Fiili işsiz sayısı bilinmeden bütçe ve iş planları hatasız yapılamaz. En az enflasyon kadar önemli bir konudur. Eğer aileye yük teşkil eden işsiz fert sayısı artıyorsa doğal olarak harcanabilir gelir ve satın alma gücü düşecek demektir. Bunu doğru öngörebilmek için de fiili işsiz sayısının bulunması zorunluluktur.
O zaman önümüzdeki en güncel tabloyla başlayalım.
Mart ayı işsizlik oranı hem geçen senenin aynı ayına göre, hem de bir önceki aya göre düşmüş gözüküyor. 2019 Mart ayında yüzde 14,1 olan işsizlik oranı 2020 Mart ayında yüzde 13,2 olmuş. Bir önceki ay da (Şubat) yüzde 13,6 çıkmıştı.
Haliyle TÜİK açıklaması gelince şaşırmayan kalmadı. Zira Mart ayı verisi ‘Şubat, Mart ve Nisan’ ayları ortalamasından oluşuyordu. Bu dönemin yarısında (45 gün) Covid-19’un olumsuz etkisi yaşanmıştı. En azından bu farkın görülmesi gerekiyordu.
Mart 2019 ile Mart 2020’yi karşılaştıralım:
Mart 2019 | Mart 2020 | Fark | |
Kurumsal olmayan nüfus | 61.177.000 | 62.216.000 | 1.039.000 |
İşgücü sayısı | 32.339.000 | 30.104.000 | -2.235.000 |
Çalışan sayısı | 27.795.000 | 26.133.000 | -1.662.000 |
İşsiz sayısı | 4.544.000 | 3.971.000 | -573.000 |
Kurumsal olmayan nüfus; Üniversite yurtları, yetiştirme yurtları, huzurevi, özel nitelikli hastane, hapishane, kışla gibi yerlerde ikamet edenler dışında kalan nüfustur.
İşgücü ise, kurumsal olmayan nüfus içindeki 15 ve daha yukarı yaştaki çalışmaya hazır kitleyi kapsar.
Elbette çalışabilir durumda olan nüfusun tamamı çalışmak istemez. Serbest kalmayı tercih edecekler de çıkabilir. Sağlık nedeniyle iş aramayanlar da vardır. Ev hanımları da işgücü piyasasına gelmezler. Peki bu yeni bir durum mudur?
Hayır, yeni olan; geçmiş yıllardan gelen işgücüne katılım oranının aniden büyük değişim göstermesidir. İşte izaha muhtaç olan kısım burasıdır.
2015 yılından bu seneye kadar nüfus arttıkça işgücü de artmış görünürken, yukardaki tabloda; nüfus 1.039.000 artarken, iş gücünde 2.235.000 azalış yaşanmıştır. Oysa benzer bir artış görmeliydik.
Neticede aradaki fark 3.274.000 kişiyi bulmuş…
Peki bu çalışmaya hazır durumdaki kitleye ne olmuş?
Nüfus artıyorsa, hiç olmazsa bir kısmının işgücüne ilave olması gerekmez miydi?
Öyle olmadığı gibi işgücünde önemli sayıda azalma gerçekleşmiş.
Çalışan sayısı daha sınırlı azaldığı için de, işsiz sayısı da azalmış görünüyor.
Aranan kişiler çalışanların içinde yoklar,
İşsiz de sayılmıyorlar,
İş de aramıyorlar,
Piyangodan hepsine birden ikramiye çıkmadığı da bellidir.
İş bulmaktan ümidi kesenler de merak edilmiyor.
‘İşten çıkartmanın yasaklanması’ tarihi 16 Nisan. Oysa Mart ayının ortalarından yukardaki tarihe kadar işini kaybedenler olmuş.
Bakın hayali bir tablodan bahsetmiyorum. Hakikati görmek için ‘büyük resme bakalım’ diyorum.
Çalışan sayısı 1.662.000 kişi azalırken, işsiz sayısı artmadığı gibi 573.000 kişi de azalmış. Bu mantıken kolay kabul edilebilir bir şey olmadığına göre fiili işsiz sayısında mutabakat şarttır. Yoksa aynı sonuçta buluşmanın imkanı yoktur.
Bir insan ‘çalışmaya hazır’ olduğu halde, iş aramadığı için ‘işsiz’ sayılmıyorsa bile fiilen işsizdir. Yapılan işsizlik hesabının uluslararası standartlara uygun olduğunu biliyorum. Ancak süreç bizde aynı şekilde işlemiyor ki…
Gelişmiş ülkelerde işsiz kalan kişi anında iş bulma kurumlarının sistemine dahil oluyor ve yeni iş için de uzun süre beklemiyor. Bizde ise ‘ümitsiz işsizler’ resmi başvurudan sonuç alacaklarına inanmıyorlar. Eş, dost ve hemşeri aracılığı ile iş peşinde koşuyorlar. Ya da bireysel olarak kapı kapı dolaşıyorlar.
Dolayısıyla kayıtları yok!
Nerden anlıyoruz?
İş gücüne katılım oranının düşüklüğünden…
O zaman bir hesap daha yapmak gerekiyor. Hiç olmazsa çalışmaya hazır olanların içinden, iş aramıyor gibi davranış sergileyenlerin bir kısmı daha işsiz sayısına dahil edilmelidir.
İş gücünün, kurumsal olmayan nüfusumuza oranı (iş gücüne katılma oranı) önceki senelerde yüzde 53 civarında gerçekleşmesine rağmen, Mart 2020’de yüzde 48,4 olmuş. Eğer oran aynı şekilde devam etseydi, işgücü 33.000.000 kişi olacaktı. İstihdam edilen çalışan sayısı da 26.133.000’e düştüğü için işsiz sayısı 6.867.000 kişiyi bulacaktı. Bu durumda da işsizlik oranı yüzde 20,8 çıkacaktı.
Yanlış anlaşılmasın, bu tahmini alt sınırdan yapıyorum ve sadece kendi gerçeklerimizden hareket ediyorum. Zira işgücüne katılma oranında zaten çok gerilerdeyiz. Yüzde 60’ın üzerindeki Avrupa ülkeleriyle kıyaslama yapmıyorum. Hiç olmazsa ‘bize ait son 5 senenin ortalamasını esas alalım’ diyorum. Yani yine de oldukça düşük sayılabilecek yüzde 53 oranını…
Bu hesap içinde de iş aramayanlar ve evde oturanlar mevcut ama “hadi gel çalış” dendiğinde de koşa koşa gelecek kadar garantili işsiz sayısı var.
Hangisi daha anlamlı görünüyor?
Kâğıt üzerindeki işsizlik mi, yoksa gerçeği yansıtan fiili işsizlik mi?