Dilimizde öyle sözcükler ve deyimler vardır ki bunların dilbilgisi açısından doğruluğu tartışma konusudur. Ancak halk arasında yaygın biçimde kullanılarak toplumsallaştıkları için dilbilimciler bunları artık doğru kabul ediyorlar. İşte bu duruma eskilerin adlandırmasıyla “galatımeşhur” diyoruz…
Arapça bir terim olan “galatımeşhur”, “yanlış söz” anlamındaki “galat” ile “ünlü” demek olan “meşhur”un birleşmesinden oluşmuştur. Türkçe karşılığı “yaygın yanlış”tır. Yanlışı doğrusundan çok kullanılan kimi sözcük ve deyimler zamanla yanlış olmaktan çıkıyor. Bu durumu meşrulaştıran bir de ünlü söz vardır:
“Galat-ı meşhur, lügat-i fasihten evladır.” (Yaygın olan yanlış, bilinmeyen doğrudan daha iyidir.)
Bu tanıma giren deyimlerden de bir örnek verelim:
“Göz var, nizam var.”
Bu deyimin doğrusu, “Göz var, izan var”dır. Ancak yaygın olarak “Göz var, nizam var” diye kullanıldığı için bu söyleniş biçimi “galatımeşhur” sayılmıştır.
Yanlışı doğrunun yerine geçmiş daha pek çok sözcük ve deyim vardır Türkçede. “Beynamaz”, “namahrem”, “çaydanlık” da bunlar arasındadır. “Beynamaz”, Farsça “binamaz”ın bozulmuş biçimidir. Bu sözcük, “İki cami arasında beynamaz” deyiminde “namaz kılmayan” anlamında geçer. Arapça “namahrem” ise halk arasında tersine dönerek “Yakın akrabadan olduğu için nikâh düşmeyen kimse” anlamı kazanmıştır. Oysa gerçek anlamı tam tersidir ve “mahrem olmayan” demektir. Farsçada “çay pişirilen kap” demek olan “çaydan” sözcüğü de Türkçede “çaydanlık” biçimini almıştır. Yani Farsçadaki “-dan” eki, bizim “-lık “ ekinin karşılığı iken biz bu sözcüğe fazladan bir “-lık” daha ekleyerek “çaydan-lık” yapmışız!
* * *
Bu açıklamaları, Efgan Uygun adlı okurumuzun sorusunu yanıtlayabilmek için yaptım. Okurumuz şöyle demiş iletisinde:
“Sayın Attila Aşut,
Uzun bir süredir okuyucunuzum. Sizin gibi Türkçeye duyarlı yazarların olması, güzel dilimizin geleceği konusunda beni umutlandırıyor. 4 Mayıs 2024 tarihli ‘Yavruvatan’da Özgür, Anavatan’da Yasak!’ başlıklı yazınızda yer alan ‘Yani her şey güllük gülistanlık değil.’ tümcesindeki ‘gülistanlık’ sözcüğünün doğrusu ‘gülistan’ değil midir? Yanlış biliyorsam, lütfen düzeltiniz. Saygılarımla.”
“Gülistan” sözcüğü Farsçadır ve “gül bahçesi” anlamındadır. Bedri Rahmi Eyuboğlu da bir şiirinde sözcüğü “gülistan” olarak kullanmıştır:
“Aşk gelince cümle eksikler biter / Gül gülistan olur virane.”
Ancak bu sözcük, “güllük gülistanlık” deyiminde değişime uğramış ve “galatımeşhur” olarak dilimize “gülistanlık” diye girmiştir.
Benzer bir değişimi “haremlik selamlık” deyiminde de görüyoruz. Osmanlının saraylarında ve konaklarında kadınlara ayrılan bölüme “harem”, erkeklerinkine “selamlık” denirdi. Ancak “harem” sözcüğü “haremlik selamlık” deyiminde değişikliğe uğrayarak “haremlik” biçimini almış. Bu yanlış kullanım yaygınlık kazandığı için de sözlüklerde böyle yer almış.
Yine Arapça “kabir”den türemiş olan “kabristan” sözcüğü de son zamanlarda yanlış olarak “kabristanlık” biçiminde kullanılıyor. Bunun örneklerine daha önceki yazılarımızda değinmiştik. “-stan / -istan” eki Farsçadır ve eklendiği sözcüklere yer, ülke, yurt anlamı katar: Hindistan, Pakistan, Türkmenistan, Yunanistan gibi. “Gül”ün bir türevi olan “gülistan” sözcüğü ise “gülü bol olan yer” anlamında kullanılır.
* * *
“BİLGİLER ULU ORTADA”
(birgun.net / 9 Mayıs 2024)
9 Mayıs 2024 tarihli birgun.net’teki bir haberin jeneriğinde şöyle yazıyordu: “Kişisel bilgiler ulu ortada”…
Haber metninden anlıyoruz ki bir hastanede hastaların kişisel bilgileri herkesin görebileceği biçimde ortalıkta duruyormuş…
“Uluorta”nın anlamı, ölçüp biçmeden, yerli yersiz demektir. Kaldı ki “ulu ortada” diye bir söz kalıbımız yoktur. Başlık, “Kişisel bilgiler ortalığa saçılmış” diye yazılsaydı daha anlamlı olurdu.
* * *
HAFTANIN NOTU
Sosyalist Bir Ailenin Ortak Yazgısı
Sırasız ölümlere dayanamıyorum artık! Her gün tanık olduğumuz büyük acılar, Enver Gökçe‘nin şiirindeki ilenmeyi haklı çıkarıyor: “Ölüm, adın kalleş olsun!”
Bahri Eren
Naci Eren, Deniz Eren ve şimdi de Bahri Eren! Amasyalı sosyalist bir ailenin üç kuşaktan üyelerinin ortak yazgısına tanıklık etmek ne acı!
Bahri Eren, henüz 58 yaşında bir yoldaşımızdı. Babası Naci Eren, tarihsel Türkiye İşçi Partisi‘nin yıldızlarındandı ve “İmam Naci” olarak ünlenmişti. Şimdi Silivri’de tutsak olan Can Atalay’ın amcası Şerafettin Atalay ve Naci Eren’le aynı dönemde TİP’in Genel Yönetim Kurulu üyeleriydik. Naci daha sonra Taşova ilçesine bağlı Uluköy beldesinin belediye başkanı seçilmişti. O da çok erken ayrıldı aramızdan. 53 yaşında kanserden öldü…
Bahri Eren, biricik oğlu Deniz‘i de çok genç yaşta yitirmişti. 21 yaşındaki üniversite öğrencisi Deniz Eren, 2021 yılında kalp krizi sonucu Ankara’da yaşama veda etmişti.
Bu büyük acıyla başa çıkmaya çalışan Bahri Eren, mücadeleden hiç kopmadı. Çok candan bir yoldaşımızdı. “Proletaryanın Büyülü Kutusu” kitabımızı hazırlarken aile albümünden babasının fotoğraflarını göndermişti bize. Onunla hep işçi eylemlerinde karşılaşırdım. Facebook‘taki 30 Nisan tarihli son paylaşımı da “1 Mayıs’ta Alanlara!” çağrısıydı…
Çok erken bir veda oldu bu. Başta eşi Nevin Hanım olmak üzere Eren ailesinin tüm üyelerine ve Türkiye İşçi Partili yoldaşlara başsağlığı diliyorum.
Yıldızlar yoldaşın olsun sevgili Bahri Eren! Babana ve Deniz‘e de selam götür bizden!