Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, kişisel web sitesinde kaleme aldığı yazısında, Yeni Şafak gazetesinin, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) İzmir ve Marmaris binalarına karşı geçen haftalarda düzenlenen saldırılarda, saldırganı mağdur pozisyonunda gösteren haberciliğini eleştirdi.
“Yeni Şafak’ın bu haberlerini değerlendirirken gazetecilik tarafsızlığından söz etmeyeceğim. Elbette bir gazetenin politik tutumu vardır; yayın çizgisi haberlerin değerlendirilmesine, seçimine, sunumuna yansır. Ama bir gazetenin politik tavrı ne olursa olsun, gerçeği bozmaması, iddiaları araştırmadan yazmaması, söylentileri doğrulanmış gibi aktarmaması gerekir. Bir haberci, gerçeğe saygı duyar, kendisini hakim, savcı ve polis yerine koymaz, kişi ve kurumları yargılayıp damgalamaz. Dahası demokrasi, insan hakları ve barıştan yana olur; ayrımcılığı ve ırkçılığı besleyen, hoşgörüsüzlüğü yayan, şiddeti haklı gösteren ve teşvik eden yayın yapmaz” diyen Faruk Bildirici’nin “Yeni Şafak’ın mağduru saldırgan gösteren haberciliği” başlıklı yazısı şöyle:
HDP il başkanlığı binasını basan saldırganın, parti çalışanı Deniz Poyraz adlı genç kadını öldürdüğü gün Yeni Şafak gazetesinin internetteki ilk haberi “HDP İzmir İl binasında çatışma” başlığını taşıyordu. Hem de parti binasında bir kişinin öldürüldüğü bilgisi ellerinde olmasına rağmen atılıyordu bu başlık.
Haberin altına okurlar tarafından yazılan “Tek bir kişiyi mi öldürmüş? Vaaah vahhh çok üzüldüm”, “İmha edin VATAN hainlerini ALLAH C C korusun güvenlik güçlerimizi” gibi nefret dolu ve saldırıya destek veren yorumlara da uzun süre dokunulmadı.
Sosyal medyadaki tepkilerin ardından o yorumlar silinse de “Bu bir provokasyon. Uyanık olun bu olayı yaptıran ile HDP aynı taraftalar” ve Provokasyon, mağdur pozisyonda olan tarafından da sahneye konur, bu gözardı edilmemeli” gibi HDP’yi suçlayan yorumlar hâlâ haberin altında duruyor.
5 dakika önce binayı niye boşalttılar?
Yeni Şafak’ın cinayetten iki gün sonra yayımlanan 19 Haziran tarihli basılı nüshasında da “Katilin ipi kimin elinde?” sorusu başlıktaydı. Bu başlığın altına da “5 dakika önce binayı boşalttılar” başlıklı başka bir haber konulmuştu:
“İzmir’de saldırının yaşandığı bina önünde Gamze için evlat nöbeti tutan Mehmet Laçin, parti çalışanı Deniz Poyraz’ın öldürüldüğü silahlı saldırı esnasında yaşananları anlattı. Saldırgan binaya gelmeden hemen önce binanın boşaltıldığını ileri süren Laçin, şunları söyledi: ‘Silah patlamadan 5 dakika önce binayı niye boşalttılar? İçerde kim varsa bırakıp gitti. Sadece o kızı bıraktılar. Bu gencecik kızı HDP kurban etti.”
HDP binasına yapılan saldırıyı HDP’lilerin önceden bildiğini, o nedenle binayı boşaltıp Deniz Poyraz’ı kurban ettiğini öne sürüyordu bu kişi. Söylediklerini doğrulayan tek bir veri bile olmamasına rağmen 19 Haziran’da Yeni Şafak gazetesine konulan bu haber, “provokatif eylem” diye nitelendirilen saldırıyla ilgili kuşkuyu HDP’ye yönlendiriyordu. Hem de hiçbir araştırma yapılmadan, doğrulama çabası sergilenmeden…
Yeni Şafak’ın, HDP haberlerinde tutarlılık yoktu. 14 Temmuz’da bir kişinin HDP’nin Marmaris İlçe Başkanlığı’na pompalı tüfekle ateş etmesinin ardından yayımladığı haberde saldırganın “psikolojik tedavi gördüğünün ortaya çıktığı” belirtiliyordu.
