Ankaragücü Spor Kulübü Başkanı Faruk Koca’nın Ankaragücü-Çaykur Rizespor maçı bitiminde hakem Halil Umut Meler’i yumruklaması, futbolun sadece futbol olmadığı hakikatini bir kez daha gözler önüne serdi.
Saldırı, gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında, internet medya mecralarında “Türk futboluna yumruk”, “Bu yumruk hepimize”, “Türk futbolunda kara gece”, “Türk futboluna sürülen kara leke”, “Dünyaya rezil olduk” gibi başlıklarla yankılandı, yankılanıyor.
Başlıklar ve bunlara dayalı yorumların her biri elbette doğruyu ifade ediyor. Ancak Türkiye’de futbola daha önce de nice yumruklar atıldı, nice kara geceler yaşandı, cinayetler bile işlendi. Türkiye futbolu daha önce de zaten lekeliydi, defalarca rezil oldu, hakemler defalarca saldırıya uğradılar. Futboldaki rezaletlerin, lekelerin kanıksanmasına karşın Halil Umut Meler’e yapılan saldırı öncekilerden daha yoğun tepkiyle karşılandı. Bunun nedeni, saldırganın kimliği; ilk kez süper ligdeki bir kulübün başkanının sahaya girip hakemi yumruklaması.
Saldırgan kulüp başkanı AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a en yakın çevreden. AKP’nin kuruluşunda yer almış; parti iktidara geldikten sonra Erdoğan, Faruk Koca’nın evine yerleşmiş; Koca iki dönem milletvekili olmuş, sonra Ankaragücü’ne başkan vs… Saldırganın sicili, futbol sektörünün egemen sınıf siyaseti tarafından teslim alındığının kaydıdır.
***
Esasen futbol hiçbir zaman siyasetten bağımsız olmadı. Burjuvaların eğlencesi olarak 18’inci 19’uncu yüzyıllarda popülerleşen futbol, rekabetçi kapitalizm tekelci kapitalizme evrildikten ve yedek sanayi ordusu oluştuktan sonra kitleselleşti. 19’uncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren futbol maçlarının seyri ücrete bağlandı; böylece futbol, seyirlik amatör sportif etkinlik olmaktan çıktı, sermaye birikim kanallarından biri haline geldi.
Karl Marx ve Friedrich Engels, Komünist Manifesto’da, burjuvazinin kendi suretinde dünya yarattığını yazmışlardı. Bu saptamaya uygun olarak, Türkiye’nin ekonomisi, siyaseti, devlet yönetimi, sosyal hayatı, sanatı ve sporu alaturka kapitalizme maruz kaldı. 12 Eylül askeri faşist darbesi, alaturka kapitalizmin İslam ile ambalajlanmasının yolunu açtı; Türkiye’nin kapitalizmi iyiden iyiye lümpenleşti magandalaştı. Ekonomide, siyasette ve devlet yönetiminde onlarca yıldır süren İslami magandalaşma pratiği elbette futbolu da etkiledi.
Türkiye ekonomisinin ayırt edici özelliklerinden biri de, devasa ölçüde (kibar deyişle) kayıt dışı sermaye birikimidir, yani kara paradır. Uyuşturucu ticareti, kumar ve şans oyunları, fuhuş, mafya, hayali ihracat, kamu ihalelerinde rüşvet, diğer her türlü gayrimeşru kara paranın aklanıp sisteme sokulduğu sektörlerden biri de futboldur. Bundan dolayı futbol sadece futbol değildir.
Futbolun amatör sportif etkinlik olmaktan çıktığının bir kanıtı da, spor kulüplerinin yöneticilerinin profilleridir. Hemen her dönemde egemen sınıf siyasetinin kulüplerdeki uzantılarıdır. Kimi hayali ihracatçı, kimi silah tüccarı, kimi mafya şefi, en kabul göreni holding sahibi. Gazeteci Abdi İpekçi cinayetinin faillerinden biri Malatya Spor başkanlığına oybirliğiyle seçilmişti. Ayrıntılı listeyi merak edenler, Evrensel ve BirGün gazetelerinin sayfalarına bakabilirler. Görüleceği üzere popüler kulüplerin başkanlarının albümünde Faruk Koca yalnız değildir.
***
Futbol sadece futbol değil başlığı altında, magandalık, şiddet, ırkçılık, ümmetçilik, nefret ve ayrımcılık suçları en başta olmak üzere söylenecek çok şey vardır; ciltler dolusu kitap yazılabilir.
Zafer Arapkirli’nin “5Y1K” diye yakıştırdığı iktidar beslemesi medyada hakeme saldırı geçiştiriliyor. Eleştirel medyada ise geçmişte ne gibi şiddet, magandalık, ırkçılık, nefret suçları işlendiği anımsatılıyor. Yine de bir eksiklik var. Soma’da 301 madencinin can verdiği facianın ardından dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, acılı madencilerin yakınları tarafından yuh çekilerek protesto edilmişti. O sırada Erdoğan’ın danışmanı acılı madenci yakınını tekmelerken Erdoğan, korumaları tarafından bir markete sokularak güvenceye alınmıştı. O markette ne olmuştu?
