‘Güven’ kelimesi TDK sözlüğünde, “Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, itimat” şeklinde ifade edilmiştir.
Yani her türlü ilişkinin temel unsurudur. Öncelikle de aile içi ilişkilerde…
Eğer güven bir kere kaybedilirse, eşler arasında ayrılıklar yaşanmasa da o ailede huzur kalmaz. Ve bütün aile fertleri bunun olumsuz sonuçlarından etkilenirler.
Elbette esas konumuz bu değildir. Etki alanı daha geniş, maddi sonuçları daha fazla olan ekonomik güven eksikliğinin bütün bir ülkeyi kapsaması bakımından önceliği vardır. Ekonomik güven, tüketicilerin ve şirketlerin bulundukları şartlar dahilinde; geleceğe dair ekonomik koşullar hakkındaki düşüncelerini ve beklentilerini ifade eder.
Ekonomide her şey rakamlardan ibaret değildir. Elle tutulamasa da, gözle görülemese de rakamlara yön veren en önemli unsur güvendir.
Bir toplumda güven eksikliği varsa ne ekonomik krizden çıkabilmek ne de enflasyonla mücadeleden olumlu sonuç alabilmek kolay olmaz!
Zira beklentiler geleceğe dair tahminler üzerinden gelişir.
Nitekim vatandaşın enflasyon beklentisi şubat ayında yükselişe geçti ve hane halkı için 12 ay sonrası için yıllık enflasyon beklentisi yüzde 59,2 oldu. TCMB tarafından yapılan açıklamaya göre, aynı dönemde piyasa katılımcılarının enflasyon beklentisi 0,1 puan azalarak yüzde 25,3 seviyesine, reel sektör için 1,9 puan azalarak yüzde 41,9 seviyesine geriledi. Piyasa katılımcıları ile vatandaşın enflasyon beklentisi arasındaki 34 puanlık fark normal değildir ve güven eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Eğer kötümserlik bu şekilde kafalara yerleşirse; talep istikrarsızlaşır, fiyatlama davranışları değişir, yatırım ve istihdam azalır, işsizlik artar.
Ekonomide en önemli karar merci tüketicidir. Onların gelecekle ilgili beklentileri Tüketici Güven Endeksi (TGE) ile ölçülür. Bu endeksin 100’den büyük olması tüketici güveninde iyimser durumu, 100’den küçük olması tüketici güveninde kötümser durumu, yani güvensizliği ifade eder. Son 20 yıldır 100 eşik değer bir türlü aşılamamaktadır.
Karar birimlerinin ikincisi reel kesim içindeki şirketlerdir. Bu da Reel Kesim Güven Endeksi ile ölçülür. Şirketlerin gelecek ile ilgili beklentileri de bu endekse bakarak öğrenilir.
TÜİK ve TCMB işbirliği ile hazırlanan ve özetlenen Ekonomik Güven Endeksi şemsiyesi altında, yukardaki iki endeks dışında hizmet sektörü güven endeksi, perakende ticaret güven endeksi ve inşaat sektörü güven endeksi, ekonomik güvenin ölçülmesini sağlayan birleştirilmiş endekslerdir. Neticede bu endeksler sayesinde tüketicilerin ve işletmelerin ekonomiye olan güven seviyelerini öğrenmek mümkün olabiliyor.
Buradan hareketle biliyoruz ki; siyaset, hukuk, adalet, demokrasi, insan hakları düzeyleri de ekonomik yaşamı direkt etkilemektedir.
Güven eksikliğini bir ülkeye dışardan bakanlara yansıtan tabloyu da bağımsız derecelendirme kurumlarının verdikleri notlar ve CDS (Kredi Sigorta Risk Primi) göstergeleri şekillendirir ve yatırımcılar da kararlarını buna göre verirler. Nitekim CDS aylar sonra 300 baz puan seviyesini aşmış, yani borçlanma maliyeti artmıştır.
Uluslararası endeksler Türkiye’nin demokrasi ve hukuki altyapıda geri düştüğünü sürekli açıklıyorlar. Bu endeksler önemsiz gibi görülebilir. Ancak yukarda belirttiğim ülke risk primine yön veren değerlendirmelerdir ve dış borcun maliyeti ile yakından ilgilidir.
Son yıllarda ülkemize doğrudan yabancı yatırım gelmemesi bu göstergelere bağlıdır. Sıcak para dediğimiz yabancı portföy yatırımlarını bile 19 Mart operasyonları sonrasında elde tutmak o kadar kolay olmayacaktır.
19,20,21 Mart’ta Merkez Bankası’nın 25 milyar dolar döviz sattığı tahmin edilirken, Dolar/TL tarafında değer kaybı da yüzde 3,5 civarında olmuştur. Borsa tarafında ise çarşamba gününü yüzde 8,79 kayıpla kapatan BIST 100, perşembe gününü hafif düşüşle geçirirken cuma günü yaşanan yüzde 8,71 değer kaybıyla haftayı sonlandırmıştır.
Beş yıllık tahvil faizi yüzde 32 iken yüzde 39’lara, kısa vadeli tahvil faizleri ise yüzde yüzde 38’lerden yüzde 48’lere çıkmış bulunmaktadır.
TCMB olağanüstü toplantı yapıp, döviz talebini azaltmak üzere borçlanma faizini yüzde 46’ya çıkarmak zorunda kalmıştır. Buna rağmen kurlarda düşüş sağlanamadığına göre enflasyona katkısı kaçınılmazdır. Bu durumda Nisan ayında, değil faiz indirimine devam etmek, artırım bile gerekebilir.
Elbette kararı TCMB verecek. Ancak bilinmelidir ki; eksi reel faize neden olacak bir faiz indirimi kararı döviz talebini daha da artıracaktır.
Sonuç olarak; TCMB’nin faizleri erken ve yüksek oranlı indirmeye başlamasını hatalı bulduğumu haftalar önce belirtmiştim. Bu son yaşananların arkasından ise hiç alan kalmamıştır. Karmaşa ortamı sonlansa da yukarda saydığım istikrarsızlıkların ekonomiye tesiri az olmayacaktır.
Elbette Mehmet Şimşek’in gelmesi yabancı yatırımcıya güven vermişti. Ancak 19 Mart olayı hesapta yoktu ve yabancının zararı da büyük olmuştur. İşte bundan sonrası için bu güven kaybı da rakamlara yansıyacaktır.
Güven unsurunun ülkeler açısından önemini belirten en özverili çalışma, Daron Acemoğlu’nun Nobel ödülünü kazanma nedenidir. Çalışmanın en kısa özeti, ‘sağlam ve güvenilir kurumlar inşa edemeyen ülkelerde kalkınma olmaz, refah da gelmez.’
“Ulusların Düşüşü” adlı kitap kamu yöneticileri için rehber niteliğindedir. Keşke sindire sindire okunsa da ekonomik güveni artırmak için sadece para politikası araçlarının yeterli olamayacağı görülebilse…