Yüksek fiyatlardan herkes şikâyetçi olmakla beraber değişik cephelerden gelen farklı teşhisler topu ortada bırakıyor. Oysa zaten sebep bir tane değil ki…
“Ne söylersem kime yarar?” veya “benden olanı kızdırmayayım” düşüncesi kafalara girmişse o kaynaklardan gelen reçeteler iş yapmaz!
Evet yüksek enflasyon ve devamındaki yüksek faizden daha kötü bir şey yoktur. Ancak kurtulmak isteniyorsa önce doğru teşhisin konması gerekiyor.
O halde bu pencereden bakarak durum tespitine başlayalım…
- Ülkemizdeki fiyat artışları daha çok maliyet enflasyonu şeklinde gelişmektedir. Yani talep yönlü olduğunu söyleyemeyiz.
Peki maliyet enflasyonunu yaratan nedir?
Merkez Bankası faiz kararlarının yarattığı negatif reel faizin dolarizasyona sebep olduğunu ve bunun da önce döviz kuru artışına sonra da fiyat artışlarına yansıdığını “Çekirdek enflasyon üzerine” başlıklı yazımda geçen hafta anlatmıştım. Yani maliyet artışlarında en fazla kur artışının etkisi vardır.
MB’nin dört gün önce faizi 1 puan düşürmesiyle de yukarı yönlü hareketin hızlanarak devam edeceği belli olmuştur (dolar kuru ve enflasyon birlikte).
- Ülkemizde bütün fiyat artışlarını sadece kurdan kaynaklı maliyet enflasyonuna bağlamak yanlıştır. Elbette fahiş fiyatla mal satanlar da vardır. Küçük bir araştırma yapan herkes önemli kategorilerde serbest piyasa şartlarının işleyemediğini görür.
Tüketici karnını doyurmaya mecbur olduğu için temel ihtiyaç maddelerini istese de kısamaz. Yani ‘talep düşsün de fiyatlar yükselmesin’ diye beklemenin alemi yoktur, çünkü o kural bu şekilde işlemez. Dolayısıyla bırakınız sebze meyveyi, bir markanın aynı ambalajı içindeki ürünler bile değişik satış noktalarında büyük fiyat farkları ile satılabiliyor. Mağaza mağaza dolaşmadan internet ortamında bile bu bilgilere rahatça ulaşılabilir. Kaldı ki benim şubeleri gezmeden ve gerçek etiketi görmeden yazdığım vaki değildir.
İşte örnekler:
Aynı marka tereyağının kg fiyatı 74 liraya gelen tezgâhta var, 103 liraya gelen tezgâhta…
Aynı marka 400 gr sele zeytini 14.50 liraya satan da var, 20.50 liraya satan da…
Aynı marka 500 ml sızma zeytinyağına 23.95 lira etiket koyan da var, 31.90 lira etiket koyan da…
Sakın stokta kalan eski fiyatlı ürünlerden kaynaklandığı düşünülmesin, en az 6 aydır süren bir fiyat makasından bahsediyorum. Örnekler gerektiği kadar çoğaltılabilir ama hem yerimiz sınırlı hem de her yerde görünür haldedir zaten… Anlaşılacağı üzere ikinci fiyatlar yüzde 33 ile yüzde 41 daha pahalıdır. Verdiğim fiyatlar normal raf fiyatlarıdır, insert uygulamalarında bu farklar daha da açılmaktadır. Yani yüzde 50 daha pahalı kalma olayı sıradanlaşmıştır.
Geçen hafta kuruyemiş fiyatlarında yüzde 85 daha pahalı satış noktalarından bahsetmiştim. Markaların aynı olmadığı düşünülebilir. İşte yukarda aynı fabrikadan çıkmış birebir aynı ürünlerin fiyat farklarından da bahsettim. Normal fiyata satanlar bu ürünleri zararına satmadıklarına göre kâr marjlarının nerelere ulaştığını hesaplamak o kadar da zor olmasa gerek…
Üstelik pahalı satanın satış hacmi daha yüksekse alım şartlarında sağladığı avantajlı durum bu kârları daha da artırır.
