Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ‘hileli ürünler listesi’ en son 1 Mart 2022 tarihinde açıklanmıştı. Bir yılı aşkın süre geçmesine rağmen tüketici yeni bilgi edinemiyor. Eğer yoğun denetimler sonucu kesilen para cezaları yeterli görülüyorsa; sahtekarların böyle bir maliyeti kolayca kabullendiklerini rahatça söyleyebiliriz. Zira haksız kazançlar, ödedikleri cezaların onlarca katıdır.
En fazla korktukları da; kamuoyuna olası açıklama sonrası kaybedecekleri marka değeri ve güçlükle girdikleri raflardan ihraç edilebilecekleridir.
Yani açıklama olmadıktan sonra, cezaların iki veya üç katına çıkarılmasının bile çok kolay telafi yolları vardır. O zaman duyuru cezası neden esirgenmektedir?
Hileli markanın değeri halk sağlığından daha mı önemlidir?
Tarım ve Orman Bakanlığı, 2022 yılına ait Gıda İşletmeleri Yurtiçi Denetim Sonuçlarını açıkladı. Üretim yerlerinde, satış yerlerinde ve toplu tüketim yerlerinde yapılan toplam 1.329.824 adet denetim sonucunda 18.413 adet para cezası, 243 adet savcılığa sevk işlemi gerçekleşmiş. Çok olumlu bir gelişmedir.
Ancak yeterli değildir. Zira tüketici bu sayılardan çok hilenin adresi ile ilgilidir.
Tarım ve Orman Bakanlığı ile FAO tarafından ortak yürütülen “Gıdanı Koru Sofrana Sahip Çık” kampanyasının altı doldurulmalıdır. Zira tüketici bilgi sahibi olmadan sofrasını nasıl koruyabilsin?
Tüketicilerin güvenli gıdaya erişimi için desteğe, güvenli tedarikçilerin de haksız rekabetten korunmaya ihtiyaçları vardır. Tam 13 aydır duyuru olmaması büyük eksikliktir!
Peki bu arada hiç mi bilgi edinemiyoruz?
AB Komisyonu’na bağlı sağlık ve bilim kuruluşları ile AB yolsuzlukla mücadele kuruluşu OLAF’ın işbirliğiyle hazırlanan bir rapor, tüketici dernekleri ve yerel bal üreticilerinin yıllardır dile getirdiği şüphelerin doğruluğunu teyit etmiş oldu. AB’ye ithal edilen 320 sevkiyattan alınan numuneler üzerinde yapılan testler, numunelerin yüzde 46’sının gerçek bal olmadığını gösterdi.
Balda en kötü notu Çin, Türkiye ve İngiltere aldı. Çin’den ithal edilen balların dörtte üçünün, yani 89 numuneden 73’ünün, Türkiye’den ithal edilen 15 numuneden 14’ünün bal niteliği taşımadığı tespit edildi. İngiltere’den gelen ve incelemeye tabi tutulan 10 partiden 10’u da AB standartlarına göre sınıfta kaldı. İngiltere’den gelen balların içinde Meksika, Brezilya ve Ukrayna’dan ithal edilmiş bal karışımları bulunmasının da sonuçta etkili olabileceği düşünülüyor. Görüleceği üzere raporda dikkat çeken önemli husus; Çin ve Türkiye’nin üretici ülke olarak direkt bal niteliği taşımayan ürünler ihraç ettiklerini, İngiltere’nin ise Meksika, Brezilya ve Ukrayna’dan aldığı bal karışımlarını yeterli kontrol yapmadan ihraç etmekle hata yaptığını ve AB standartlarına göre bu ürünlerde eksikler bulunduğunu açıklamalarıdır. Yani İngiltere’yi ilk 2 ülkeden niyet olarak ayırıyorlar.