Ama bir gün sonra yayımlanan haberde saldırganın “psikolojik tedavi gördüğü” unutulmuştu; bu kez “Marmaris’te HDP binasına saldırıda FETÖ izi” başlığı atılmıştı. Habere göre, saldırganın olaydan bir saat kadar önce görüştüğü ve saldırıya azmettiren kişinin “15 Temmuz sonrası Deniz Harp Okulu’ndan ilişiği kesilen öğrencilerden olduğu ve FETÖ’nün mahrem imamları ile çok sayıda ankesör telefon görüşmesinin bulunduğu” ortaya çıkmıştı!
“Kandil’in Baronları” manşeti
Yeni Şafak’ın bu haberlerdeki üslubu, bir ay kadar sonra Diyarbakır Barosu’nun da aralarında olduğu 15 baronun, 21 Temmuz’da “Irkçı saldırıları kınıyoruz” başlıklı ortak açıklamasıyla ilgili haberde yeniden ortaya çıktı. Baroların ortak açıklaması özetle şöyleydi:
“Basına ve sosyal medyaya yansıyan haber içeriklerinde; 12 Mayıs 2021’de Konya ili Meram ilçesinde Kürt aileye yönelik saldırının gerçekleştiği, 19 Temmuz 2021’de Diyarbakır ve Mardin’den Afyon’a mevsimlik tarım işçisi olarak giden işçiler Kürtçe konuştukları için ırkçı saldırıya uğradıkları, 20 Temmuz 2021’de Ankara’nın Altındağ ilçesinde Kürt aileye yönelik silahlı saldırıda 2’si ağır 4 kişinin yaralandığı, 21 Temmuz 2021’de Konya’nın Meram ilçesinde bulunan Çarıklıköy’de 20 yıldır ikamet eden Diyarbakırlı aileye ırkçı saldırı gerçekleştiği ve 1 kişinin yaşamını yitirdiği öğrenilmiştir.
Yaşanan bu saldırılar münferit ve adli olaylar olarak görülmemelidir. Şiddet dili ve politikalarına eklenen ayrımcı uygulamalar, Kürt kimliğine ve diline yönelik saldırılar, saldırılar karşında kolluk güçlerinin güvenlik önlemleri hususunda zafiyet göstermesi ve etkin yargısal faaliyette bulunulmaması bu sonuçların ortaya çıkmasının başlıca nedenleri arasında görülebilir.”
Bu saldırılarla ilgili etkin soruşturma yürütülmesi çağrısı içeren ortak açıklama, 23 Temmuz günü “Kandil’in BAROnları” başlığıyla Yeni Şafak’ın manşetindeydi. Hemen altındaki spotta şöyle deniliyordu:
“Afyon’da ‘berber sırası’, Ankara’da ‘kurbanlık’, Konya’da ‘hayvan otlatma’ kavgaları tehlikeli bir provokasyona malzeme yapıldı. HDP ve paralelindeki bazı STK’lar, ‘Üç ilde Kürtler saldırıya uğradı’ yalanını yaydı. Durumdan vazife çıkaran 15 ilin barosu da ‘Kürt kimliği ve Kürt dilinin hedef alındığını’ öne sürerek çığırtkanlığa başladı.”
Baroların bildirisi “Sıradan anlaşmazlıklar üzerinden etnik provokasyon” olarak nitelendiriliyor; bu bildiri HDP binalarına yapılan saldırılarla ilişkilendiriliyordu:
“İzmir ve Muğla denemesi başarısız oldu: HDP ve güdümündeki STK’lar ile barolar, geçtiğimiz aylarda aynı şeyi HDP binalarına yapılan saldırılarda da denedi. İzmir’de HDP il başkanlığına ve Marmaris’te de ilçe başkanlığına yapılan saldırıların ardından yapılan provokasyon denemesi başarısız olmuştu.”