- İki senedir yaşadığımız pandemi etkisini de yok sayamayız. Ancak bütün suçu pandemiye ve üç beş fırsatçıya yükleyip neticeye bağlayamayız. Çünkü pandemi öncesinde de durum çok farklı değildi. Bu bakımdan dünyada pandemiden kaynaklı 1-2 puanlık enflasyon artışları bize emsal olamaz.
- Büyük derdimiz olan meyve sebzedeki yüksek girdi fiyatlarını da görmezden gelemeyiz. Mazot, gübre, tohum, ilaç gibi girdilerde de fiyatlar hızla yükseliyor. Önemli kısmı desteklerle karşılanmazsa, kaynak daha başından kurumaya terkedilir.
- Meyve sebzede üretim ne kadar bol olsa da, ihracat sürdüğü müddetçe o çeşitleri pahalı yememiz kaçınılmazdır. Bu bakımdan “mevsiminde yiyiniz” tavsiyesi de fayda etmemektedir. Bu sene kiraz, üzüm, şeftali ulaşılabilir olmaktan çıkmıştır.
En kalabalık dağıtım kanalı bizim ülkemizdedir. Yanlış anlaşılmasın, bu zincirin halkaları üreticiden perakendeciye gelince de sona ermiyor. Bazı perakendeciler de tüketici ile arasına bir de işletici firma yerleştiriyor.
Bu kalabalıkta tüketiciye normal fiyattan meyve sebze ulaşabilir mi?
Ayrıntısı, “Meyve sebze dağıtım kanalları” başlıklı yazımda görülebilir.
Yeni yasada ilk ele alınması gereken konudur. İncelediğim taslakta göremediğim gibi bunu sorun olarak gören bir kişiye de henüz rastlamadım.
En yüksek nakliye maliyeti bizdedir. Tarlada, bahçede, yolda, markette verilen toplam fire yüzde 40’ı geçmektedir. Bu da bize özel işleyişin sonucudur.
- Seneler önce, “Bu fiyatları kim artırıyor?” başlığı ile yayımlanan bir yazımda, bu kronik sorunumuzun “bahçede ve tarlada 1 lira olan ürün İstanbul’da 4,5 lira nasıl oluyor?” kısmını rakamlarla açıklamıştım. O günkü rakamlara takılmadan nasıl gerçekleştiğini görmenizi tavsiye ederim.
- Aynı hesabı bir başka kategoride ve Mayıs 2016’da, “Süt fiyatları” başlıklı yazımda rakamlarla açıklamıştım. Yine o günkü fiyatlara takılmadan işin özüne bakmanızı tavsiye ederim.
- Elbette tüketiciye düşen görevler de vardır. En azından günlük hayatta sık kullanılan tereyağı, sıvı yağ, peynir çeşitleri, et ürünleri, zeytin, reçel, yumurta, deterjan, kâğıt çeşitleri gibi bütçeyi en çok zorlayan kategorilerde uygun fiyatın adresini bulmak zorundalar. Güveni sarsan etiketlerin sahiplerini de o dükkanlardan vazgeçerek cezalandırmalıdırlar. Esasında sistemin böyle yürümesi daha tercih sebebidir ama nedense tüketicimiz hem şikâyet edip hem de alıştığı markete devam etmek gibi normal olmayan bir davranışı da sürdürmektedir.
Medyada takip ettiğim kadarıyla perakendecilerin kendi özel markalarına yeni yasada sınırlandırma getirileceğini duyuyorum. Bunun gerçekleşmesi durumunda fiyat artışlarını yaratan bir sebebimiz daha olacaktır. Geniş açıklamayı 7 ay önce yayımlanan “Perakende yasa teklifi üzerine” başlıklı yazımda görmek mümkündür.
Sonuçta; sadece fahiş fiyatlarla değil, normal fiyatlarla da tüketicinin beli bükülmüştür. Son faiz kararından sonra döviz kurunun yukarı yönlü hareketi, kendinden daha yüksek oranda maliyet enflasyonu yaratacağından, maalesef sadece fiyat denetimleri ile bu mücadelenin kazanılması mümkün değildir.