ATV-Sabah grevi, 142 gündür devam ediyor. Davalar birer birer kazanılıyor. Ulusal basında, TV’lerde haber bültenlerinde yer verilmese de kamuoyu desteği artıyor. Grevciler, Meclis’te seslerini duyurabilmek için, milletvekilleriyle görüşmeye çabalıyorlar. Birçoğuyla görüşmeye olanak yok, çok yoğun çalışıyorlar. Sendikal haklar için mücadele verenlere, sendikalı oldukları için işten atılan gazetecilere ayıracak 5 dakikaları bile yok. Çok yoğun çalışıyorlar, çünkü AB yolunda emin adımlarla yürüyen Türkiye’de “bir tek çalışanın bile sendikasız kalmaması için” uğraşıyorlar.
Meclis cephesi
Grevcilere sıcak ilgi gösteren CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu, hak arama ve grevin yasal hak olduğunu söylüyor. Hatta, “Eğer kişiler örgütlendi, ‘grev yapıyor’ diye sözleşmeleri feshediliyorsa, grevden önce, insanlardan zorla greve katılmayacağına dair imza alınıyorsa, orada hukukun olmadığına tanık oluyoruz’’ diye de ekliyor. Ancak Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamayı yaptığı görüşmeden 15 gün sonra, başka bir hukuksuzluğu protesto etmek için CHP Genel Merkezi önünde toplanmak zorunda kalıyoruz. Bu kez hukuksuzluk, CHP’nin organik bağının olmadığı, ama gönül bağının (!) çok güçlü olduğunu bildiğimiz Halk TV’de. Kanal çalışanlarından TGS üyesi olanlara “sendikadan ayrıl” baskıları yapılıyor. Baskı lafta kalmıyor, sendikadan istifa etmeyen İhsan Şahin, Erdal Yücedağ, Ebru Tekin ve Sidal Yerlikaya Palaoğlu işten atılıyorlar. CHP’li vekiller Meclis’te “sendikasız bir kişi bile kalmasın” diye uğraş verirken, Halk TV’de bir sendikasızlaştırma hareketi başlıyor.
Medya cephesi
At izinin it izine karıştığı medyada neyin “haber” olacağına karar verenlerin kıstaslarını, patronları belirliyor. Kendi sektöründeki grev, haber değeri taşımıyor medya kuruluşlarının çoğu için. Köşe yazarlarına ödenen astronomik ücretlerin “yazsın” diye değil, “yazmasın” diye ödendiğini anlıyoruz bir kez daha. Grevcilerin vekillerle görüşmelerinin haber değeri, TV kanalına, basın kuruluşuna göre değişiyor. AKP muhalifi bir TV kanalının haber müdüründen “grevcileri bir muhabirimiz adım adım takip edecek Meclis’te” bilgisi geliyor ama bir “ancak” ekleniyor arkasından. “Ancak, haberlerimizde Ufuk Uras’ı görmüyoruz, o görüşmeye yer veremeyiz”. O kanal için Ufuk Uras ağzıyla kuş tutsa haber değeri yok.
Fıkra bu ya…
Fıkra bu ya, yolcu gemisi okyanusun ortasında batmış. Batan gemiden Temel, bir İngiliz delikanlı ve sarışın, afet gibi bir genç kız kurtulmuş. Tutundukları bir kalas sayesinde küçücük bir adaya çıkmayı başarmışlar. Temel sarışın afeti gözüne kestirmiş. Ama İngiliz, koruyucu kesilmiş, kızın yanına bile yaklaştırmıyor şehvetten gözü dönmüş Temel’i. Başka bir şey düşünemez olmuş Temel, plan yapmaya başlamış. Ada, çok küçük ve bir tek palmiye ağacının olduğu bir ada. Demiş ki “Buradan kurtulmak için bir çaremiz var. Birimiz şu ağaca çıkıp gemilere el sallayalım. Bizi bir gören olur, gelir kurtarır.” “Olur” demiş diğerleri de. “Kız ağaca çıkamaz demiş” Temel İngiliz’e, “ya sen çık ya ben çıkayım”. Anlaşmışlar, Temel “önce ben çıkayım” demiş, “ama sana güvenmiyorum. Ben ağaca çıkınca kızdan uzak duracaksın”. “Tamam” demiş İngiliz, “ben zaten centilmen bir İngiliz’im, bana güvenebilirsin”. Temel başlamış ağaca tırmanmaya. Tırmanırken birden durmuş, eğilmiş aşağıya ve bağırmaya başlamış, “hoop, dur bakalım, böyle mi anlaşmıştık, in kızın üzerinden ahlaksız”. İngiliz şaşırmış, kızdan zaten metrelerce uzakta duruyormuş. Temel bağıra çağıra inmiş ağaçtan, bir taraftan da İngiliz’e sövüp sayıyormuş. “Sana artık güvenmiyorum” demiş İngiliz’e, “fırsatı yakaladığın anda çıktın kızın üstüne”. İngiliz hiç anlam verememiş, ne söylese nafile, Temel “gözlerime mi inanayım sana mı?” diye kestirip atıyormuş. “Peki, ağaca ben çıkayım, sen aşağıda kal, ama söz ver, kıza sen de dokunmayacaksın” demiş. Temel gözleri ışıl ışıl, “anlaştık” demiş. İngiliz ağaca tırmanır tırmanmaz da Temel kıza saldırıp yatırmış yere ve başlamış sevişmeye. İngiliz, ağacın tepesinden aşağıya bakınca, Temel’i ve sarışını sarmaş dolaş görünce, mırıldanmış kendi kendine, “Yahu Temel haklıymış, gerçekten yukarıdan öyle görünüyormuş” diye.
Aşağıdakiler, yukarıdakiler
Yukarıdan nasıl görünüyor, aynalı camların arkasından, aşağıda onur mücadelesi veren meslektaşlarını izleyenlere sormalı. Nasıl görünürse görünsün, aşağıda kalabalık fena toplanmaya başladı! Yarın çocukları sorduğu zaman, “Grevde ne yaptın baba?” diye, mutlaka bir yanıtları olmalı!
Yasalar niye var?
Ağzına, yüreğine sağlık, Ali Tezel bir TV kanalının haber bültenine telefonla bağlanarak, toplu sözleşmelerin tıkanması nedeniyle Başbakan Erdoğan’dan randevu koparmaya çalışan sendika yöneticilerine veryansın etti. “Grevin G’sinden söz etmiyorlar. Başbakanla görüşeceklermiş. Madem öyle sendikalar niye var, sendikal haklar niye var, sendikalar kanunu niye var?” diye.
Halep oradaysa, arşın burada!
Görünen o ki, ATV-Sabah grevinin bitmesi AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın, Halk TV’deki sendikasızlaştırma operasyonundan geri dönülmesi de CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın iki dudağının arasında. Erdoğan, AKP’nin Sakarya İl Kongresinde CHP’ye çatıyor yine, “çalışma hayatı, işçi hakları, sendikal haklar dediler. Bütün bu alanlarda boşluğu biz doldurduk. İşçi hakları, sendikal haklar için en yoğun çabayı biz sarf ettik” diye. Bırakın yaptıklarınızı, yapacaklarınızı bir kenara. Halep oradaysa, arşın burada! Biriniz “sizin Çalık”ın, diğeriniz de “gönül bağınız” olan Halk TV’nin hukuk tanımazlığına engel olun!