Çin’in sabıkası uzun yıllardır bütün dünyada biliniyor. Bizdeki durumu da bizler çok iyi biliyoruz ve yıllardır bıktırıcı şekilde tekrar tekrar uyarıyoruz. Eğer Tarım ve Orman Bakanlığı periyodik açıklamalarına devam etseydi, sadece bal için yayımlanacak tağşiş listeleri onlarca sayfa tutacaktı. Hem bizler bu sahtekarları tanımış olacaktık hem de yüzde 93 hile oranını yurt dışından öğrenmek yerine kendi resmî kurumlarımızdan duymuş olacaktık.
Moral bozmak gibi olmasın; bal hileleri buzdağının görünen küçük bir kısmıdır. Üstelik baldaki kusuru bulmak o kadar da kolay değildir. Teknoloji desteği ve uzmanlık ister. Et ürünlerinde, bitkisel yağlarda, süt ürünlerinde, diyet ve gıda takviyelerinde boyut hem çok daha büyüktür hem de hilenin tespiti sucuk hariç daha kolaydır.
İstanbul’da 39 ilçede marketlerden sucukları toplayıp laboratuvarda inceleyen Gıda Laboratuvarları ve Gıda Denetçileri Derneği (GLADER) dehşet verici sonuçlara ulaştı. GLADER Başkan Yardımcısı Selman Bahadır Orhan açıklamasında; “Et yerine ot yiyoruz. Çok daha profesyonelce yapıldığı için basit laboratuvar analizlerinde bu hileleri yakalamamız mümkün olmuyor. Kullandığımız hayvansal gıdalar pahalı olduğu için bunların yerine bitkisel proteinler kullanılıyor. Bu proteinler diğer sanayi tuzlarıyla kamufle ediliyor. Daha da kötüsü içerisine birçok ‘hadise’ katılabiliyor. Özellikle entegre üretim tesislerinde hileler çok daha gelişmiş durumda. Siz soya ununa tuz, tatlandırıcı katıldığında et yediğinizi sanıyorsunuz. Denetimlerde üründeki protein oranına bakılıyor. Yüzde 22 protein varsa tamam ama o proteinin bitkisel mi, hayvansal mı olduğuna bakılmıyor. Bakılabilmesi için ciddi bir kimyasal muayenenin yapılması gerekiyor. Türkiye’de bu laboratuvarların sayısı sınırlıdır.” diyor.
Tanınmış bir maden suyu markasına ait bir gazetede çıkan; “maden suyunda insan sağlığını etkileyecek şekilde yüksek miktarda arsenik (ağır metal) tespit edildiği” haberi yanında, aynı üretim tesisine ait pislik, küf ve yosun içeren görüntüler üretime ara verdirdi. Tüketici de gerçek mesajı almış oldu!
İşte sık sık bahsettiğim duyurunun gücü budur…
Sonuç olarak; yıllardır “piyasadaki bal markalarının yüzde 80’i bal olmayan karışımlar içermektedir” diyenlere kızmak yerine mücadeleye omuz verilseydi, çeşit zenginliğimize ve küresel şöhretimize gölge düşmezdi.
Sucuk hilelerinde de inanıyorum ki, onlarca sayfalık liste açıklanmayı bekliyordur. Vatandaşın moralini bozmamak anlayışla karşılanabilir ama insan sağlığını bozmak için her gün yeni buluşlar üzerinde çalışan sahtekarlara da caydırıcı cezalar gerekir. Geçmiş yıllarda en çok suçlananlar ‘merdiven altı üretim’ şemsiyesi altında toplanırlardı. Şimdi ise yukarda da görüleceği üzere, ‘entegre üretim tesisleri’ gelişmiş hilelerin yeni adresi olarak gösterilmektedir. İşte yukardaki örnekler ile; İstanbul’un bütün ilçelerindeki marketler (bakkallar değil) hileli veya kusurlu ürün satışı ile zan altındadırlar. Dolayısıyla ‘hangi markette hangi marka?’ açıklaması yapılmalıdır ki, bu şüphe bütün sektörü sarmasın…
Bilgi paylaşılamasa da asla saklı kalmaz. İşte yukarda da görüldüğü gibi birileri örtüyü kaldırır ve ayıplar er geç ortaya dökülür.