Yazıya geçmeden önce bu satırların yazarının yaşamı boyunca tütün mamulü kullanmadığını ve sağlık sorunları nedeniyle alkol de tüketmediğini belirteyim. Zira bizim ülkemizde herkesin kendi cephesinden atış yapma alışkanlığı vardır. Benim taraf olduğum bir cephe bulunmadığından gördüklerimle yetineceğim.
17 günlük kapanma isabetli olsa da araya sıkıştırılan sözlü içki yasağının nedeni anlaşılamamıştır. Ramazan ayında bu konuya girmek istemezdim ama hem mesleğimizi ilgilendirdiği için hem kolay rastlanacak türden bir karar olmadığı için hem de güncelliğini kaybetmemesi için geciktirmek istemedim.
Normalde Ramazan süresince alkollü içki satışı düşer. İçki kullanan bazı vatandaşlar bu zaman diliminde tüketime ara verirler. Bir kısım da içiyorsa bile çevreye göstermeden alır ve kullanır. Ancak ilk defa bu sene 3 günde satış rekorları kırıldı. Yani yasak umulanın aksine, kapanma süresinin uzatılması ihtimalini de dikkate alan tüketici talebini artırdı.
Dolayısıyla görüldü ki; 3 haftalık kapanmanın en anlaşılmaz kararı,alkol satışlarının tamamen yasaklanmasıydı. Oysa pandemi ile ilişkisini anlamak için önlemler konusunda bizden daha hassas davranan ülkelere bakmak yeterli olabilirdi.
Batıda tamamen yasaklayan tek ülke yoktur. Kısmi yasaklama ise açık havada sosyal mesafe ihlâlini önlemek üzere geçerli olup, market ve büfelerde satış serbesttir.
Avrupalının yaşam tarzında var olan sokak partileri alışkanlığına ara vermek üzere haklı ve yerinde kısıtlamalar getirilmiştir. Fransa ve İngiltere’de satış yasağı olduğuna dair haberler doğru değildir. Marketlerde yasaklama yoktur. Kalabalıkların bir araya gelmesini engellemek için pub, restoran ve barlarda alkol satışı zaman zaman sınırlandırılmıştır. Bazı kentlerde de kalabalıkların park ve nehir kıyılarında toplanmaması için açık havada alkol içilmesine kısıtlama getirilmiştir. Sonuçta; Avrupa’da evlerde içki tüketimini yasaklayan ülke bulunmamaktadır.
Bizde ise açık havada sosyal mesafe amaçlı bile olsa içkiye sıra gelmez. Zira açık hava toplantılarına, kongre salonlarına ve kalabalık cenaze törenlerine getirilmeyen yasakların yanında içkinin gündeme gelmesi normal görülemez.
Barlar, restoranlar kapalıyken evde alkol tüketimine yasak getirmenin keşke haklı bir sağlık gerekçesi olabilseydi. Olmadığını yetkili ağızlardan da duyduk. Bilim Kurulu Üyesi olan Prof. Serap Şimşek diyor ki; “çok yersiz bir yasak, hayretler içerisindeyim.” Daha ötesi var mı?
Şimdi aceleye getirilen bu kararın yan etkilerine bakalım.
- Türkiye’de 155 bin civarında tekel esnafı vardır. Bu küçük satış noktaları sadece sigara ve içki satmazlar. Marketlerin ve bakkalların sattığı birçok hızlı tüketim ürününü de satarlar. Örneğin, gazete, kuruyemiş, su, gazlı içecek, meyve suyu, peynir, süt, yoğurt, ayran, et ürünleri, bisküvi, çikolata, gofret, cips, dondurma, hazır yemek, soğuk sandviç ve kâğıt ürünleri bazı kategorilerdir. Diğer küçük esnaf pazar günü bile açıkken, bu ayrım aile fertleriyle birlikte (800 bin kişi) tekel esnafını zora sokmuştur. Dükkân kirasını, vergiyi, elektriği, suyu nasıl ödeyecekleri konusunda sıkıntı yaratmıştır.
- Kaçak ve sahte içkide son yıllarda kırılan satış rekorlarının yeni bir ivme daha kazanacağı ve tüketici sağlığını olumsuz etkileyeceği de önceden tahmin edilmeliydi.
- İçkideki vergileri yüksek tutmanın bile kaçağa neden olduğu ve ölümleri artırdığı bilinirken, üstelik insan sağlığının önemsendiği de söylenirken, önce bu vergi oranlarının makul seviyelere çekilmesi gerekmez miydi?
- Yabancıların bu yasaklamayı; özel yaşama, yeme içme kültürüne müdahale olarak değerlendirecekleri ve önceden yapacakları tatil programlarını riske atmak istemeyecekleri de düşünülmeliydi. Nitekim turizm şirketlerinden, ‘iptaller olduğu’ şeklinde haberler gelmeye başlamıştır. Elbette sonucu, turisti elimizle Yunanistan’a, İspanya’ya teslim etmek olduğu açıktır. Evet kararda tarih sınırı vardır ama dışardan bakanlar için tekrar gündeme gelmeyeceğinin de garantisi yoktur.
- Otuz yıldır olimpiyatı ülkemize getirmek istiyoruz. Kolay yasaklama ile bu büyük organizasyonu alamayız. Zira esas karar vericiler sponsorlardır.
- Hukukçular, içki satışını yasaklayacak herhangi bir yasal gerekçe olmadığını, İçişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan genelgede de alkollü içki satışının yasaklanmasına dair herhangi bir kurala yer verilmediğini günlerce anlattılar. Ortada sadece yetkili bir ağızdan çıkan ‘sözlü uyarı’ vardı ve bütün tartışmalar bunun üzerinden yürüdü. Dolayısıyla tereddüde düşülmesinde de şaşılacak bir şey yoktur.
- Muhalefet partilerinin sözcülerinden bu konuda tek söz duymadım. Anlaşılır gibi değildir!
- Aidat borçları için esnafı icra takibi ile tehdit eden esnaf odalarının böyle günlerde nasıl sessiz kaldıkları da görüldü!
- Esnaf cephesinden tek itirazın geldiği kişi; Türkiye Tekel Bayiler Platformu Başkanı Özgür Aybaş idi… Esnafın bunu da bir kenara not edeceği açıktır.
- Tekel Bayilerinin kapatılması yanında, marketlere de içki yasağı gelmesinin açıklanan gerekçesi “haksız rekabet” ise, kapalı olan birçok ihtisas mağazasının (kozmetik, hırdavat, zücaciye, iç giyim, ev tekstili) ürünlerinin de süper marketlerde satıldığını hatırlatırım. Kategoriye özel uygulama olamayacağına göre o ürün gruplarının da eş zamanlı olarak kapsam içine alınması gerekmez miydi?
- İçki yasağını pandemiden bağımsız olarak ele alırsak; içkinin yasaklandığı Arap ülkelerinde bile bazı evlerde içki üretimi yapıldığı bilinmiyor mu?
- Suudi Arabistan’daki alkollü içki yasağının, ülkenin çok varlıklı kesimi için sorun olmadığını bütün dünya bilmiyor mu?
Dolayısıyla küresel ortamda içkiyi yasaklayarak başarılı olmuş bir ülkeye henüz rastlanmamıştır.