O markette olan biten, toplumun tepeden tırnağa şiddet sarmalına girdiği ve bunun yadırganmadığı, daha vahimi seçimlerde seçmenlerin çoğunluğu tarafından oy verilerek ödüllendirildiğidir. Saldırganlığın ödüllendirildiği o siyasi atmosferde daha sonra ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu Çubuk İlçesi’nde inek hırsızı tarafından yumruklandı; iktidar partisinin yerel mensupları inek hırsızının elini öpüp yumruğu sahiplendiler. Buna benzer nice saldırılara ve tehditlere tanık olduk.
***
MEDYADA MAGANDALIK
Hakeme maganda saldırısıyla başlayan tartışmada eksik kalan bir husus da, futboldaki magandalığın medya ayağıdır. Uzun boylu kuramsal anlatımlara gerek kalmadan vurgulamak gerekirse; stadyumlardaki magandalık, ırkçılık, ümmetçilik, nefret cerahati medya eliyle tüm topluma püskürtülüyor. Bu da lümpen faşizmin doğası gereği.
Althusser ve Gramsci gibi Marksist kuramcılara göre, kapitalizmin faşizminde ve güdük demokrasisinde, aile, okul, tapınaklar, kışla, işyerleri, medya, sendikalar ve sivil toplum örgütleri, egemen sınıf devletinin ideolojik aparatlarıdır. Halka açlığı yoksulluğu, militarizmi ve savaşları dayatan egemen üretim ilişkileri, bu aparatlar aracılığıyla kabullendirilir, meşrulaştırılır.
İletişim kuramcısı Noam Chomsky de, bu aparatlar eliyle, özellikle medya eliyle ezilenlerin düzene rıza göstermelerinin sağlandığını vurgular. Chomsky’ye göre, rıza üretiminde halkın belirli aralıklarla oy kullanıp bazı zeki adamları seçmesine izin verilir; ardından insanların evlerine dönüp futbol seyretmesi veya onun gibi şeyler yapması beklenir…
Chomsky daha önce fark edilmemiş bir şey söylemiyordu. Roma döneminde kitlelerin enerjisi arenalarda gladyatör dövüşleri seyrettirilerek sönümlendiriliyordu. 20’nci yüzyılda Batı Avrupa’nın faşist diktatörleri, kitleleri pasifize etmenin yöntemini 3F yani “futbol, fado, Fatima” olarak pratikleştirdiler. Yani, futbol, eğlence ve din. Günümüzde futbolun tapınakları stadyumlar, Roma dönemini anımsatırcasına arena olarak adlandırılıyor. Futbol arenalarındaki hipnotizasyon medya aracılığıyla evlere beyinlere taşınıyor.
Şu günlerde medyada bir daha böyle şeyler olmaması için Halil Umut Meler’in yumruklanmasının milat olması öneriliyor ya. Oysa 23 yıl önce işlenen bir cinayet ve bunun medyadaki temsili milat olmalıydı ama olmadı.
23 yıl önce Galatasaray İstanbul’da Leeds United takımıyla karşılaşıyordu. İki Leeds United taraftarı İstanbul’da bıçaklanarak öldürüldü. Galatasaray iki gol atarak maçı kazandı. O dönemde Uzanlar’ın gazetesi Star’ın manşetindeki başlık şöyleydi? “TWO SİZE!”
Başlığın yanında şu ifadeler vardı: ‘Holiganların sokakta da, sahada da ağzını burnunu kırdık… Biz Türkler, Avrupalı rakiplerimizi çiçeklerle karşılar, alkışlarla uğurlarız… Ama sizi, suratınıza TÜKÜREREK gönderiyoruz! Two…Two… İngiltere’ye kadar yolunuz var.’
Birinci sayfada iki fotoğraf kullanılmıştı. Yerden yatan İngiliz taraftarının fotoğrafının üzerinde; “Sokakta böyle” başlığı altında şu ifadeler vardı: Leedsli holiganlara Taksim’de kafasına vura vura toprağı öptürdüler…
Takımının yediği gole üzülen İngiliz futbolcusunu gösteren fotoğrafın üzerinde ise; “Sahada böyle” başlığı kullanılmıştı; bu başlık altında şunlar yazılıydı: Leedsli futbolculara Ali Sami Yen’in çimlerinde cenaze namazı kıldırdılar. Hem de two rekât.
Peki bu rezilliğin altında kimin imzası vardı? Merak edenlere ip ucu: Atatürk tüccarı yozdaş bir faşist. Son olarak Sözcü gazetesinde yazıyordu.
Hakeme saldıran maganda yalnız olmadığı gibi bu rezilliğe imza atan Atatürk tüccarı da yalnız değil. Acı olan, hemen her yerde her an karşımıza çıkabilecek olmaları.
Bir X iletisi bu yazının son paragrafı olsun: “Evladının cenazesini arayan anaları dövdüler kaç kere Taksim’in göbeğinde, 8 Mart’larda kadınları dövdüler; öğrencileri, işçileri, doğayı koruyan köylüleri dövdüler defalarca. Adliyede avukat, hastanede doktor dövdüler. Ülke sustu. Ne futbolmuş arkadaş be! Göründükleri kadar kötü değiller, göründüklerinden daha kötüler!”