıyor.
Yeni Ekonomik Program açıklanmadı mı? Programda yatırımların kısılması var, tasarruf tedbirleri var, kısacası ekonomik sıkıntı var. Yaşadığımız sorunları Avrupalı bilmiyor mu? Bunları görmezden gelmeleri beklenebilir mi?
Yaptığımız sunumda Ankara’ya da yer verilmiş. Keşke tam da bu sırada Ankara’da futbol durma noktasına gelmeseydi.
Bugün itibariyle Avrupa’da, başkentinde futbol maçı oynanacak doğru dürüst bir stadı olmayan ülke var mı?
Var, Türkiye!
Ankara’nın Süper Ligde ve TFF 1. Ligde toplam 3 takımı vardır.
• 19 Mayıs stadı yıkıldı.
• Eryaman stadı inşaatı bitmedi.
• Osmanlı stadının zemini tarla.
Osmanlıspor kendi stadında oynarken, Ankaragücü ve Gençlerbirliği diğer şehirlerde iç saha maçlarını oynamaya mecbur bırakıldılar. Eryaman stat inşaatı çok gecikti, 19 Mayıs stadı yıkımı da ertelenmedi. Ve bu koordinasyonsuzluk Başkent’i stadsız bıraktı.
Ve de bu büyük hatanın sorumlusu yok!
Bu konuya noktayı Gençlerbirliği Teknik Direktörü Erkan Sözeri koydu. Osmanlı stadının zemini için; “Avrupa Şampiyonasını Almanya’ya vermişler. Şu stadyumu FIFA yetkilileri görse süt kupasını bile bize vermezler. Bu sahada oyun oynatmak cinayet” demiş. Aynaya bakalım diye aktarıyorum.
Büyükelçilikleri Ankara’da olan bütün ülkeler bu duruma yakından şahit olmaktalar.
Geçen hafta oynanan Balıkesirspor – Ümraniyespor maçında hakem darp edildi. Bu olayı gerçekleştiren saldırganın tutuklanması beklenirken adli kontrol şartı ile serbest kaldığını öğrendik. Şimdi bu olay sebebiyle yarıda kalan maçın faturası Balıkesirspor’a kesilecek. 3 puan kaybedecek, seyircisiz oynama cezası gelecek, hakemin de yediği dayak yanına kâr kalacak.
UEFA’nın en çok üzerinde durduğu konu güvenlik değil miydi?
Nitekim yazıyı bitirmişken, UEFA’nın oylamadan önce yayınladığı rapora ulaştım. Bu raporun oy kullanacak üyeler üzerinde herhangi bir bağlayıcılığı yoktu ama önemli etkisi vardı.
İşte UEFA tespitleri:
• Ekonomik durumun planlanan yatırımları sıkıntıya sokacağı,
• İnsan hakları konusunda bir aksiyon plan sunulmaması,
• İstanbul ve Antalya dışındaki 7 şehirde konaklama imkânlarının yetersizliği,
• Maçların oynanacağı 4 şehirde (Konya, Bursa, Eskişehir, Kocaeli) havaalanlarının yetersizliği,
• Antrenman imkânları açısından kamp yerlerinin yarısının İstanbul ve Antalya’da bulunduğu, coğrafi uzaklık sebebiyle de transferlerde sorun yaşanabileceği,
• Avrupa’ya düzenli demiryolu bağlantısının bulunmaması,
• Şehirler arasında mesafenin uzaklığı ve Trabzon ile Antalya’da demiryolu bağlantısının bulunmaması,
• Alkol reklamlarının yasak olmasının sponsorlar açısından sorun yaratacağı.
Raporda özet olarak bunlar var.
Bizim tarafta ise sadece cilalama var. Futbol Federasyonu Başkanı’nın kendi gazetesinden aldığım demeci ile bitireyim.
Diyor ki; “Bizim Almanya’dan ne teknik ne de sportif olarak hiçbir eksiğimiz yok. Ekonomik olarak da aynı seviyedeyiz. Yarışa hazırız.”
Bize bile tebessüm ettiren bu açıklamaya kimlerin inanmasını bekleyecektik?
Oysa iki haklı gerekçemiz vardı. Bunları yeterince dillendirebilirdik.
Birincisi ‘4 büyük küresel organizasyon yapmış olan Almanya yerine biz tercih edilmeliydik.’ İkincisi UEFA’nın 18 yönetim kurulu üyesi yerine ‘daha demokratik seçim uğruna 55 ülkenin temsilcileri oy kullanmalıydılar.’
Şimdiye kadar tek sesli yayın yapan TRT başta olmak üzere, medyamızın büyük kısmı ile sessizliğe bürünmüş ana muhalefet partimiz acaba bu yarışta ülkemize ne gibi katkı sağlamışlardır?
Bir de bunu açıklarlarsa, hiç olmazsa bundan sonra biz de bu kervana dahil olabiliriz!