Geçmiş senelerde hileli ürünü anlamak için daha çok laboratuvar kontrolüne ihtiyaç duyulurdu. Bunu yapmadan da kimsenin malına kolay kolay hileli muamelesi yapılamazdı.
Şimdi mi?
Ürünün fiyatı “ben sahteyim” diye bas bas bağırıyor zaten. Bu sene aşırı kurak hava yüzünden düşen verimle birlikte zeytinyağı fiyatlarında aşırı yükselme görüldü. Üretici fiyatı litre başına 168 lira seviyesinde olan bir zeytinyağını litresi 190 TL’nin altında satmak mümkün değildir. Bir büyük gazete market raflarında rastlayamadığı düşük fiyatlara e ticaret sitelerinden örnek vermiş. Evet 5 litresi 300-400 liraya satılan zeytinyağı hilelidir ama yılların sıvıyağ markasına ait market rafındaki 750 gr. sızma zeytinyağı da (105,90 TL) litresi 169 TL olan sızma zeytinyağı da masum değildir. Kaldı ki; yüksek fiyata satılan ürünün de hakiki zeytinyağı olduğunun garantisi yoktur. Zira eski senelerde Tarım ve Orman Bakanlığı’nın kamuoyuna açıkladığı listelerde bazı tanınmış markaları da görürdük. Son 1,5 yıldır bu açıklamalara son verilmesi sahtekârların cesaretini oldukça arttırmıştır.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği zeytinyağı konusunda açıklama yayınlamış. Çok geç olduğunu söylemek isterim. Yıllardır bu hilelerin takipçisiyiz. Sadece son 1 yılda bu konuda 8 yazı yazdım. Zeytinyağının e ticaret boyutu da son haftalarda basında fazlasıyla yer aldı. Ancak yapılan hileler zeytinyağı ile sınırlı değil ki. Balda, süt ürünlerinde, et ürünlerinde, baharatta hilenin sınırı kalmadı. Birlik açıklamasında neden bu kategorilere de yer verilmiyor?
Örneğin birlik olarak ülkemizde yıllık bal üretim miktarını çıkartmak zor olmasa gerek. Yıllık iç satış, ithalat ve ihracat miktarları da resmi kayıtlarda olduğuna göre kaç ton sahte bal yediğimizi rakamlarla ortaya koymak faydalı bir hizmet olmaz mı?
Tarla ile market rafı arasındaki anormal fiyat farkını periyodik yayımlamak kıymetlidir. Ancak tüketicinin sağlığını tehdit eden hileleri ortaya çıkartmak ve bunlarla mücadele etmek daha da önemlidir.
Tam 18 aydır taklit tağşiş listeleri yayımlanmıyor. Bunu sık sık hatırlatmak bize mi düşüyor? O listeler açıklanmayınca hile bitti mi sanılıyor?
Gıda Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Cemil Gülsu, Haziran ayında yaptığı açıklamanın bir bölümünde; “Tarım ve Orman Bakanlığı bir iç yazı ile olası uygunsuzlukların sadece para cezası ile uygulanması talimatını vermişti” diyerek, “özel sektörün kamuoyuna ifşalanma konusunda; firma itibarı zedelendiği için rahatsız olduğunu” da belirtiyor.
Bu bilgi doğruysa tüketicinin işi hayli zorlaşmış demektir.
Çünkü;
• Para cezalarının hiçbir caydırıcı gücü yoktur. Zira hileden sağlanan kazancı güncel para cezaları ile azaltmak söz konusu değildir. Üstelik hile, makbuzu kesen ile cezayı ödeyen arasında sır olarak kaldıktan sonra, bu kadarla kurtulmuş olmak motivasyonu bile artırır.
• Taklit tağşiş listeleri hiçbir dürüst özel sektör üreticisini rahatsız etmez. Tersine haksız rekabeti önleyeceği için o taraftan destek bile gelebilir.
• Taklit tağşiş listelerinin kamuoyuna açıklanması sadece hileyi yapanları rahatsız eder ve itiraz da onlardan gelir. O zaman itiraz kimlerden geliyorsa, denetim sonuçları ile birlikte listelerin en başında bu firmalara yer verilmelidir.
Anlaşılıyor ki; artık tüketici daha dikkatli olmak zorundadır. Bir kere açıkta satılan ürünlerden kesinlikle uzak durulmalıdır. Üreticisi tanınmayan, duyulmayan ürün ambalajlı da olsa iyice araştırılmadan tüketilmemelidir.
Ürünün görüntüsü bile bazen hilenin itirafı olabiliyor. Eskiden baldaki hileyi bakarak, tadarak, koklayarak anlamak mümkün değildi. Şimdi ise cesaret arttığı ve ölçü kaçtığı için sadece bakarak bile hileli bal anlaşılır hale geldi. Çok fazla yazdığım için tek cümle ile geçeyim; su akışkanlığına sahip bal olamaz, tamamı kristalize olmuş ürüne çam balı denemez. Bu şekildeki balları da öncelikle market raflarında görmek mümkündür. En büyük zincirlerin yetkili makamlarına bizzat aktardığım halde satışlar devam ediyor.
Sahte ilacın bollaştığı piyasada yukarda anlattıklarım çok masum görülebilir.
Ancak ilaç meselesinin de 3 ayağı var. Birincisi ihracat ayağı olup, Türkiye’deki üç ecza deposu üzerinden dünyaya satılan üç ilacın sahte olduğuna dair Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından ‘acil’ kodu ile dünyaya yapılan duyurudur.
İkincisi yurt içi ayağı olup, daha küçük çaplı merdiven altı üretimle iç piyasada dağıtılan doping, hormon, vitamin ilaçları ile hayvanların tedavisinde kullanılan ve hayvan sağlığını tehlikeye düşürecek sahte ilaçların ele geçirilmiş olmasıdır.
Üçüncüsü de ithalat ayağı olup, Çin’den başlayarak Türkiye’ye uzanan sahte ve kaçak ilaç olayı üzerine giden İstanbul Mali Şube ekiplerinin Temmuz ayında çökerttiği çete operasyonudur. Sistem, piyasadaki gerçek ilaçların barkodlarını ikizleme yöntemi ile kare kodlarını kopyalayarak, ilaç takip sistemine yakalanmadan ilaçların satışının gerçekleştiği anlaşılıyor. Bunlar sadece yakalananlar. Radara takılmayan kötü niyetlilerin sayısını ise elbette bilmemize imkân yok ama boyutunu tahmin etmek de o kadar zor değil…
Sonuç olarak; “vatandaş pahalı bulup yiyemeyeceğine, biraz hilelisini yesin” tercihi kabul edilemez. Hile yerine alt standartlar oluşturulup yeni tanımlamalarla kısmi çözüm bulunabilir. Yiyen de ne yediğini bilerek kararını rahatça verebilir.
Gıda güvenliği, tüketicinin korunması açısından olduğu kadar üretici firmalar arasındaki hileli rekabeti önlemek açısından da oldukça önemlidir. Buna rağmen aksayan yönleri iyi bilen ve bundan zarar gören markaların sessizliği de hayli şaşırtıcıdır.