İzmir’deki cinayet sonrası yayımlanan haberde olduğu gibi, yine “kuşku” saldırana değil saldırıya uğrayana yönlendiriliyor; saldırıya uğrayan HDP “provokasyon denemesi” yapmakla suçlanıyordu.
Tepkilere aldırmadan hüküm vermeye devam
Yeni Şafak’ın 15 baroyu “Kandil’in Baronları” diye hedef göstermesine 48 barodan ortak tepki geldi. 48 baronun açıklamasında, Yeni Şafak gazetesinin tutumu kınandı:
“Bu gazete tarafından yayınlanan ve 15 il barosunu hedef gösteren yazı bir haber değil, üslubu ve içeriği ile halkı kin ve düşmanlığa sürükleyecek, kaos yaratacak bir propaganda malzemesidir. Bu durum, kişi ve kurumların iftiralarla hedef haline getirilmesindeki cüretin yazıya dökülmüş halidir.”
48 baronun bu açıklaması, Yeni Şafak’ta haber olmadı; cevap hakkı olarak bile bu tepkilere yer verilmedi. Bunun yerine 24 Temmuz’da “Önce barolar şimdi Kandil” başlıklı haber ile “Irkçı saldırıları kınıyoruz” açıklaması yapan 15 baro bir kez daha Kandil doğrultusunda faaliyet göstermekle suçlandı.
Bu haberde “PKK’nın sözde şehir yapılanması KCK’nın Kürt vatandaşlara ‘Kendinizi savunun’ çağrısı yaptığı”, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun “Haddinizi bilmezseniz, yargı önünde hesap vereceğiniz günler uzak değil” diyerek tehdit ettiği öne sürülüyordu. Haberin iç sayfadaki bölümünde de “Bu da mı tesadüf?” diye soruluyor; baroların suçlanmasıyla ilgili yeni argümanlar üretiliyordu.
Habercilik ilkeleri ayaklar altında
Yeni Şafak’ın bu haberlerini değerlendirirken gazetecilik tarafsızlığından söz etmeyeceğim. Elbette bir gazetenin politik tutumu vardır; yayın çizgisi haberlerin değerlendirilmesine, seçimine, sunumuna yansır.
Ama bir gazetenin politik tavrı ne olursa olsun, gerçeği bozmaması, iddiaları araştırmadan yazmaması, söylentileri doğrulanmış gibi aktarmaması gerekir. Bir haberci, gerçeğe saygı duyar, kendisini hâkim, savcı ve polis yerine koymaz, kişi ve kurumları yargılayıp damgalamaz. Dahası demokrasi, insan hakları ve barıştan yana olur; ayrımcılığı ve ırkçılığı besleyen, hoşgörüsüzlüğü yayan, şiddeti haklı gösteren ve teşvik eden yayın yapmaz.
Yeni Şafak’ın İzmir ve Marmaris’teki HDP binalarına saldırı haberlerinde, şiddete karşı tavır almak yerine saldırıyı haklı gösterici ifadeler kullanılıyor; saldırıya uğrayanı saldırıdan sorumlu göstermek için dayanaksız kuşkular aktarılıyor; saldırının nedenleri ve sorumluları konusunda birbirini tutmayan iddialar aktarılıyordu.
15 baronun açıklaması haberinde de geriye dönülerek, “HDP’nin İzmir ve Marmaris saldırılarının ardından provokasyon denemesi yaptığı” öne sürülmesi de hüküm içeriyordu. Gazetenin verdiği bu hüküm için bir dayanak da gösterilmiyordu.
“Kandil’in BAROnları” manşetinde Ankara, Konya ve Afyonkarahisar’daki saldırıları, Kürt kimliği ve diline yönelik ırkçı saldırı olarak nitelendiren “15 baro, HDP ve partiye müzahir bazı STK’lar”, Kandil, yani PKK ile ilişkilendirilerek hedef gösterildi. “Her zaman terörü destekleyen barolar” ifadesi bile kullanılan bu haber baştan sona hüküm içeriyordu; kaleme alan gazeteci kendisini hâkim ve savcı yerine koyup bu kuruluşları mahkum etmişti!
