Dünya üzerinde farklı gelir gruplarına ve tüketici tercihlerine sahip 7,5 milyar insan yaşamaktadır. Doğal olarak her ülkenin değişik tüketici grupları da ihtiyaçları olan mal ve hizmetlere farklı fiyatlarla sahip olabilmekteler. Zira fiyat farklılaşmasının sebebi gelir farklılaşmasıdır.
IMF ve Dünya Bankası gibi kurumların, yoksulluğun getirdiği ucuzluğu göz ardı ederek, ülkeler arasındaki fiyat kıyaslamalarını ‘satın alma gücü paritesine (SAGP) göre kişi başı gelir’ sonucuna bağlamaları bana göre tutarlı değildir. Bu konuyu daha önce değerlendirmiştim.
Dünya Bankası, ülkelerin 2018 yılını kapsayan satın alma gücü paritesi (SAGP) raporunu yeni açıkladı. Bu günkü konumuz budur.
Her yılın temmuz ayında açıklanan rapora göre; geçen yıl Türkiye’nin GSMH’si Satın alma Gücü bazında 2 trilyon 371 milyar dolara çıkmış.
Türkiye’de SAGP’ye göre; Gayri Safi Millî Hasıla’dan (GSMH) kişi başına düşen gelir 2018 yılında 28 bin 815 dolar olarak gerçekleşmiş. Hesaplama 82,3 milyon kişilik nüfusa göre yapılmış.
Dünya Bankası verilerine göre; satın alma gücü paritesiyle Türkiye’nin kişi başına düşen geliri 2017’de 27 bin 878 dolar olarak kayıtlara geçmişti.
Nominal (kayıtlı) olan verilere göre ise Türkiye’nin Gayri Safi Millî Hasılası; 2018 yılında 766 milyar dolar, kişi başına düşen geliri ise 9 bin 632 dolar olarak açıklanmıştı. Dolayısıyla gündem; SAGP ile nominal büyüklük arasındaki yüzde 300’lere varan büyük farktır. İşin bir başka şaşırtıcı tarafı da; nominal gelir düştükçe, sanal gelirin (SAGP) artmasıdır.
Bu bakımdan, 2017’de 10 bin 597 dolar olan kayıtlı kişi başı gelirimizin 2018 yılında 9 bin 632 dolara inmesini hiç dert etmeyelim. Zira SAGP’ye göre 2017’de 27 bin 878 dolar olan gelirimiz, 2018’de 28 bin 815 dolara yükselmiş.
O zaman hane halkını da bu sevincimize ortak edelim!
Eğer 4 kişilik aile iseniz; 28,815 $ x 4 = 115,260 $
115,260 $ x 5,65(dolar kuru) = 651,219 TL yıllık geliriniz var demektir.
Evinize ayda 54,268 TL girmiyor mu?
Hadi yarıya indirelim, yine mi fazla?
Şaka gibi değil mi?
Elbette kişi başı gelir ortalama bir ölçüdür. Ancak bu ülke nüfusunun yüzde 70’i yukarıdaki paranın dörtte birine dünden razıdır. Hesaplamalar Amerikan doları üzerinden yapıldığından referans alınan ülke ABD oluyor. Bu yönteme göre; bir ABD vatandaşı ile diğer ülke vatandaşının kendi yerel paralarıyla satın alabildikleri mal ve hizmetlerin fiyatları sepet olarak karşılaştırılıyor. Sonucunda da bize diyorlar ki; “2018 yılında sahip olduğunuz 9,632 dolarlık gelirle Türkiye’den satın alabileceğiniz mal ve hizmetin, dünya ortalamasındaki ederi 28,815 dolar olduğu için SAGP’ye göre gelirinizi 3 katına çıkarttık. Güle güle harcayın.”
Peki bulursak harcayalım ama biraz da katkıda bulunalım.
ABD’de ev, araba çok kolay alınırken, benzin, elektrik, et, süt bizden ucuzken, birçok ürün o topraklarda yaşayan tanıdıklara sipariş verilirken; hayatı boyunca başını sokacak bir ev ve araba için verdiği mücadeleyi kazanması şüpheli olan ülkenin vatandaşına “ucuza yaşıyorsun, o zaman zenginsin” demek aklıyla alay etmektir.
SAGP hesaplamasında kullanılan mal ve hizmet sepeti, yaklaşık 5000 maddeden oluşmaktadır. Bunların yarısı tüketim mal ve hizmetlerinden oluşurken, 40’ı ücretlerden, 600’ü makine ve teçhizat araçlarından, 1700’ü inşaat projelerinden oluşuyor. Gördünüz mü? Nüfusumuzun ne kadarı bu sepetin yarısı ile ilgisinin olduğunu söyleyebilir acaba?
