Tatar Ramazan, Kerim Korcan’ın (1918-1990) bir romanının ve unutulmaz kahramanının adıdır. Ramazan kirli düzene karşıdır:
“Benim adım Tatar Ramazan. Ben bu oyunu bozarım” diyen biri.
Erhan Tığlı (1941) ise, kocaman yürekli bir edebiyat öğretmeni, nitelikli mizah yazarıdır. Kerim Korcan’la Erhan Tığlı’yı aynı gün görüp tanımıştım.1978 yılının şubatında Ankara’da Ahmet Say’ın Türkiye Yazıları dergisi üç günlük seminer düzenlemişti. Yoğun katılımlı, kültür, sanat şölenine dönüşen bir buluşmaydı. Hopa’dan Ankara’ya bunun için gelmiştim. Açılışı Kültür Bakanı Ahmet Taner Kışlalı yapmıştı. Oturum başkanları Tahsin Saraç, Talip Apaydın ve Kerim Korcan’dı. Arada bir ateşli tartışmalar yaşanıyordu. Uzun süren bir tartışmayı Erhan Tığlı şu sözüyle şıp diye kesmişti:
“Bir edebiyat öğretmeni olarak size sıfır veriyorum!”
Höt ve not!
Ortalık bağıranlarla dolu. Kanıtları yetersiz olanlar bağırarak konuşurmuş.
Yunus Emre’yi anmanım tam zamanı:
“Söz ola kese savaşı / Söz ola bitire başı / Söz ola ağılı aşı / Bal ile yağ ede bir söz”
Yunus Emre sen çok yaşa. Seni bu beyler neden tanımaz, bir dizeni bile neden bilmezler?
Şair Nâzım baba sanki bugünleri özetlemiş:
“Hava kurşun gibi ağır!”
Durum böyle olsa da teslim mi olacağız? Tutunacak dalımız, yapılacak işimiz, söylenecek sözümüz yok mu?
Karınca öleceği zaman yaklaşınca kanat takarmış. Hiçbir uçak sonsuza kadar havada kalmamıştır.
“Zulmün artsın ki, tez zeval bulasın” sözü, Anadolu’da sıkça söylenir. Anlamı açık. Yurttaş nerede bir baskı, haksızlık görse bu sözü seslendiriyor. Unutmayalım, “Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz” dizesi bizim türküyle bir iletimizdir.
Haklı olduğumuz sürece karşımızdakinin yakasını bırakmama huyumuz olmalı. Geçmişimiz bunun örnekleriyle doludur. 1960’lı yılların başı. Muzaffer İzgü adlı biri dönemin ünlü mizah dergisi Akbaba’ya her hafta bir öykü gönderse de birine bile yer verilmez. Kırk birinci haftada İzgü, Akbaba’nın yayın yönetmeni Yusuf Ziya Ortaç’a şu telgrafı çeker:
“Akbaba orada çıktığı sürece ben her hafta bir öykümü göndereceğim!” Ortaç gelen öyküleri görmek ister. Üstün nitelikli öyküleri okuyunca Ortaç:
“Olamaz!” diye ünler. Seçicilerden biri olumlu, diğer ikisi olumsuz not vermiştir. O günden sonra her sayıda bir Muzaffer İzgü öyküsü çıkar.
Bizde Muzaffer İzgü böyle olunuyor. Başka alanlarda da örneklerini gördüğümüz bu direnişin sayısını çoğaltmalıyız, topluma yaymalıyız, pes etmemeliyiz.
Geriye kalıyor höt ve not!