Bu haberde, 15 Baronun “üç şehirdeki adli olaylar üzerinden Kürt kökenli vatandaşlara saldırı düzenlendiği propagandası yaparak yalana alet oldukları” savunuluyordu. Eğer bu ülkenin 15 barosundaki hukukçular, üç kentte ırkçı saldırılar olduğunu iddia ediyorsa gazetecilerin bu olayların üzerine gitmesi, ayrıntılı biçimde araştırması gerekir.
Hiçbir araştırma yapmadan -sadece valiliklerin yaptığı açıklamalara dayanarak- bu saldırıların adli vakalar olduğunu yazmak bir gazetecilik tutumu olamaz. Bir sorunun çözülebilmesi için öncelikle o sorunun var olup olmadığının ortaya çıkarılması, kabul edilmesi şarttır. Araştırmadan yok saymak sorunun çözülmesine değil büyümesine hizmet eder. Kaldı ki, bu tür ırkçı saldırı haberleri yeni değil ve her yıl giderek artıyor, yeni vakalar ekleniyor.
Düşünün, eğer 15 baronun öne sürdüğü gibi üç kentte Kürt vatandaşlara karşı ırkçı saldırılar yapılmışsa, bu iddialar doğruysa, hiç araştırmadan böyle bir saldırı olmadığını yazmak bu ülkenin geleceği açısından ne kadar tehlikeli olur.
Dün yazmıştım katliam haberi yayımlamadan geldi
Bu yazının yukarıdaki bölümünü dün yazmıştım, bu sabah yayımlamayı planlıyordum. Amacım ırkçı saldırıların görmezden gelinmesinin, saldırı haberlerinin manipüle edilmesinin toplumsal barış açısından büyük bir felakete neden olabileceğine dikkat çekmekti. Sırf siyasi iktidarı korumak için yapılan böyle bir propaganda gazeteciliğinin ülkenin geleceğine büyük zarar vereceği uyarısında bulunmak istiyordum.
Ama maalesef dün akşam Konya’nın Meram ilçesinden kötü haber geldi. 15 Baro’nun ortak açıklamasında Kürt oldukları için saldırıya uğradığını öne sürülen ailenin yedi ferdi öldürülmüştü. Endişe ettiğim de böyle olaylardı zaten.
Cinayetin ardından sosyal medyada büyük bir tepki dalgası başladı. Bu insanların Kürt oldukları için hedef alındıkları, devletin onları korumadığı, daha önce saldırıya uğramalarına rağmen korunmadıkları yazıldı, çizildi.
Bugünkü Yeni Şafak gazetesi ise yine ırkçı saldırı iddiasından tek satırla bile bahsetmeden, “aile katliamı” başlığıyla sıradan adli bir olay gibi verdi haberi. Olayı bu kez “kedi”ye bağlamışlardı. İki aile arasında bir kedi nedeniyle husumet olduğunu yazıyorlardı.
Kürt ailenin ırkçı saldırıya uğradığı iddialarını yok sayan sadece Yeni Şafak da değildi. İktidar yanlısı diğer gazeteler de olayı adli vaka olarak gösteriyorlardı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da “Bunun Kürt-Türk meselesiyle ilgili herhangi bir alakası yoktur” açıklaması yaptı. “Etnik köken üzerinden yapılan değerlendirmelerin tamamı da istismara, provokasyona ve bu ülkenin birliğine yönelik bir anlayışın kendisidir” demişti.
Bakan Soylu, ülkenin birliğinden söz etmekte haklı. Ancak olan bir olayı yok saymak da en az olmayanı var gibi göstermek kadar tehlikelidir. Araştırmadan, derinlemesine soruşturmadan bu iddiaları reddetmek, üzerini örtmek de “ülkenin birliğine”, Türk-Kürt kardeşliğine zarar verir.
Bu saldırılar devam ederse, -ki maalesef bütün işaretler devam edeceğini gösteriyor- bundan ülkeyi yöneten siyasetçiler kadar, Yeni Şafak ve benzerlerinin “haberciliği” de sorumlu olacak.