Türk ve ABD vatandaşları ihtiyaçları ve imkânları dâhilinde ne bu kadar üründe buluşabilirler, ne de buluştukları ürünlerin satın alma ağırlıkları benzerlik gösterebilir. Örneğin, ABD’de yılda kişi başına ortalama et tüketimi 125 kg iken, Türkiye’de 25 kg’dır. ABD’de yılda ortalama süt tüketimi 69 kg iken, Türkiye’de 34 kg’dır. Türkiye’de yıllık kişi başına ekmek tüketimi 140 kg iken, ABD ve AB ülkelerindeki tüketim üçte bir seviyelerindedir. Ağız bakım konusunda (diş fırçası ve macunu) kişi başına tüketimimiz ABD ve AB ülkelerinin beşte biri düzeyindedir. Üstelik yetersiz gelir sebebiyle kalite seviyelerinde de farklılıklar oluşması kaçınılmazdır.
Bütün bu sebepler eşliğinde, gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisinden aldıkları payların yapay olarak şişirildiğini söyleyebiliriz.
Savunanlara göre; SAGP milli geliri piyasadaki döviz kuruna göre değil, o ülke içindeki alım gücüne göre hesaplayarak daha gerçekçi bir sonuç ortaya koyuyormuş. Peki harcamalarının çoğu dövize endeksli olan bir ülke vatandaşını, kur farkı ve enflasyon sebebiyle azalan reel geliri hiç ilgilendirmiyor mu?
Tam 11 yıl önceki (2007) kişi başı gelirimiz 9 bin 656 dolardı. Onun da altına düşmüşüz. Ama birilerine göre devamlı zenginleşiyoruz!
IMF ve Dünya Bankası hem cari fiyatlara göre milli gelir rakamlarını, hem de SAGP’ye göre rakamları birlikte açıklıyorlar. Bunda bir sorun yok, hatta faydası bile var. Zira garabetin daha da net görülmesini sağlıyor. Ancak medyada veya sosyal medyada bazı kişiler; aynı ülkenin iki yılını ekonomik olarak değerlendirmek üzere farklı yöntemlerle ulaşılan değerler üzerinden kıyaslama yapıyorlar ki bunun etik dışı olduğunu söylemekle yetinelim.
Hesaplamalarda bazı ülkelerin gerçek geliri SAGP’ye göre düşerken, gelişmekte olan ülkelerin SAGP’ye göre geliri yükseliyor. Herhalde; yakın bir gelecekte, orta yerlerde bir noktada zengin-fakir buluşması sağlanacaktır. Böylece dünyada fakir ülke kalmayacaktır!
Örnekler (2018 yılı kıyaslamaları):
• Türkiye nominal kişi başı gelirde (9,632 $), ABD’nin (62,152 $) yüzde 15’i iken, SAGP’ye göre (28,815 $) ABD’nin(62,152 $) yüzde 46‘sına yükseliyor.
• Norveç’in nominal kişi başı geliri (82,711 $) Türkiye’nin 8,5 katıdır. Devreye SAGP girince Norveç’in geliri (63,756 $) düşüyor, bizimki yükseliyor.
• Neticede bizim gelir Norveç’in yarısına ulaşıyor (% 45).
• Türkiye nominal kişi başı gelirde Güney Kore’nin (32,775 $) yüzde 29‘u iken,
• SAGP’ye göre Güney Kore’nin (40,479 $) yüzde 71‘ine ulaşıyor.
• İsveç’in nominal kişi başı geliri (58,345 $) Türkiye’nin 6 katıdır. Devreye SAGP girince İsveç’in geliri (53,119 $) düşüyor, bizimki yükseliyor. Neticede bizim gelir İsveç’in yarısını geçiyor (% 54).
• ABD’de ticarete konu olan ürünlerin verimliliği, gelişmekte olan ülkelerin ürünlerinden farklıdır ve hızlı yenilenen kalite seviyesi de sürekli gelişme göstermektedir.
Gelişmiş ülkelerin yurtiçi fiyatlarında devamlılık varken, gelişmekte olan ülkelerin yurtiçi fiyatları sürekli şoklardan etkilenmekte ve devamlılığı olamamaktadır. Bu ayrışmaların dışında; yaşam standartlarındaki uçurum ve gelir farklılığı uluslararası karşılaştırmalarda SAGP’yi tek başına güvenilir bir araç yapmaktan uzaktır.
Bu çalışmanın bir faydası; dünyadaki en ucuz veya en pahalı ürünlerin nerede bulunabileceğine yardımcı olmasıdır. O kadar…
Konuyu tartışmaya açık hale getiren de budur.