Önce en olumsuz tarafından başlayalım. Yüksek faiz iyi bir şey değildir. Kontrolsüz fazla ilaç kullanmaya benzer, ölçü kaçarsa yan tesirleri artar.
Peki o zaman “hiç kullanmayalım, hatta sıfırlayalım” diyebilir miyiz?
İşte o mümkün değildir. Zira faiz bir sonuçtur, sebep olan şartlar iyileşmeden hayatımızdan çıkarma şansı yoktur.
Örneğin enflasyonu sıfırlayamadığımız sürece faizi sıfırlamamız da mümkün değildir. En önemli gerçek budur. Zira faiz; borç alanın borç verene belli bir zaman dilimi sonunda, borcun anaparasına ek olarak ödemeyi taahhüt ettiği tutardır.
Faiz, enflasyona göre reel ve nominal olarak ikiye ayrılır. Faiz oranı genelde yıllık olarak ifade edilir. Piyasada bu şekilde uygulanmakta olan tüm faiz oranları nominal faiz olarak adlandırılır. Kısaca, bankanın verdiği faiz oranı nominal faiz, tüketicinin satın alma gücündeki artış ise reel faizdir. Yani reel faiz, nominal faiz oranından beklenen enflasyon oranının arındırılmasıyla bulunur.
Basit formülü;
“Reel faiz oranı = Nominal faiz oranı – Beklenen enflasyon oranı” şeklindedir.
Örneğin enflasyon oranının faizlerden yüksek olması durumunda; borç verenin reel getirisi negatif olacaktır. Peki bu durumda borç veren parasının erimesine rıza gösterir mi? Birikiminin satın alma gücünü yitirmesine seyirci kalır mı?
Dolayısıyla faiz hareketlerine doğru enflasyon tahmini yön verir.
Sıfır faiz durumunda insanlar tasarruftan vazgeçip tüketime yönelirler, bu da enflasyonu tetikler. Yani yumurta- tavuk misali…
Eğer kastedilen reel faiz ise onun sıfırlanması da paranın sadece mevcut değerini korur. O zaman da dövize veya diğer yatırım araçlarına yönelme olur.
Oysa cari açığın sürdürülebilir olması dışarıdan oldukça fazla fon transferine ihtiyaç göstermektedir. Reel faizin sıfırlandığı piyasada bu havuz hangi kaynaktan doldurulacaktır?
Şartlarımızın aynı olmadığı ülkelerle kıyaslamadan doğru sonuç çıkmaz. Örneğin, faiz oranı yüzde 11, beklenen enflasyon oranı yüzde 10 ise reel faiz oranı yüzde 1’dir ve ekonominin de asgari buna ihtiyacı vardır.
Merkez Bankası bütün çevre şartlarının zorlamasına rağmen faizleri artırmıyor. Politika faizi, kullanılsa da kullanılmasa da yüzde 8 olarak gözükürken, geç likidite penceresi borç verme faizi de yüzde 11,75 olarak ilan ediliyor.
Acil durumlarda uygulanması gereken, gecelik ve geçici bu uygulamayı MB artık kural haline getirmiştir.
Peki geç likidite penceresi ne demektir?
Merkez Bankasının gün sonunda; 16.00-17.00 saatleri arasında, son borç veren makam olarak bankalara uyguladığı borç alma ve verme işlemidir. Zira nakit sıkıntısı yaşayan bir bankanın gün sonunda başvurabileceği son istasyon Merkez Bankasıdır.
Görüldüğü gibi MB faizi artırıyor ama artırmamış gibi gösteriyor. Oysa faizi hissettirmeden artırmak sürdürülebilir değildir. Hani bir ürünün vitrindeki etiket fiyatı ile mağaza içindeki etiket fiyatının farklı olması gibi…
Merkez Bankası üç çeşit faiz oranı belirliyor. Gecelik faiz, geç likidite penceresi faizi ve bir haftalık repo faizi (politika faizi).
Gecelik faiz; Merkez Bankasının gecelik borç almak ya da borç vermek isteyen bankalara uyguladığı faize verilen addır. MB’nin halen gecelik borç almada uyguladığı yıllık faiz oranı yüzde 7,25, gecelik borç vermede uyguladığı yıllık faiz oranı yüzde 9,25’dir. Bu iki oran arasına faiz koridoru deniyor. Faiz koridorunu aşan kısım ise geç likidite penceresinden geçen faizdir.
Politika faizinde ise; MB 1 hafta vade ile repo ihalesi açıyor, bankalar ellerindeki tahvil ve bonoları MB’ye verip karşılığında para alıyorlar ve vade sonunda parayı iade edip kâğıtlarını geri alıyorlar. Bu işlemin faiz oranı da yukarda belirttiğim gibi şimdilik yüzde 8’dir.
Geç likidite penceresi bir stepnedir. Sadece lastik patladığında yerinden çıkartılır ve patlayan lastik tamir edildiğinde ise bagajdaki yerini alır. Esas lastiğin yerine kullanılamayacağı için de bir para politikası aracı olarak görülemez.
Bankaların sistemde ortaya çıkan fon açıklarını piyasadan karşılayamadıkları durumlarda son makam olarak MB’ye başvurmaları ile devreye girer.
Senelerdir böyle bir ihtiyaç yaşanmamasına rağmen artık rutin uygulamaya geçilmesi biraz şaşırtıcıdır.
Öyleyse neden böyle yapılıyor?
Tahminen, “faiz artarsa büyüme azalır, işsizlik oranı artar” endişesiyle, açıktan faizi artırmak yerine ‘kamufle edilmiş faiz artışı’ tercih ediliyor.
Peki böyle olunca; yatırım yapıp iş yaratması beklenen kitle önünü nasıl görecek?
Bu uygulama belirsizliği daha da artırmıyor mu?
Gelecekte enflasyonun çift haneli olacağını öngörmenize rağmen faizi tek hanede bırakabilir misiniz?
Piyasanın ihtiyacı olan paranın neredeyse tamamı geç likidite penceresinden geçerek bankalara ulaştığına göre eninde sonunda piyasada ortalama faizin yüzde11,75 olması beklenir. Çünkü yüzde 8’lik politika faizi sadece vitrin etiketinde kalmıştır.